Güncelleme Tarihi:
Geçen yılki zirve ile bu yılki dünya arasında olumlu gelişmeler yaşandığını söyleyen Babacan, finansal kaynaklı bir kriz olduğu için ağır ve derin bir süreç yaşandığını kaydetti. Gelişmiş ülkelerde de yaşananların derin yaralar açtığını dile getiren Babacan, "Yüksek borçluluk söz konusu. ABD, Japonya’da da durum ayrı. Bunların makul süreler alması uzun yıllar alacak, hatta bazı ülkeler için 10 yıllar alacak. Pek çok ülke bütçe tedbiri aldı. Vergi artışı, bütçe kesintisi kaçınılmaz olacak. Bu krizin etkisi işsizlik oranı gelişmiş ülkelerde artmış oldu. Uzun süreli işsizlik. Büyük problem. 6 ayı, 1 yılı geçen sürede iş gücüne katılması çok çok zor. ABD’de iş gücüne katılım düşüyor. Vazgeçenler olduğu söz konusu. İşsizlik düşüyor gibi ama insanların iş gücü piyasasından çıkması olarak görülüyor. Uluslararası İş Örgütü 30 milyondan fazla ilave istihdam gerekiyor diye açıklama yaptı. Euro Bölgesi’nde eksi büyüme rakamlarında sonra ilk defa yüzde 1 büyüme gerçekleşecek gibi görülüyor. Bizim için iyi gibi duruyor. İhracatımızı en çok etkileyen unsurlardan biri iç piyasaları. Kırılgan da olsa toparlamada, ihracatımızın toparlanmasına iyi olacak. Aralık, Ocak, Şubat’ta artış görülüyor" diye konuştu.
"OLUMSUZ HABERLER YAPILIYOR"
Babacan, ABD’de toparlanmanın Merkez Bankası politikalarından dolayı biraz daha güçlü olduğuna işaret etti. Önümüzdeki 10 yılda gelişmiş ülkelerin geçen 10 yıldaki gibi büyüme yaşanmayacağını söyleyen Babacan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Karşılaştırdığımızda daha düşük seyredecek, kendi geçmişlerine göre. Özellikle geçen sene Mayıs’tan bu yana uluslararası basın gelişmekte olan ülkelerin ekonomileri için olumsuz haber yapıyor. Ama bu kadar gürültü çıkarıldığı kadar olumsuz sansasyonel haber üzerine gelişmiş ülkeleri yine önümüzdeki 10 yıl küresel ekonominin lokomotifi olmaya devam edecek. Bazıları son yaşadıklarını Asya Krizi’ne benzetiyor. Durumlar çok farklı. Bu dönemde borç stokları yüksek. Gelişmekte olan ülkelerde kur daha esnek yönetiliyor. O zaman daha katıydı. Bankacılık sektörlerde gelişmekte olan ülkelerin daha güçlü. Gelişmekte olan ülkelerini rezervleri 1990’lara göre daha güçlü, daha dikkatli olmaları gerekiyor."
Türkiye cari açığının özel sektör dış borç stoku nedeniyle yüksek olduğunu söyleyen Babacan, Hindistan, Brezilya, Endonezya gibi birkaç ülkede de benzer hareketliliğinin yaşandığını kaydetti. Türkiye’nin siyasi gelişmelere bağlı negatif ayrışma da yaşandığını dile getiren Babacan, geçen Mayıs ayında yaşanan Gezi olayları ve 17 Aralık sürecinin olumsuz ayrışmalara neden olduğunu ifade etti.
"YARGI REFORMU UZUN SÜRECEĞİ İÇİN FİNANSI AYIRDIK"
Son 10 yıl Türkiye’nin pek çok olumlu adım attığına işaret eden Babacan, kamu yönetimi sisteminde önemli gelişmeler olduğunu söyledi. 2008 yılında yapılan Sosyal Güvenlik Reformu ile uzun vadeli önemli bir adım atıldığını söyleyen Babacan, pek çok ülkede bununla ilgili övgüyle bahsedildiğini ifade etti. Babacan, ABD Başkanı Obama’nın da hayata geçirmeyi arzu ettiği ancak farklı lobiler ve kongrenin karşı duruşu nedeniyle bunun gerçekleştirmekte zorlandığını söyledi. Bankacılık alanında da Basel 2 Reformlarından Basel 3’e yeterlilik gösterdiklerini dile getiren Babacan bunların sürdürülebilir olmasının önemli olduğuna işaret etti. Bugün büyük adımlar atalım derken yarın daha ciddi bir tablo ile karşılaşılmaması gerektiğini dile getiren Babacan, şunları söyledi:
"Bu kriz döneminde 4 yılda kamu borcunun milli gelire oranı yüzde 45’den yüzde 30’a indi. Bunu düşürebilen ender ülkeler arasındayız. Bütçe açığımız yüzde 5,5’ta. geçen sene 1,1 ile kapattık. Son dört yılda büyüme hızı yüzde 6 ve 6 milyon istihdam arttı. 2012-2013 reformlarımızı hızlandırdığımız dönem oldu. 2 yılda yepyeni bir Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu yürürlüğe sokmuşuz. Yine yeni bir Sermaye Piyasası Kanunu yürürlüğe soktuk. Borsa İstanbul’u kurduk, Finans Mahkemeleri kurulması maddelerini de koyduk. HSYK teknik çalışmasını bitirdi. Görevlendirmelerle çok kısa sürede finans konusundaki ihtisas mahkemelerimiz çalışmaya başlayacak. Bunu çok önemsiyoruz, son 2 - 3 aydır yaşananlara da bakarsak, İstanbul’un finans merkezini olmasını istiyorsak, bu çok önemli. Yargı reformunu yapmak uzun süreceği için dedik ki, hiç olmazsa finansı ayıralım, uzman savcılarımız güvenli adil kararlar alsın."
"HUKUKUN UYGULANIYOR OLMASI BİZİM İÇİN OLMAZSA OLMAZIMIZ"
Siyasi istikrar ve güven konusuna değinen Babacan, bunların ekonomi açısından olmazsa olmaz iki konu olduğunu kaydetti. Siyasi istikrarın olmadığı ülkelerde, isterse gelişmiş ülke olsun, ekonomin ne kadar sıkıntıya girdiğinin son dönemde yaşandığını ifade eden Babacan konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Koalisyon, azınlık hükümetlerinin olduğu ülkelerde doğruları yapmak zordur. Herkes kısa vadeli, günü kurtarmak için adımlar atmaya başlıyor. Siyasi istikrarımıza çok çok dikkat etmemiz gerekiyor. Son 3 aydır yaşadıklarımız görünüş itibariyle belki hükümetin, sayın başbakanımızı hedefleyen bir çaba, fakat sonuçları itibariyle hedefin siyasi istikrarımız olduğunu, hedefin Türkiye olduğunu görüyoruz. Çok çok kaygılanmamız gereken bir husus. Devlet mekanizmasının sıhhatli çalışması, en önemlisi hukukun uygulanıyor olması bizim olmazsa olmazımız. AB süreci bunun için çok önemli bir süreç. Demokrasimizin yüksek standartlara ulaşması, birinci sınıf demokrasi olmamız, temel hak ve özgürlüklerde en ileri standartlara ulaşmamız, AB süreci ile yakından ilgilidir. Türkiye AB hedefini benimsemiş bir ülkedir. Üye olalım ya da olmayalım, o hedefin orada durması bizim için son derece önemli. Belli bir hedef olduktan sonra ve standartları o seviyeye yükseltmek hedefi olduktan sonra Türkiye’nin istikrarına yardımcı olacaktır. Bu son dönemde yükselmeye başladı. AB, Türkiye konusunda daha olumlu tutum içinde. 22 numaralı faslı açtık. Önümüzde 23 ve 24’üncü fasıllar var. Yeni fasıllar ise yargı, adalet ve özgürlük fasılları var. Bu fasılların ne kadar önemli olduğunu hele hele bu günlerde ne kadar önemli olduğunu anlatmama gerek yok. Özellikle bu konularda varsa sorunlarımız, AB’den eleştiriler varsa diyoruz ki açın fasılları bu konularda çalışalım, standartlarımızı yükseltebilelim."
"HUKUK DEVLETİ OLMADIKTAN SONRA BİRİNCİ SINIF DEMOKRASİ MÜMKÜN DEĞİL"
Uzun vadeli ekonomik başarı için, ileri bir demokrasi için öncelikle hukukun üstünlüğü ilkesine herkesin riayet etmesi gerektiğini vurgulayan Babacan, "Hukuk deyince, biz evrensel hukuk normlarını kendimize referans olarak almış bir ülkeyiz. AB Konseyinin tam üyesiyiz, aday bir ülkeyiz, BM içindeyiz. Hukuki referanslarımız belli. Çok da uzaklarda aramamıza gerek yok. Gerçek anlamda hukuk devleti nasıl olacağız? Yazılanları uygulayacağız, uygulananların bir yerde yazılı olması lazım. Keyfilik olmaması lazım. Hukuk devleti olmadıktan sonra birinci sınıf bir demokrasi olmak da mümkün değildir. Çünkü demokrasi sadece seçimler değil. Bunun yanında sağlam bir hukuk sistemi, güvenilir bir yargı sistemi lazım. Aksi halde demokrasi, hukuk yoksa kaosa dönüşebilir. Demokrasinin güvencesi aynı zamanda hukuk sistemidir. Hukuki güvenlik kavramını da bunun için önemsiyoruz. Hele hele iş dünyası için, kanunların sahih olması, açık olması lazım. Gri alanların temizlenmesi, sık sık değişiklikler yapılmaması, kanunların geriye dönük uygulanmaması, kazanılmış hakların korunması, yargımızın bağımsız ama tarafsız olması gerekir. Eğer, yine son aylarda yaşadıklarımız, yargı sistemimizin bağımsızlığını, bazı insanlar ya da herhangi bir grup kendi amaçları için kullanmaya başladığında bunlara da ‘dur’ diyebilmeliyiz. Tabii ki bağımsızlık önemlidir ama tarafsızlık da olmalıdır" diye konuştu.
"YOLSUZLUKLA MÜCADELEYE ÇOK ÖNEM VERMEMİZ GEREKEN BİR KONU"
Her zaman kurallı piyasa ekonomisi istediklerini dile getiren Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Rekabet hukukunun da çalıştığı bir ekonomik sistem. Rekabet olmazsa orada haksız kazançlar oluşur. Şeffaflık, hesap verebilirlik çok önemli. Bunlar önümüzdeki dönemde dikkat etmemiz ve geliştirmemiz gereken alanlar. Şeffaflık ve hesap verebilirlik çok çok önemli. Bunlara çok dikkat etmeliyiz. Şeffaflık, hesap verilebilirlik derken de kuşkusuz yolsuzlukla mücadele de çok önem vermemiz gereken bir alan. Burada mutlaka yolsuzluklarla ilgili iddiaların sonuna kadar takibi, yanlışlık içinde olanların er ya da geç bunun hesabını vermesi, en küçük yolsuzluğa müsamaha edilmemesi, en küçük yolsuzluğun üstünün örtülmemesi, şeffaf ve hesap verebilir bir devletin, hükümetin temel görevi. Ama bunlar üzerinden eğer bir komplo, bir tuzak, bir kumpas varsa siyasi istikrarı, devletin güvenliğini etkilemeye çalışıyorsa o da ayrı bir yanlış, ona da dur demek gerekiyor."