Güncelleme Tarihi:
İşin, açığı finanse etme tarafıyla görevli Hazine’nin nakit durumuna bakıldığında ise tablo şöyle; 9 aylık nakit açığı 40 milyar TL olurken, Hazine’nin yaptığı net borçlanma bunun çok üzerinde olmuş, 67 milyar TL ile. Açığın bir buçuk katından fazla yapılan borçlanma ile Hazine’nin kasasında yani Merkez Bankası’ndaki mevduat hesabında biriken fazla nakit tam 30 milyar TL olmuş.
Soru şu; Hazine neden görünen bir gelecekte ihtiyacı olmayan bir borçlanmayı yapıp, ilave bir nakit fazlası oluşturmayı tercih etti?
Mayıs ayından itibaren giderek artan bu nakit varlığına dair sorulara son birkaç aydır ekonomistler ve analistler arasında yanıt arayan, sorgulayan çok. Ancak somut bir gerekçe bulunamadı.
Ekonomiyle ilgili bir bakana sordum; bunun teknik düzeyde bir ayrıntı olduğunu, ilgili teknokratlara sormak gerekeceğini söyledi.
Plan ve Bütçe Komisyonu’nda “torba yasa” görüşmeleri sırasında Maliye Bakanı Naci Ağbal, 2018 yılında ‘Hazine’nin daha yüksek bir nakit varlıkla yeni yıla girme ihtiyacı’ndan bahsediyordu.
Bütçe açığından daha fazla borçlanarak yüksek nakit dengesi oluşturmanın temel sebebinin, “Hazine’nin daha güçlü bir nakit yönetimi ihtiyacının temini, bütçe dengeleri dışındaki birtakım ilave ihtiyaçların ve kaynak kullanımlarının söz konusu olmasıdır” diye açıklıyordu. Ama yine de bu “ilave ihtiyaçların” ne olduğunu hala bilmiyoruz.
Peki Hazine’nin iç ve dış borç ödemelerinde böyle acil ya da “stres” yaratacak bir tablo görünmüyor. Hazine’nin, önümüzdeki üç aylık vadede iç ve dış borç ödemelerinin görünen toplamı kabaca 21 milyar civarında. Bu tutar, borç baskısı olmadan ve nakit biriktirme ihtiyacı olmadan geri ödeme yapılarak geçilebilecek bir takvim demek.
MERKEZ HAFTALIK 2-3 TON ALIMLARLA
Hazine’nin nakit biriktirme eğilimine eşlik eden başka bir unsur da Merkez Bankası’nın rezerv politikasındaki değişiklik. Haziran ortasında yazmıştım; Merkez Bankası “kırk yıllık” rezerv politikasında değişikliğe giderek, kendi mülkiyetinde bulunan altın rezervlerini artırma yoluna gitmeye başlamıştı. Bunun haftalık 2-3 ton alımlarla sürdüğünü izliyoruz. Kendi mülkiyetindeki altın; altın cinsi zorunlu karşılıklar gibi altın yükümlülüklerini içermiyor olması, net kendi malı demek.
Merkez Bankası da Mayıs ortasından başlayarak kendi mülkiyetinde bulunan ve 116 ton altın miktarını alımlarla artırarak Ekim ortasında 171 tona çıkardı. Dolar değeriyle ifade edersek; 5 Mayıs’ta 4.7 milyar dolarlık altın rezervine 2.3 milyar dolarlık bir altın rezervi daha ilave etmiş oldu. Böylece kendi mülkiyetindeki altın rezervi 7.1 milyar dolara çıktı. Özetle, Merkez Bankası Mayıs ayından bu yana döviz cinsi rezervlerini ki büyük bölümü dolar, altına çeviriyor. Net döviz varlıkları içinde altının payı yüzde 14’ten yüzde 20’ye çıkmış durumda.
Şimdi bu iki gelişmeyi; hem Hazine’nin nakit biriktirmesini hem de Merkez Bankası’nın kendi mülkiyetindeki altın varlıklarını artırmasını birlikte anlamlandırmak zor. Hazine’nin Merkez Bankası’ndaki hesabında tuttuğu mevduat 3 Ekim’de rekoru vurdu 45 milyar TL. Son 30 günlük ortalaması da 40 milyar TL’ye ulaştı. Bilmediğimiz ne? Zamanlama neredeyse aynı, bir taraftan nakit güçlendirmesi, diğer taraftan rezerv tahkimi. Herhalde Ankara’nın bir bildiği olmalı; bu soruların, tekniğin de ötesinde bir yanıtı vardır.