Güncelleme Tarihi:
BABANIZ Türkiye’nin ünlü hekimlerinden Prof. Dr. Necmettin Arkan, anneniz Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi hocalarından Prof. Dr. Afet Arkan. Doktorluk mesleğiniz, aileden geliyor anlaşılan...
Evet ikisi de doktordu ve yurtdışında ihtisas yaptıkları için çocukluğum yurtdışında geçti sayılır. Fransa’da birkaç yıl kalmışız. Sonra Ankara’ya yerleştik. 50’li ve 60’lı yılların Türkiyesi’nde sadece İstanbul Tıp Fakültesi var. Dedem ticaretle uğraştığı için, babamı İstanbul’a tıp okumaya göndermiş. Annem İstanbullu. Mezuniyetten sonra bursla Sorbonne Üniversitesi’ne gönderilen babam, profesörlüğünü alıp Türkiye’ye dönmüş ve önce İzmir Tıp Fakültesi’ni, sonra da Manisa Akıl Hastanesi’ni kurmakla görevlendirilmiş. Ben dört yaşımdayken, babam beyin tümöründen ölmüş. Bunun üzerine Ankara’ya yerleştik. Annem Afet Arkan da Ankara Tıp Fakültesi’nde göreve başladı. Ağabeyimle birlikte Ankara’da büyüdük. Çok keyifli bir çocukluk yaşadım.
Eğitim hayatınız nasıl geçti, hobileriniz nelerdi?
Ankara Koleji mezunuyum. Kolej yıllarım çok güzel geçti. Sporcuydum o dönem. Amatör küme takımlarından Kayaşspor’da futbol oynardım. Ankaragücü veya Ankara Demirspor’dan çok istediler beni ama annem izin vermedi. Okulun atletizm takımındaydım. 800 ve 1.500 metre koşularda çok Türkiye birinciliklerim vardı. Çocukluğumuzda televizyonumuz olmadığı için tek meşgalemiz spordu. Her gün 4-5 saat spor yapar, basketbol, voleybol veya futbol oynardık. İlk televizyonu Münih Olimpiyatları’nın yapıldığı 1972 yılında gördük. Abim o dönem İngiltere’de Tekstil Mühendisliği okuyordu. Abim, ailemizin tıp okumayan, kan göremeyen tek üyesi.
Doktorluk mesleğini seçtiğinize pişman oldunuz mu hiç?
Doktorluk kendi tercihim değildi, anne ve baba doktor olunca haliyle beyininiz yıkanıyor. Ben aslında işletme okumak ve futbol oynamak istiyordum. Atletizm de yaptığım için hızlı koşuyordum. 17 yaşında futbolcu olmak için Amerika’dan futbol bursu aldım. Annem yalnız kalmasın diye gitmedim. Aynı yıl Hacettepe Tıp Fakültesi’ni kazandım. Edebiyat mezunuyum ve o yılki üniversite sınavında, edebiyat mezunları arasında en yüksek fen puanı alarak Türkiye birincisi oldum ve tıp fakültesine girdim.
Sonra Ankara’dan neden ayrıldınız?
Ankara’dan ayrılma nedenim annemin vefatıdır. ABD’ye gitmediğim için annem bana araba aldı ki, sağ-sol çatışmaların yoğunlaştığı o dönemde, otobüslerde veya meydanlarda olaylara karışmayayım diye. Ve çok ilginçtir, annem bana aldığı arabada yaşanan trafik kazasında can verdi. Annemin vefatından sonra Ankara’da kalamadım. Çünkü her köşesinde anılarımız vardı.
Almanya’ya geliş öykünüzü de sizden dinleyelim...
1984’te yatay geçişle Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne devam edip 1987’de mezun oldum. O dönemde ihtisasını kazanamayan doktorlar, dört yıl doğu hizmetine gönderiliyordu. New Jersey’de jinekolog olarak görev yapan bir aile dostumuzun daveti üzerine, yüksek ihtisas için ABD’ye gitmek istedim. Sonra, “Buradan gidemezsin, olmaz: dönmen gerekiyor” denildi. Üniversiteden tanıdığım ve Frankfurt’ta yaşayan bir kız arkadaşım vardı. 1988’de kendisine ziyarete gittim Frankfurt’a. Annemin vefatı beni çok etkilediği için Türkiye’ye dönmek istemiyordum. Geliş o geliş oldu ve Frankfurt’ta kaldım.
Sonra evlendiniz ve Almanya’da kaldınız değil mi?
Evet kız arkadaşımla aynı yıl evlendim. Evliliğimiz dört yıl sürdü. Ayrıldıktan sonra da Almanya’da kalmaya devam ettim. Genel cerrahi, damar cerrahisi ve ardından da proktoloji üzerine üçüncü ihtisasımı yaptım burada. İhtisaslardan sonra Almanya’da büyük bir klinikte çalışmaya başladım. Nedense hayatıma hep kadınlar yön vermiştir. Önce annemin vefatıyla Ankara’dan ayrılışım, sonra birinci eşim nedeniyle Frankfurt’a gelişim ve 20 yıl önce çalıştığım hastanede ameliyat hemşiresi olarak çalışan şimdiki eşimden dolayı Almanya’da kalışım, bu yüzdendir. Alternatif tıpla uğraşan eşim Veronika, aynı zamanda bir özel okulda anatomi ve fizyoloji öğretmenliği yapıyor.
İYİ BİR TİYATRO İZLEYİCİSİYİM
Doktorluğun dışında çok farklı uğraşlarınız da var, örneğin sanata olan ilginiz nedir?
Sanata çok önem veriyorum. Lisede edebiyat okumamın nedeni budur. Tıp alanında çalışıyorum, ama aslında sanatsal yönüm daha ağır basar. Çocukluğumda yıllarca keman çaldım, Ankara’da Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın konserine giderdim. Tiyatro, müziğe ve sanata olan düşkünlüğüm çocukluğumdan kalma. Lise yıllarında satranç oynadım, yarışmalarda da derecelere girdim. Bu arada 3.5 yıl önce Türkiye’nin en ünlü ve başarılı rejisörlerinden Kemal Başar’la birlikte İstanbul’da Tiyatro Keyfi adlı özel bir tiyatro kurduk. İyi bir tiyatro izleyicisiyim. Yılda dört beş kez Londra’ya gider Royal Albert Hall’de konser izlerim.
Tiyatroyu kurarken amacınız neydi?
Tek amacım Türk insanına bir şeyler kazandırmak, bırakmaktı. Hani Türkiye’den kaçıp gitmiş gibi oldum. İçimde Türk insanına karşı vefa duygum beni buna sevk etti. Bir de tiyatro ile sanki insanları daha çok etkileyebileceğime, daha çok şey verebileceğime inanıyorum. Borusan’ın bize ücretsiz tahsis ettiği tiyatro salonunda, altı oyunu aynı anda sahneye koyabilecek özel bir tiyatroyuz. Şimdiye dek sekiz oyun sahneledik. Rejisör Kemal Başar’ın sanat yeteneğini benim iş kurma ve organize etme yeteneğimle birleştirdik ve bu tiyatroyu kurduk.
Tiyatronuz ve geleceğe dönük hedefleriniz neler?
Şimdi öyle bir noktaya ulaştık ki, bu tiyatronun artık Almanya’ya gelmesi gerekiyor. İstanbul’da kurduğumuz EMMAART’ın bünyesinde hem tiyatro okulumuz, hem de Tiyatro Keyfimiz var. Burada Camille Claude veya Türkiye’nin ilk kadın rejisörü Cahide Sonku gibi ağırlıklı olarak kadınları konu alan oyunları sahneliyoruz. Amacım tiyatromuzu Almanya’ya getirmek ve burada uyum çalışmalarına katkıda bulunmak istiyorum. Açılışı 2018’e planlıyoruz.
Bir de tabi emeklilik dönemimi, doktorluk yaparak değil, dünyanın dört bir yanında bütün tiyatroları dolaşarak, bütün konserlere giderek geçirmek istiyorum.
SUŞİ PAHALI GELİNCE YAPMASINI ÖĞRENDİM
EŞE dosta verdiğiniz suşi partileriniz çok konuşuluyor. Suşi merakınız nereden geliyor?
1987’de Almanya’daki öğrencilik yıllarında hafta sonları pizzacıda çalışıp harçlığımı çıkarıyordum. Sürekli gelen bir Japon müşteri hizmetimden çok memnun olduğu için beni bir gün suşi yemeye davet etti. İlk kez o zaman suşi yedim. Balıkların rengi, tadı hoşuma gitti. İşte o zaman “Bu benim yemeğim” dedim. Mazda’nın Avrupa müdürü çıkan bu Japon’dan bana suşinin nasıl yapıldığını öğretmesini istedim. Suşi o dönem çok pahalıydı. Daha ucuza çıkar düşüncesiyle başladım suşi yapmaya. 25 yıldır yapıyorum. Her yıl 24 Aralık’ta eş dostlarımızı çağırır, hem evde en az 450 suşi yaparak ziyafet çekerim hem de noeli kutlarız.
100 BİN MUAYENE, 11 BİN AMELİYAT
Damar cerrahı Cüneyt Arkan Seligenstadt’ kentindeki Emma Klinik’te bulunan Rhein Main İhtisas Doktorları (Fachärzte Rhein Main) adlı muayenehaneyi işletiyor. 12 ortağıyla Rhein-Main bölgesinde toplam 15 muayenehaneye sahip olan Dr. Arkan, “Yılda 100 bin hastayı muayene, ortalama 11 bin kişiyi de ameliyat ediyoruz. Muayenehanelerimizde 30’u doktor 240 kişi görev yapıyor” dedi.