Güncelleme Tarihi:
Geçmiş deneyim; Türkiye’nin dövizsiz, devalüasyonlu ve ’70 sente muhtaç olduğu’ yıllardır.
Türkiye’nin ısınmak için yakıt bile bulamadığı, kaloriferli evlerde bacalar açılıp sobaların kurulmasına, tüp kuyruklarına uzanan yoldu döviz açığı…İşte o yıllardan geçerken; Türkiye ekonomisi henüz dışarıya açılmamışken, TL konvertibil hale gelmemiş iken çokça dövize ihtiyacımızı karşılamak için bir yol açılmıştı: İşçi dövizleri. Bu hesaplara ‘Dresdner hesabı’ denilmesinin nedeni, ilk defa bu banka kanalından başlatılmış olmasıdır. İşte bugünlerde, bu hesapların sona erdirilmesi süreci başladı. Merkez Bankası 1976’da, merkez bankacılığında pek görülmeyen bir uygulama başlattı. Yurtdışında oturan veya çalışma izni bulunan yurttaşlara döviz mevduat hesabı açmaya başladı. Amaç, yurttaş işçilerin yurtdışında sağladıkları tasarrufları ülkeye çekmekti. Çalıştıkları ülkede bulamayacakları yüksek bir faiz oranından hesap açılıyordu. Zımni olarak onlara sunulan avantaj da şuydu: Merkez Bankası gibi güçlü ve güvenilir bir kurumun güvencesi. Hesapların büyüklüğü, açıldığı 1976 yılı sonunda 100 milyon doların üzerinde (65 milyon euro), 1980 yılı sonunda 500 milyon doların üzerinde (369 milyon euro) 1990 yılı sonunda ise 7.5 milyar dolara ulaştı.
SÜPER DÖVİZ HESABI
Son 20 yılda Türkiye’nin atlattığı iki büyük krizden; birincisinde 1994 yılında bu hesaplara yeni bir pencere açıldı, ‘süper döviz hesabı’ ile mevcut hesap tipine göre daha yüksek faiz teklif ediliyor, ancak vadeden önce çekilemiyordu. Böylece, yeni bir ivme sağlandı; hesapların büyüklüğü 12 milyar dolara uzandı.
İşçi döviz hesapları 2004 yılında rekora uzandı: 18 milyar dolar oldu. Aslında 2001 krizi sonrasındaki Derviş reformları, yapısal değişim ve yeni ekonomi politikası ile sadece yurtiçi değil yurtdışındaki yurttaşların da ekonomiye ve kurumlara olan güveni artmış olmalı ki bu sonuç ortaya çıktı. Bu açıyı destekleyen başka bir unsur var o da, 2001 sonunda bu hesaplara uygulanan en yüksek faiz olan yüzde 8.5’luk dolar ve Euro faizi, 2004 yılına gelindiğinde kademeli olarak sırasıyla 2.75-2.25 seviyesine indirilmişti. Faizler sert biçimde indirilirken, hesaplar artmıştı. 2000’li yılların başında, işçi dövizi hesabında parası bulunanların canını sıkan gelişmeler ortaya çıktı; Almanya’da maliye otoritesi, faiz gelirini beyan etmeyen ancak işsizlik parası alanların üzerine gitmeye başladı. Bunun hesaplar üzerine önemli bir etkisi olmadı. Ancak, 2001’de Dresdner Bank ‘vergi incelemelerinin kendi kredibilitelerini sarstığı’ gerekçesi ile sonlandırmak istedi. Ankara’daki bürokratlar ise bu talebi, Alman bankacıların ‘Türkiye’yi bataktan çıkamayacak’ diye görmelerine bağladılar. Bir merkez bankacı şunu anlattı; “Krizli yılardan birinde, Almanya’daki bir bankaya bu hesaba para yatırmak için giden bir işçimize, banko görevlisi ‘batacak yere para yollanır mı?’ der. Yurttaşımız, ‘bugün yollamayacağım da ne zaman?’ diye karşılık verir”.
KÜÇÜLME STRATEJİSİ
2004 sonrasında 2008 ve 2010’da önemli ve sert faiz indirimleri yapıldı. Amaç tabi ki bu hesapları küçültmek ve önceki hafta Merkez Bankası’nca açıklandığı gibi sona erdirmekti. 2004 öncesinde işçi dövizi hesapları toplam döviz rezervlerinin yüzde 50’sinden yüksekti. Bugünlerde yüzde 4’e gerilemiş durumda. 2014 başından itibaren yeni hesaplar açılmayacak, 2015 başından itibaren de yenilenmeyecek. İşçi dövizi hesapları, Haziran ayında kaybettiğimiz Merkez Bankası’nın eski başkanlarından Osman Şıklar’ın geliştirdiği ve büyüttüğü bir modeldi. Bir dönem kapanırken, zor günlerin kahramanları, tasarrufları ile ülkelerini destekleyen gurbetçi işçi sınıfı oldu denilirse hiç de yanlış olmaz; selam olsun onlara!