Güncelleme Tarihi:
Banka yöneticiliğinden banka patronluğuna yükselmiş, dünyada ender rastlanan bir isim Hüsnü Özyeğin. Bankacı olmasından dolayı finans piyasalarını tüm ayrıntılarıyla bilmesinin yanı sıra, reel sektörün durumunu da çok net analiz edebiliyor. Zira o, büyük küçük ayırmadan tüm kredi müşterileriyle tek tek ilgilenen, fikir alıp fikir veren bir bankacı. Sadece İstanbul’u değil, Anadolu sanayisini de yakından takip ediyor. KOBİ’lerin sorunlarını çok iyi biliyor...
Vatan Gazetesi'nden Mine Şenocaklı'nın yaptığı röportajda Özyeğin, krize yönelik birkaç tespitle başlıyor sözlerine. Bazıları umut verici, bazıları sıkıntıyı ortaya koyan türden... Olumlularla başlayalım önce. Bir, bu Türkiye’nin krizi değil. İki, Türkiye ekonomik parametreler açısından bir krize ilk kez bu kadar güçlü bir yapıyla giriyor. Üç, bankacılık sektörü 2001’den alınan dersler sayesinde gayet sağlam. Dört, hükümetin almayı düşündüğü önlemler yapıcı...
Gelelim sıkıntılı saptamalara... Bir, küresel krizin derinliği henüz tam olarak belirlenebilmiş değil. İki, krizin dalgası yeni yeni Türkiye’ye vurmaya başladı, yani krizin daha başındayız. Üç, bu kriz finans sektörünü değil ama reel sektörü derinden etkileyecek. Yani üretim ve istihdam açısından ciddi tehlikeler var. Eğer reel sektör desteklenmezse finans sektörünü ileri safhalarda etkileyebilir...
Peki bu krizden en az yarayla çıkmanın yolu nedir? Soruyu böyle soruyoruz, çünkü bu krizde ’krizden fırsat çıkarmak’ gibi bir sakızı çiğnemek mümkün değil. Ama krizden hafif yaralarla çıkmak ve güçlenmek mümkün. Yeter ki bu süreci iyi yönetelim. Özyeğin, reel sektöre yönelik çok büyük bir destek paketinin hazırlanması gerektiğini belirtiyor. Gerçekten büyük bir fon yaratılmasından söz ediyor, en az 30 milyar dolarlık bir destek fonu!
Yanlış anlaşılmasın, bu paketle IMF ile yapılacak anlaşmanın bir ilgisi yok, o farklı bir mesele. Bu fonlamanın devlet eliyle ve kendi kaynaklarımızdan sağlanması gerekiyor. Farklı kanallardan iki yıla yayılmış geniş bir destek paketi sözünü ettiği... İşte Özyeğin’in kurtarma paketinin ayrıntıları...
Türkiye 2001’e göre çok daha şanslı
Kamu sektörü fevkalede disiplinli. Bütçe açığı yüzde 1-2’lerde dolaşıyor. Bazı aylar fazla veriyor. Kamu maliyesi dengeli bir durumda... Bankacılık sektörünün sermaye yeterlilik rasyosu dünya ölçeklerine göre çok iyi bir durumda... Ve bankalar BDDK ve Merkez Bankası tarafından çok sıkı denetleniyor...
Türk bankacılık sektöründe neler oluyor?
Asıl önemli olan dünyada olan bitenler. Çünkü bu kriz 2001’den çok farklı. Türkiye, 2001 krizine girerken bütçe açığı yüzde 16.5, kamu borcu GSMH’nın yüzde 100’ünün üzerinde, enflasyon 1970’lerin sonundan beri ortalama yüzde 80 olan bir ülke konumundaydı. Yani duvara çarpmıştı diyebiliriz...
Bu kriz önce Amerika’da başladı ve çıkmasının sebeplerinden ilki Amerika’daki mortgage sisteminden kaynaklanan sıkıntılar, ikincisi de yine Amerika ve Avrupa’daki büyük bankaların bilançolarına aldığı aşırı riskler... Bunların bir kısmı mortgage kaynaklı değil, birtakım garanti enstrümanları ve türevler. Bunların boyutları o kadar büyük ki, Amerika’da mortgage meblağı aşağı yukarı Amerika’nın GSMH’sına eşit. Yani 13 trilyon dolarlık bir ekonomide 12 trilyon dolar civarında bir mortgage bakiyesi var. Bu rakamı Türkiye ile kıyaslarsak, bizim ekonomimizin büyüklüğü 600 milyar dolar civarında. Ama bizdeki mortgage’ların toplamı 23-24 milyar dolar. Yani toplam ekonominin yüzde 4’ü kadar. Amerika’dakilerin vadeleri 30 yıla kadar uzanıyor. Bizde 20-30 yıl vadeli birkaç örnek olabilir ama genelde konut kredilerinin ortalama vadesi 10 yıl. Dolayısıyla dünyada ve Türkiye’de faizler değiştiği zaman, konut kredilerinin bankaların bilançosundaki olumsuz etkisi daha az oluyor.
Bir de şu var bu krizin boyutları Amerika’da da pek anlaşılamadı... Yani Amerika’da bir bankayı kurtararak, faizleri aşağı çekerek, ’Bush’un toplam 56 milyar dolarlık vergi iadesi paketi’ ile ekonominin bir miktar canlandırılabileceği düşünüldü ve Amerikan ekonomisi bu yolla küçük bir büyüme sağlayabildi. Ama krizin boyutları anlaşıldıkça bunların devede kulak olduğu görüldü. Yine de boyutlar tam olarak anlaşılamamış vaziyette. Amerika’da Kongre ve Senato’dan geçen 750 milyar dolarlık paket de yeterli olmayacak. Zaten bu paketin aşağı yukarı yarısı finansal sektöre, yarısı daha sonra başka sektörlere harcanmak üzere çıkarılmıştı. Şimdi Amerika Maliye Bakanı Paulson, paketin diğer yarısını sektörler yerine direkt bireylere aktarmayı düşünüyor. Bu sayede bireyler borçlarını bankalara daha kolay ödeyebilecekler, bu da bankaların durumunu iyileştirecek. Yani ekonominin canlanma ihtimali o bireylerin sorunları halloldukça daha kolay çözüme kavuşacak diye düşünülüyor.
‘Bizde mortgage az’
Sizce böyle olur mu?
Tabii bu paketin 250 milyar dolarını finans sektörüne kullandırdılar. Paketin geri kalan bölümünü kullandırmaları için yeniden Kongre’den onay almaları lazım. Şimdi asıl sorun Amerika’nın başkanı yok. Dolayısıyla bu otorite boşluğundan dolayı Amerika’da ekonominin sorunlarının çözümü erteleniyor. Yeni başkan Obama, 20 Ocak’ta görevi devralacak. Biliyorsunuz, kabinesini kurmaya çalışıyor. Adaylarını açıklayacak. Dolayısıyla Amerika’da yönetimde büyük bir boşluk var. Ve dolayısıyla dünyada... Bush ve Obama’nın Amerikan tarihinde olmayan bir şey yapmaları, bir araya gelip müştereken çalışmaları lazım. Kongre ve Senato kapanmış değil. Şu anda komisyonlarda ’Otomotiv sektörünü nasıl kurtarırız?’ diye görüşmeler yapılıyor. Onların oturup birtakım yeni önlemler almaları lazım. Çünkü 20 Ocak’a kadar çok uzun bir zaman, tam 60 gün var. Her gün önemli sorunlar çıkıyor ortaya...
Peki ya Türkiye’nin geleceği ne olacak?
Tabii Türkiye 2001’e göre çok daha şanslı bir konumda. Kamu sektörü çok daha iyi bir konumda. Çünkü fevkalede disiplinli. Bütçe açığı yüzde 1-2’lerde dolaşıyor. Bazı aylar fazla veriyor. Kamu maliyesi dengeli bir durumda, ikincisi kamu borcu GSMH’nın yüzde 41’ine düşmüş durumda. Oysa bu rakam İtalya ve Belçika’da yüzde 100’lerin üzerinde... Türkiye’de mortgage’lar az. Bankacılık sektörünün sermaye yeterlilik rasyosu dünya ölçeklerine göre çok iyi bir durumda. Yüzde 13-14 sermaye yeterlilik rasyosu var bankaların. Ve BDDK ve Merkez Bankası tarafından fevkalade iyi denetleniyor Türk bankaları.
2001 krizi tüm bankacılık sektörüne bir ders oldu. Özellikle risk yönetimi açısından... Çünkü Türk bankalarında toksik ürünler yok. Yani Amerika’dan alınmış enstrümanlar, türevler yok. Türkiye’deki bankacılık sektörünün açık pozisyonları yok... Ve tabii yabancıların Türk bankalarındaki ortaklıkları son üç yılda çok arttı. Dolayısıyla bankaların sahibi olan şahıs sayısı da azaldı bu dönemde. Bu da olumlu. Çünkü bankalarımızın, paramızın değer kaybetmesinden dolayı sermayelerini artırması gerekebilir. Banka sahiplerinin daha güçlü olmasından dolayı bankalar şimdi bunu daha kolay gerçekleştirebilecekler.
‘Hükümet doğru düşünüyor’
Türk bankaları yabancılara satılırken çok eleştirilmişti. Siz de Finansbank’ı NBG’ye sattınız. Bankalardaki bu değişim iyi oldu o zaman?
Tabii... NBG’nin gelişi çok iyi oldu. Çünkü bilançosu Türkiye’deki en büyük iki bankanın bilançosuna yakın bir büyüklükte. 100 milyar Euro’nun üzerinde. Hatta aşağı yukarı tüm Türk bankacılık sisteminin yüzde 30’u civarında... Dikkat ederseniz buraya kadar hep olumlu seyler söyledim...
2001 krizi gibi olmaz dediniz...
Evet. Yapı daha olumlu, daha sağlam. Gerek bankacılık sistemi, gerek kamu sektörü açısından... Ama Türkiye’deki sorunlar reel sektörün finansmanıyla ilgili olacak. Birincisi, Batı ülkelerinde resesyon başladığı için sanayi kuruluşları ve ihracatçılar bundan olumsuz etkilenecek. Yani sanayinin üretimi düşecek ve ihracatçının pazarı daralacak. İkincisi, son 6 yılda gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere akan yabancı sermaye ve orta vadeli krediler azalacağı için Türkiye’ye giren fonlar da azalacak. Dolayısıyla Türk bankaları da reel sektöre kredi vermeyi yavaşlatmak zorunda kalacaklar. Ayrıca böyle dönemlerde bankacılık sektörü daha temkinli olacak ve öncelikle kendi likiditesini yüksek tutmaya çalışacak. Yani reel sektöre fonlama gerekecek.
Peki ama reel sektörün fonlama ihtiyacı nasıl sağlanacak?
Bence hükümet doğru şeyler düşünüyor. Bir kere işsizlik fonu gibi fonlarla bankalara orta vadeli kaynaklar sağlanabilir. 30 sene önce Merkez Bankası’nda krediler vardı. 10 milyon dolarlık bir sanayi yatırımı yapmak istediğiniz vakit, 2 milyon dolar sermaye koyardı yatırımcı, 8 milyon doları da gider bir ticari bankadan alırdı. İki yıl ödemesiz, 5 yıllık... Ama ticari bankanın da 5 yıllık fonu olmadığı için, ticari banka da giderdi Merkez Bankası’ndan reeskont kredisi alırdı. Yani o 8 milyon dolarlık kredinin 6 milyon dolarlık karşılığını Türk lirası olarak Merkez Bankası’ndan alır, banka riskiyle o müşteriye Merkez Bankası dolaylı olarak para aktarmış olurdu.
Artık Merkez Bankası’nın reel sektörü bankalar kanalıyla fonlaması görev tanımı dışında bırakıldı. Ticari bankalara böyle orta vadeli krediler sağlamıyor. O zaman bunu başka bir mekanizmayla, belki Eximbank üzerinden yapmak gerekir. Çünkü gerçek ihtiyaç bu. Yalnız bu öyle 1 milyar dolarla falan olacak iş değil. Burada bence Türk sanayicisi ve ihracatçısı için Türkiye’nin 30 milyar dolarlık bir paketinin olması lazım. Türk bankacılık sektörünün bilançosunun en az yüzde 10’u kadar. Bu fonun büyüklüğü Türkiye’nin son 4-5 yılda bütçesinden verdiği faiz dışı fazlanın yüzde 70 ila 80’i arasında bir rakama tekabül ediyor... Burada mesele şu Türkiye krizden tabii ki etkileniyor ve etkilenecek. Ama marifet bu krizi minimum hasarla atlatmak. Türkiye ekonomisi küçülmeden...
KRİZE DAHA YENİ GİRİYORUZ
Türkiye krizin neresinde?
Türkiye krize yeni giriyor. Çünkü bize Amerika’dan 7-8 ay sonra geliyor kriz. Etkilerini yeni yeni hissetmeye başlayacağız. Ama ben hep şunu söylüyorum Türkiye bütün çevre ülkelerden çok daha iyi konumda. Çünkü petrol fiyatları 147 dolardan, 48 dolara indi. Biz çok enerji ithal eden bir ülkeyiz. Dolayısıyla bu çok önemli. Ama bu krizi az hasarla atlatmak için bir işletme sermayesi lazım Türk sanayisine. 2009 ve 2010’da bir destek lazım.
Bunu hükümet yapabilir mi?
Yapar. Şu anda konuştukları konular doğru konular. Türkiye 7 yıl önce öyle bir kriz geçirdi ki, Avrupa ülkeleri İkinci Dünya Savaşı’ndan beri böyle bir kriz yaşamadı... Ekonomi yüzde 9.4 küçüldü 2001’de. Kısacası biz bu krizin çok daha büyüğünü geçirdik. Bu sefer böyle bir şey olmayacak. Bu çok büyük bir avantaj Türkiye için...
Kimse yüzde 4-5 büyüme hayaline kapılmasın!
Türkiye ekonomisi büyür mü sizce?
Eğer bahsettiğimiz bu 30 milyar dolarlık destek, gerek Eximbank kanalıyla, gerekse yaratılacak diğer fonlarla iki yıla yayılacak şekilde bankalar aracılığıyla verilirse, bu sayede Türkiye 2009-2010 yılında yüzde 0-1 yerine, yüzde 2-3 bir büyüme sağlayabilir... Ama kimse yüzde 4-5 büyüme hayaline kapılmasın.
Gerçekten yüzde 2’lik bir büyüme başarılabilir mi sizce?
Doğru tedbirlerle başarılır. Çünkü Türkiye’nin kendi iç dinamizmi var. Nüfus artışından, insanların ihtiyaçlarından kaynaklanan... Türkiye gelişmekte olan bir ülke.
Siz bu destek fondan IMF ile yapılacak anlaşmayı kastetmiyorsunuz değil mi?
Hayır. Benim bahsettiğim birtakım kamu fonlarının bankalara kanalize edilmesi. IMF ayrı... IMF döviz dengeleri için, döviz rezervlerinin azalmaması için Merkez Bankası’na para veriyor. IMF’nin para vermesinden öte, ekonomiyi denetlemesi önemli. Çünkü o zaman daha kolay kredi bulunabiliyor.
Yani IMF’nin yaratacağı kaynaktan çok, güven önemli...
Tabii... Paradan daha önemli güven. Ama tabii IMF’ye çok büyük iş düşüyor şimdi. Ukrayna ekonomisi bizim dörtte, beşte birimiz bir ekonomi. Yani bizim ekonomimiz 600 milyar dolarsa, onlarınki 150 milyar dolarlık bir ekonomi. IMF, onlara 16.5 milyar dolar tahsis etti. Ukrayna ekonomisiyle Türkiye’yi mukayese ederseniz, bize 50 milyar dolar tahsis etmeleri lazım. Ama 6 yıl önce IMF’den en büyük krediyi kullanan ülke Türkiye’ydi. Yani biz 20-25 milyar dolar seviyesine çıktığımız zaman, IMF’nin tüm dünyada kullandırdığı toplam kredi miktarı 80 milyar dolardı. IMF’nin tüm dünyada kullandırdığı kredinin dörtte birini biz kullanmıştık.
IMF’den yardım almak için geç kalındı mı?
Hayır... Ama bundan sonra çok hızlı hareket etmemiz lazım, ki yapılıyor bu şimdi.