Güncelleme Tarihi:
İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, reel sektörün finansmanı konusunda en önemli kırılganlığın döviz borcu ve bunun oluşturduğu bilanço riski olduğunu belirterek, "Sanayiciler, keyfiyetten değil uygun maliyetli TL kredi bulamadığı için dövizle borçlandı. Bugün kur riskini üzerimizde taşıyoruz. Yüksek döviz borçlarının TL’ye döndürülmesi konusunda teşvik edici bir model sunulmalı." dedi.
İSO Meclisi’nin aylık olağan toplantısı "Nitelikli ve Sürdürülebilir Üretim Ekonomisi İçin Finansal Politikaların ve Fiyat İstikrarının Önemi" ana gündemi ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı Murat Uysal'ın katılımı ile gerçekleştirildi.
Bahçıvan, burada yaptığı konuşmada, sanayici olarak keyfi nedenlerden dolayı döviz borçlanmasına yönelmediklerini belirterek, "Uzun vadeli, uygun maliyetli TL kredi bulamadığımız için yurt dışı kaynaklara yönelmek zorunda kaldık. Ama bugün önemli bir döviz borcu ve kur riskini üzerimizde taşıyoruz." diye konuştu.
Bahçıvan, "Bununla birlikte bizler içinden geçtiğimiz ekonomik dengelenme sürecinde TL finansman koşullarının nispeten iyileşmesinden de destek alarak yüksek döviz borçlarının TL’ye döndürülmesi konusunda teşvik edici bir model sunulabileceğini düşünüyoruz. Bu çerçevede, dolarizasyonun hayatımızdan çıkarılması ve TL ile borçlanma felsefesinin yaygınlaştırılmasında yarar görüyoruz. Bu noktada reel sektörümüzün kur risklerine karşı direncini artırmak, savunma mekanizmalarını güçlendirmek amacıyla inovatif destekler sağlanması ve eğitimler düzenlenmesi gerektiğini de unutmamalıyız." ifadelerini kullandı.
11. Kalkınma Planı’nda yer alan yerli üretimin artırılması ve imalat sanayisine odaklanılması yönündeki yaklaşımın, sanayi sektöründe memnuniyet uyandırdığını vurgulayan Bahçıvan, bundan sonraki süreçte rekabetçi üretim ve verimliliğin geliştirilmesi adına odak noktanın, firmaların sağlam bir finansal yapıya kavuşturulması olması gerektiğine inandıklarını kaydetti.
"MERKEZ BANKASI POLİTİKALARIYLA DESTEKLENMELİ"
Bahçıvan, bankacılık sisteminde üretime öncelik veren sağlıklı ve verimli bir kredi tahsis mekanizmasının uygulanmasının, Merkez Bankası politikalarıyla desteklenmesi ve ödüllendirilmesi gerektiğini dile getirdi.
Merkez Bankası’nın geçen ağustos ayından itibaren zorunlu karşılık oranlarının belirlenmesinde, bankaların kredi büyüme hızlarına göre derecelendirmeye gittiğini hatırlatan Bahçıvan, "Biz bu noktada bir adım daha ileri gidilerek, reel sektör yatırımlarına yönelik kredilerin büyüme hızı da hesaba katılarak zorunlu karşılık oranlarının belirlenmesini öneriyoruz." dedi.
"TÜRKİYE'NİN SAĞLIKLI, NİTELİKLİ VE SÜRDÜRÜLEBİLİR BÜYÜMESİNDEN YANAYIZ"
Türkiye ekonomisinin, önündeki en temel sorunun makul, sürdürülebilir, nitelikli ve kaliteli büyüme sorunu olduğunu dile getiren Bahçıvan, şunları söyledi:
"Ekonomik kalkınma ve refah yaratan kapsayıcı bir büyüme özlemimizdir. Bu çerçevede yüksek büyüme-yüksek cari açık kısır döngüsünden kalıcı olarak çıkılmasını sağlayacak yapısal reformların artık daha fazla zaman yitirilmeden kararlılıkla hayata geçirilmesinin zamanı geldiğine inanıyoruz. Türkiye’nin krize davetiye çıkaran dopingli büyüme arayışlarına artık son vermesi gerekiyor. Zira, kısır bir döngüye yol açan bu durum, Türkiye ekonomisinde büyük zorluklarla, özveriyle inşa edilen üretim merkezlerini tahribata uğratıyor. İstihdam kayıplarına neden oluyor. Kaynak israfına yol açıyor.
Türkiye'nin "yüksek, sağlıksız, hormonlu" bir büyümesinden ziyade sağlıklı, nitelikli ve sürdürülebilir büyümesinden yana olduklarını vurgulayan Bahçıvan, "Bu bağlamda Merkez Bankamızın yakın zamanda reel sektör ile başlattığı diyaloğu son derece önemli buluyor ve bu etkileşimin uzun vadeli, kaliteli ve refah yaratan bir büyümenin önünü açmasını temenni ediyoruz." ifadesini kullandı.
"KALKINMA BANKACILIĞI, GÜÇLÜ YATIRIM HAMLESİ İÇİN UYGUN ÇÖZÜM"
Sanayi işletmelerinin temel sorunları arasında ilk sırayı borçlanma maliyetinin aldığına da işaret eden Bahçıvan, "Tasarruf oranlarının yetersiz olduğu ülkemizde bankacılık sistemi üzerinden sağlanabilecek sanayi finansmanı oldukça sınırlı. Bu durum, sanayicilerin borçlanmasını pahalılaştırırken, kredi kullanmakta ipotek gibi benzeri ek maliyetleri de beraberinde getiriyor. Sanayici gerek yatırımlarında gerekse diğer işletme faaliyetlerinde ihtiyaç duyduğu finansmana uygun koşullarda ulaşamıyor. Bu noktada öne çıkan ve ilk defa bizim dile getirdiğimiz yeni nesil Kalkınma Bankacılığı modeli; gelişmiş ülkelerde olduğu gibi yüksek teknoloji tabanlı, katma değeri yüksek ürünleri içeren güçlü bir yatırım hamlesi gerçekleştirmek için de en uygun çözüm." şeklinde konuştu.
"TAPU VE İPOTEĞE DAYALI BİR BANKACILIK ANLAYIŞINDAN UZAKLAŞMALIYIZ"
Bahçıvan, sanayinin finansman kaynaklarını sınırlayan en önemli unsurlardan birinin de "teminata dayalı bankacılık anlayışı" olduğunu vurgulayarak, sözlerini şöyle tamamladı:
"Bugün sanayici olarak yatırımlarımız için kredi almak istediğimizde, kredi tutarının 2 hatta 3-4 katına varan teminat talepleriyle karşı karşıya kalıyoruz. Teknoloji odaklı bir sanayi hamlesi hedeflediğimiz bu dönemde tapu ve ipoteğe dayalı bir bankacılık anlayışından artık uzaklaşmamız gerekiyor. Teminat sorunlarımızın hafifletilmesinde Kredi Garanti Fonu (KGF) deneyimi, bize güzel bir örnek oluşturdu. Teminat kaldıracı işlevi görerek reel sektörü belli ölçüde rahatlatan KGF’nin bundan sonra niteliksel bir dönüşümle üretken yatırımlara katkısının artırılmasını umuyoruz."