Her an her senaryoya hazır olmak gerekir

Güncelleme Tarihi:

Her an her senaryoya hazır olmak gerekir
Oluşturulma Tarihi: Mart 16, 2012 11:20

Uludağ Ekonomi Zirvesi'nde konuşan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, “Böylesine birbirine kenetlenmiş durumda olan, bu kadar güçlenmiş finans dünyasında son derece dikkatli gitmek gerekiyor. Hiçbir zaman da 'bana bir şey olmaz' dememek gerekiyor. Her an her senaryoya da hazır olmak gerekir” dedi. Babacan ek olarak “Bu sene eğer yüzde 4 büyüme bekliyorsak, bu biraz da bizim politikalarımızdaki sıkılaştırmalarımızın sonucudur” dedi.

Haberin Devamı

Babacan, Capital ve Ekonomist dergilerinin Bursa Valiliği işbirliğiyle Uludağ'daki Grand Yazıcı Otel'de düzenlediği Uludağ Ekonomi Zirvesi'nin açılış oturumunda, dünyadaki tabloya bakıldığında önümüzdeki dönemin belirsizlikler içeren bir dönem olduğunu söyledi.

Yunanistan ile ilgili her ne kadar bir anlaşma yapılsa da 27 ülkenin 25'inin bir ortak maliye politikası çerçevesinde uzlaşmaya varsa da bunların uygulanmasıyla ilgili çok ciddi risklerin olduğunu vurgulayan Babacan, bu 25 ülkenin 25'inin de parlamentosundan anayasa değişikliğinin geçmesi ya da eşit güçte düzenlemelerin yapılması gerektiğini belirtti.

Babacan, bu 25 ülkeden bazılarında aksaklık çıkarsa, hele hele bu aksaklık çıkan ülkelerin oy hakkı yüksek olan ülkeler olması halinde, bütün bu uzlaşma, anlaşma denilen AB'deki çerçeve, bir anda bir anlamda geçerliliğini yitirebileceğini söyledi.

Haberin Devamı

“Ciddi soru işaretleri var ne olacağı konusunda”

Yunanistan'ın programına dikkati çeken Babacan, şunları kaydetti:

“Yunanistan'ın programına baktığımızda, bütün program bu kadar borcun silinmesine rağmen, bu kadar IMF ile AB'den uygun şartlarda kredi sağlanmasına rağmen, uygun şartlarda kredi sağlanmasına rağmen, programın hedefi 2016 yılında Yunanistan'ın borcunu milli gelire oranla yüzde 120'ye düşürebilmek. Bütün bu operasyonun sonucu, bu kadar gürültü, toz duman, hedef bu. 2016'ya geldiğinde eğer program yürürse Yunanistan bu adımları atabilirse, bu zor kararları alabilirse 2016'da varacağı nokta, milli gelirin yüzde 120'si kadar bir borç. Bunun da sürdürülebilir olup olamayacağı çok ciddi endişe konusu. Bu çok konuşulmuyor, tartışılmıyor, fazla da dile getirilmiyor. 25 ülkede parlamento süreci olduğu için kimse parlamenterlerin kafasını bu konuda karıştırmak istemiyor, biz de fazla bir şey söyleyemiyoruz, 'hayırlı olsun' diyoruz ama, ciddi soru işaretleri var ne olacağı konusunda.

Maalesef gelişmiş dünyada, gelişmiş ekonomilerde parlak bir tablo yok, uzunca bir süre de parlak bir tablo görmeyeceğiz. Belki komple çöküşlerin önleneceği, erteleneceği, kararların çok da geç olsa alınacağı, ama kafa karışıklığının ve belirsizliğin süreceği bir dönem var önümüzde.'

Haberin Devamı

Ali Babacan, Türkiye'nin bugüne kadar yaptıklarının aslında kendisini krizin etkilerinden koruduğunu belirterek, kriz öncesinde ve sonrasında yaptıklarının Türkiye ekonomisini, bankacılık sistemini önemli ölçüde koruduğunu ve nispeten az etkilenen ülkelerden birisi olduğumuzu ve 2009'daki tablodan çok hızlı çıkan ülkelerin de başında geldiğimizi anlattı.

Krizden bütçemize çeki düzen vermemiz, borç stokumuzu düşürmemiz ve bankacılık sistemini problemlerden arındırmamız ve tek tek her bankanın bilançosunu güçlü bir şekle sokmamızın bizi krizin etkilerinden büyük ölçüde koruduğunu ifade eden Babacan, Avrupa'da krizin iki temel kaynağının bulunduğunu, bunlardan birinin zayıf bankacılık sistemi, diğerinin de zayıf kamu maliyesi yapısı olduğunu hatırlattı.

Haberin Devamı

"Şu anda hiçbirisi iktidarda değil”

Babacan, Türkiye'nin her iki alanda da bünyesini güçlendirerek bu ortama girdiğini, böylece çok farklı sonuçlar aldıklarını belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Kriz döneminde de farklı politikalar uyguladık. 2009'da pek çok hükümet Avrupa'da krizi aşmak adına, harcama artırırken ve 'Böylece biz ekonomiye canlılık getireceğiz' derken, 'Ekonomiye can suyu vereceğiz' derken ki o 'can suyu' tabiri çok çok tehlikelidir, çok dikkatli yaklaşılması gerekir. İçinde çok popülizm unsurları vardır bu can suyu kelimesinin. Pek çok ülke bunu yaparken biz farklı bir yol izledik. O günlerde biz, Sayın Başbakan, Portekiz'in eski başbakanı ile, sayın Zapatero ile Berlusconi ile hatta Sayın Karamanlis, sonra Sayın Papandreu ile bu konuları hep konuştuk. Hepsi şunu diyordu; 'Biz formülü, çözümü bulduk. Daha çok maaş vereceğiz çalışanlarımıza, bütün vatandaşlarımıza harcama çeki dağıtacağız, daha çok yatırım yapacağız ve böylece devletin piyasaya sürdüğü bu imkanlarla ekonomimiz büyüyecek'. Peki sizin ilave bir gelir kaynağınız olacak mı bu süre içinde? Yok. Peki bu parayı nereden bulacaksınız? 'Borçlanacağız'. Borcunuz zaten yüksek? 'Biz AB'yiz, bize güven tam, bizim borcumuz yüzde 80 de olsa yüzde 100 de olsa, biz AB'yiz, bize bir şey olmaz'. 2009'da bunu söyleyenlerin şu anda hiçbirisi iktidarda değil, hepsi erken seçimlerle gitti. Bu ülkelerin hepsinde şu anda acı reçeteler uygulanıyor, emekli maaşları düşürülüyor, çalışanların maaşları donduruluyor. Yunanistan'da tam 150 bin memurun işten atılması gerekiyor, program onu söylüyor...”

Haberin Devamı

“Şu mesajı açık açık vermek için"

Türkiye'nin ise 2009'da bir orta vadeli programla zaten düşük olan bütçe açığını daha da nasıl düşüreceklerini açıkladıklarını belirterek, hatta bazı ilave vergiler koyduklarını bildirdi.

Babacan, şöyle konuştu:

“Geçen sene yine cep telefonu ve lüks otolar olmak üzere bazı vergilerde artış yaptık. Ne için? Şu mesajı açık açık vermek için: 'Türkiye'de kamu borç stoku artık bir problem alanı olmayacaktır. Hangi senaryoyu ele alırsanız alın, Türkiye'nin kamu borç dinamikleri hep yönelimi daha aşağı daha aşağı tutacaktır. Yani Türkiye'nin kamu borcu, milli gelire oranla her sene düşecektir' mesajını güçlü bir şekilde verebilmek. Bu tabii Türkiye'de güven ortamını hem içerideki hem dışarıdaki güven ortamını pekiştirdi. Tüketici, üretici güven endeksleri, baktığınız zaman 2009'un ikinci yarısından itibaren hızla yükseldi. Bankalarımız tekrar asli fonksiyonlarına döndüler. Halkımız normal alışverişine, iş dünyamız yatırımlarına hız verdi ve 2010 yılında yüzde 9 ekonomik büyüme elde ettik. Bu büyüme devlet harcamasıyla değil, tamamen özel sektör eliyle gerçekleştirilen büyüme. 2011'de yine yaklaşık yüzde 8,5'luk bir büyüme tahmin ediyoruz. Yine aynı kaynaklar, moraller de iyi olunca güven ortamı olunca, bankalar kredi veriyor, halk alışverişine devam ediyor. Şirketlerimiz yatırımlarına devam ediyor ve ekonomi büyüyor, formül bu.'

Haberin Devamı

Güven ortamının iyiliğinden memnun olsalar da bunun getirdiği aşırı bir kredi hacmi genişlemesi, aşırı bir tüketim, hele he halkın borçlanarak tüketmesinin, kendilerini endişelendirdiğini ifade eden Babacan, 2010 sonundan itibaren politikalarda sıkılaştırmalara başladıklarını bildirdi.

“Yüzde 4 büyüme bekliyorsak...”

Babacan, önce bankacılık sektörüyle ilgili kredi hacimlerine sınırlar getirecek uygulamalar koyduklarını Merkez Bankası eliyle, ardından da Merkez Bankasının para politikalarını sıkılaştırmaya başladığını ifade ederek, şunları söyledi:

“Zaten maliye politikasında sıkı gidiyorduk, güven ortamını sağlamak için. Daha sonra bankacılık ve para politikalarında da politikalarımızı sıkılaştırdık ve Bu sene eğer yüzde 4 büyüme bekliyorsak, bu biraz da bizim politikalarımızdaki sıkılaştırmalarımızın sonucudur, aynı zamanda büyümenin sürdürülebilirliği içindir. Yoksa biz belki bir sene daha yüzde 7-8-9 büyüyebilirdik. Hiçbir politikada sıkılaştırma uygulamasaydık. Ama bunun 2013'ü, 2014'ü, 2015'i var. biz bir yıl çok büyümüşüz, ertesi yıl Allah korusun çok zor bir tabloyla karşı karşıya kalmışız, bunu tercih, arzu etmeyiz.

Bize dediler ki; '2011 seçim yılı, haziran ayında seçim var, siz niye bu kredi hacmini daraltmaya başladınız? Bu yapılacak iş mi? 6 ay bekleyemediniz mi? Seçimi atlatsaydınız da ondan sonra başlasaydınız, ne olurdu?' Dedik ki asla. Eğer doğrusu Türkiye için bugün bunu yapmaksa, biz bugün bunu yapmak zorundayız, aksi halde seçimi kazanmışız seçimden sonra karmakarışık bir ekonomik tablo bulmuşuz bu ne halkımızın işine gelir, ne iş dünyamızın işine gelir ne de bizim hükümetimizin işine gelir. Dolayısıyla uzun vadeli yaklaşmak ve uzun vadeli politikalarla uygulamalarımızı sürdürmek bizim temel önceliklerimiz. Son G-20 toplantısında, Meksika'da yapılan bakanlar toplantısında geçen ay, bu görüşlerimizi biz 20 ülkenin bakanlarıyla, temsilcileriyle de paylaştık. Açık açık söyledik.

Şimdi bu Avrupa'daki bazı ülkelerin bütçe tedbirleriyle ilgili eleştiriler yapıyorlar. Diyorlar ki siz büyümeyi öldüreceksiniz. Büyüme illa ki 2012'inin büyümesi değil ki, 2013'ü, 2014'ü, 2015'i var bunun. Biraz sabırlı olacaksınız. Belki bugün aldığınız tedbirin sonucunu, 2-3 sene sonra göreceksiniz, illa 'Bugünü hemen kurtarayım da yarından bana ne' politikası son derece yanlış. Umarız ki aklı selim galip gelir, gelişmiş ekonomilerde de daha uzun vadeli perspektif ve daha kalıcı politika bileşenlerini görürüz.”

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!