Nilgün KARATAŞ
Oluşturulma Tarihi: Mart 07, 2009 00:00
Yaptığı son sert çıkış ile ekonomi gündeminin ilk sırasına oturan doların 1.7960 TL’lik rekorun tek nedeninin GM’in içine düştüğü durum olmadığı savunuluyor. Özel sektörün borcunu, bankaların sendikasyon geri ödemelerini hatırlatan bazı finansçılar, "IMF ile anlaşma yapılmış olsaydı, bunlar yaşanmazdı" görüşünü savunuyor.
SON iki gündür tüm dünyada yükselişe geçen doların, Türkiye’de tarihi rekorunu kırması, ekonomideki kırılganlıkları bir kez daha gündeme taşıdı. Dolardaki bu sert çıkışın tek nedeninin General Motors’ta (GM) yaşanan olumsuzluklar olamayacağı konuşulurken, Türkiye’deki etkenlere de dikkat çekiliyor. Bu etkenlerden bir tanesi de Uluslararası Para Fonu (IMF) ile
seçim sonrasına ertelenen anlaşma olarak görülüyor. Yüklü miktarda
döviz açığı bulunan Türkiye’de gelmesi beklenen kaynağın geç kalması, dövize olan talebi körüklerken, IMF anlaşması yapılmadıkça doların yukarıya doğru hareketlerde kırılganlığını koruyacağı savunuluyor.
Erteleme ile başladıFinans dünyasının önde gelen pek çok temsilcisi, doları 1.80’lere doğru taşıyan tek etkenin Doğu Avrupa’daki bazı para birimlerinin zayıflaması ve GM’in iflas edebileceği açıklamasının olamayacağı görüşünü desteklerken, "IMF ile anlaşma yapılmış olsaydı,
dolar yine yükselir ancak bu kadar sert bir çıkış yapmazdı" yorumuları yapıyor. IMF ile ilişkilerde ’anlaşma yapılacak mı-yapılmayacak mı’ tartışmalarının yaşandığı günlerden sonrasına bakılırsa, aslında yaşanan seyir bu görüşü destekliyor. IMF ile anlaşmanın 29 Mart yerel seçimleri sonrasına kaldığı söylentilerinin ayyuka çıktığı günlerde doların 1.65 TL seviyelerinde olduğu hatırlanırsa, iki gün öncesine kadar doların temkinli bir yükseliş içinde olduğu görülüyor.
Özel sektörün borcuUluslararası piyasalardaki dalgalanma ile yükselmeye devam eden doların, bu son çıkışında IMF’le bir anlaşma olmayışının rolünü sorduğumuz finansçıların bir çoğu, ’Evet, tetiklemiştir" diyebiliyor. Hemen bu noktada bir bankacı, Türk özel sektörünün borç ve bankalarının da sendikasyon geri ödemelerine dikkat çekti. "Finanse edilmesi gereken bir cari açık olduğunu, yabancı para finansman açığı olduğunu biliyoruz, onun için IMF’le bir anlaşma olsun diyoruz" şeklinde konuşan bu bankacı dövizde bozulan arz-talep dengesine vurgu yaptı.
Anlaşma baskıyı azaltırIMF’ye ilişkin beklentiler seçim sonrasına kalmışken, dövizin bundan sonraki seyrini hangi etkenlerin belirleyeceği sorusuna yanıt aranıyor. Bu soruyu sorduğumuz bazı bankacılar, yine özel sektörün borçlarını ve bankacılık sektörünün sendikasyonlarını hatırlatılırken, konuyu yine IMF’ye getiriyor. Bu konudaki sorumuzu yanıtlayan bir bankacı da "IMF ile bir anlaşma yapılırsa döviz üzerindeki baskının azalacağını" savundu. Çünkü böyle bir anlaşma ile Türkiye’nin önünün açılacağına, ekonomide çarkların yeniden dönmeye başlayacağına inanılıyor. "Piyasaların iyi haberlere ihtiyacı var" diyen bir başka bankacı da, bu iyi haberi ’IMF anlaşması’ olarak gösteriyor.
Daha fazla yükselmesi başka bir panik yaratır, tek yol IMF’yle anlaşmak
DENİZBANK Finansal Hizmetler CEO’si Hakan Ateş, tüm dünyada diğer para birimlerine göre yükselen doların, Türkiye’de bir sıçrama yapmasının sadece tek bir nedenle açıklanamayacağını belirtti. Bu etkenlerden birinin de IMF ile geciken anlaşma olduğuna dikkat çeken Hakan Ateş, şöyle devam etti: "Piyasaları tek etkileyen GM değil, aslında artan endişeler. Küresel krizde beklediğimiz üçüncü dalga gerçekleşmeye başladı. Kriz finans sektöründen geçti, reel sektörü vurmaya başladı. Şu aşamada kurun yükselmesi korkulması gereken bir durum değil, paramız biraz daha ucuzlarsa, ihracat ürünlerine olan talep artabilir. Yani bu durumu avantaja çevirebiliriz. Doğu Avrupa, hatta bazı Batı ülkeleriyle kıyaslanmayacak kadar iyi durumdayız. Kurun bu aşamada çok çok düşmemesini beklememek lazım, zaten gerek de yok. Bu haliyle mal ve hizmet satışı ucuzlayacağı için bizim için yararlı da olabilir. 1.80 TL’lik dolar, bizim yıl içindeki öngörülerimiz arasında vardı ancak bunun üzerine çıkması da zarar verir. Çünkü özel sektörün borçları var, yüksek dolar bu aşamada başka bir panik yaratır. IMF ile anlaşmayı zamanında yapmak, kurun bir miktar daha artmasına göz yummak, faizleri Merkez Bankası’nın da dediği gibi bir miktar daha aşağı çekmek, bu süreçte ekonomi açısından faydalı olur, ekonominin çarkları dönmeye başlar. Bunun yolu da öncelikle IMF ile anlaşmaktan geçiyor."
Siyasi silah geri tepebilirPİYASALARDA beklentileri bozan en büyük unsurun IMF ile anlaşmanın 29 Mart sonrasına bırakılması kadar, hükümetin bu anlaşmayı ’siyasi bir silah’ olarak kullanmasından da rahatsızlık duyuluyor. IMF konusunda özellikle Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yaptığı açıklamaların piyasaları rahatlatacak yönde olmadığına dikkat çekilirken, "Siyasi silah, geri tepebilir" uyarıları yapılıyor.
Şimşek: Krizin etkisi TL’yi 5 ayda yüzde 39.3 gerilettiKUR konusunda "Türkiye’ye ilişkin yeni bir kaygı yok. Türkiye’ye özgü yeni bir sıkıntı yok. Birkaç gündür tamamen dışardaki gelişmelerin etkisi ile tekrar bir yeni riskten kaçınma dalgası var" diyen Devlet Bakanı Mehmet Şimşek, küresel krizin TL’yi yüzde 39.3 gerilettiğini açıkladı. Şimşek, bu gerilemeninin küresel krizin gelişmekte olan ülkelere yansıdığı 12 Eylül 2008’den 4 Mart 2009’a kadar olan süreçte yaşandığını söyledi. Gaziantep Ticaret Odası’nı ziyaretinde yaptığı konuşmada Şimşek, krizin diğer para birimlerini de olumsuz etkilediğini belirterek, "Aynı dönemde Brezilya’nın Reali yüzde 35, Meksika’nın Pezosu yüzde 44, Polanya’nın Zlotysi’i yüzde 59.19 geriledi" dedi.
Türkiye’nin hangi riskleri varTürkiye’nin krize karşı pekçok ülkeye göre daha dayanıklı olduğu söylense de, gelişmekte olan bir ülke olarak Türkiye, grup riski taşıyor.
Düşen petrol fiyatı ve azalan ithalatın etkisiyle, eskisi kadar endişe verici olmasa da, Türkiye’nin açık problemi bulunuyor.
Hem içerde hem de dışarda rüzgarın arkadan estiği günlerde yurtdışı borçlanmayı tercih eden özel sektör, 135 milyar dolarlık bir borç yükü taşıyor.
Küresel piyasalarda bozulan havaya rağmen, bankalar sendikasyon kredilerinin bir kısmını yenileyebildi. Ancak bu yıl için 10.4 milyar dolarlık borcun çevrilmesi gerekiyor.
Hemen herkes bu dönemde bütçe açığının bir miktar artmasını kabullenmiş durumda. Bu karşın eksi büyüme beklentisi, ’Artan açık nerden ve nasıl finanse edilecek’ endişesi yaratıyor.
IMF ile anlaşmanın, seçim sonrasına ertelenmesi bu sıkıntıların çözümüne ilişkin beklentileri olumsuz etkiliyor.