Güncelleme Tarihi:
GÜNGİAD Başkanı Hakan Akbal, asgari ücret zammıyla ilgili değerlendirmelerde bulundu. Konuya ilişkin yazılı açıklama yapan Akbal, 7 Haziran ve 1 Kasım seçimleri öncesinde, seçime katılan hemen bütün partilerin asgari ücreti en az yüzde 30 düzeyinde artırma vaadinde bulunduğunu anımsatarak, “Öncelikle Asgari Ücret Tespit Komisyonuna ait olan ücret belirleme yetkisinin, seçim vaatlerine konu olmasını yetki gaspı olarak görüyoruz. 4857 sayılı İş Kanunu 39/1 maddesi ve bu maddeye istinaden çıkartılan Asgari Ücret Yönetmeliğine göre ücreti belirlemeye yetkisi hiçbir yoruma gerek olmaksızın komisyona bırakılmıştır.
Asgari ücretin 1300 TL’ye çıkartılması iki açıdan ciddi bir hukuksuzluğa neden olmuştur: Komisyonun ücret tespit etme yetkisi gasp edilmiştir. Ücretin 1300 TL olacağı komisyona tebliğ edilmiştir. İş dünyasını temsil eden bir STK başkanı olarak asgari ücretin tepeden inme ve kanuna aykırı olarak 1300 TL’ye yükseltilmesinin ekonomi üzerinde telafisi mümkün olmayan bir tahribata yol açacağını konusunda ilgili tüm tarafları uyarmayı bir zorunluluk olarak değerlendirmekteyim” dedi.
ÜCRET DENGESİZLİĞİNE YOL AÇACAK
Asgari ücretin yüzde 30’a çıkartılması sadece, asgari ücretli olarak çalışan 5 milyon çalışanı değil bütün çalışma yaşamını etkileyecek bir ücret dengesizliğine yol açacağını anlatan Akbal, “Mevcut ücret skalası yüzde 30’luk artışa göre yeniden düzenlenmezse, çalışma barışı tamamen bozulacaktır. Bozulan ücret dengesi sadece 5 milyonu değil, kayıt dışıyla birlikte toplam 32 milyon civarındaki bütün çalışanları etkileyecektir. KOBİ statüsünde ve daha büyük işletmelerden oluşan yaklaşık 3 milyon işletme asgari ücretin bu artışından olumsuz etkilenecektir. Ücretteki artışlar işletme maliyetlerine yansıyarak, enflasyonda öngörülenin üzerinde artışlara yol açacaktır. Uzun yıllardan tek haneli rakamlarda kontrol edilen enflasyon, kısa sürede iki haneli rakamlara ulaşacaktır. Halen Türkiye’deki yaklaşık 32 milyon toplam istihdamın 10 milyon 400’ü kayıt dışı istihdamdan oluşmaktadır. Asgari ücretteki yüzde 30’luk artış, uzun yılların çalışması sonucu yüzde 35 seviyelerine çekilen kayıt dışı istihdamı tetikleyerek yeniden yüzde 50 rakamlarına yükselmesini sağlayacaktır” diye konuştu.
ÇALIŞANLARIN REFAHI ARTMAYACAK
Türkiye’de özellikle sanayi işletmelerinde, teknolojik üretimden daha çok, emek-yoğum üretim biçiminin yaygınlığını koruduğuna dikkat çeken Akbal, şu ifadelerde bulundu: “Bu yüzden üretim içerisindeki en büyük maliyet kalemi olan ücret baskısından korunmak için birçok işletme işçi çıkartma yoluna gidecek ve yüzde 10 gibi kritik bir seviyede olan işsizlik rakamlarının kısa sürede, kriz dönemdeki yüzde 15’lik seviyelere yükselmesi mümkün olacaktır.
Piyasa dengesini bozarak zincirleme bir kriz durumuna yol açan istisnai ücret artışları, çalışanların da refahını artırmayacaktır. Ücretlerin artırılmasının ardından, hem işten çıkartılmalar, hem de enflasyon etkisinden dolayı gelir kaybı nedeniyle, ilk aylarda ortaya çıkan refah etkisi kısa sürede etkisini yitirerek eski seviyesinin de altına inecektir. Halen işverene maliyeti 1496TL olan asgari ücretin artmasıyla işverene yeni maliyet 2 bin TL’yi aşmış olacak. 500 TL’yi bulan ek maliyet, asgari ücretle çalışanların sayısında artış sağlayacaktır. Şöyle ki, istatistik olarak bugün ülkemizde 5 milyon asgari ücretli bulunmasına rağmen, gerçekten de asgari ücretle çalışanların sayısı 3 milyon civarındadır. Bazı vergi ve primlerden kaçınmak için birçok işveren, gerçekte asgari ücretin üzerinde ücretlerle çalıştırdığı işçileri, maliyetlerini azaltmak için, asgari ücret üzerinden sigortalamaktadır. İşveren maliyetinde ortaya çıkan 500 TL civarındaki ek maliyet, kağıt üzerinde 5 milyon görünen asgari ücretli sayısında en az 2 milyonluk bir artış sağlayarak 7 milyon düzeyine çıkmasına yol açabilir.”
PRİM VE VERGİ KAYBINA YOL AÇACAK
Yüksek ücretlerden kaçınarak maliyetlerini azaltmak isteyen işverenlerin, yüksek ücretli çalışanlarını da asgari ücret üzerinden kayıt altına alması devletin prim ve vergi kaybına uğramasına yol açacağını savunan Akbal, şunları kaydetti: “Rusya ile yaşadığımız gerginliğin ekonomik yaptırımlar olarak ortaya çıkması özellikle tekstil ve tarım sektörü gibi emek-yoğun sektörlerde krizin daha da derinleşmesine yol açacaktır. Bu nedenle düşürülen Rus uçağının ekonomimizin orta yerine çakılmaması için, yeni asgari ücret etkilerinden işverenler korunmalıdır Asgari ücretin işverene maliyetinde ortaya çıkacak olan 500 TL civarındaki artışın, önümüzdeki günlerde maaşların ödenmesinde sıkıntı yaşayacak işletmelerin yaygınlaşmasına yol açacaktır. Bu nedenle yaygın bir şekilde şirket iflaslarının gerçekleşeceği bir döneme girebiliriz. Çok önemli olduğunu düşündüğümüz bir diğer husus da, halen yürüyen hizmet sözleşmelerinde yaşanacaktır. Birim fiyat esasına dayalı hizmet sözleşmelerinde, KİK mevzuatına göre, bir sonraki yılda uygulanacak artışların yüzde 20’yi geçmemesi gerekiyor.
Asgari ücret yüzde 30 artırılsa bile, özellikle temizlik, güvenlik, otomasyon gibi taşeron hizmetlerinde, bu artışın kanuna göre en fazla yüzde 20’si ilgili idarelere yansıtılabilecek. Bu durumda yüzde 30 artış yanında, hizmet satın alan idarelere kanunen yansıtılması mümkün olmayan ve yüzde 20’yi aşan kısım da işverene ek bir yük getirecek. Şirket iflaslarına karşı devletin uyguladığı sübvansiyonların toplumu etkileyen bir maliyet unsuru olarak dikkate alınması gerekir. Mesela kaynağını İşsizlik Fonundan sağlayan Ücret Çalışma Fonu, önümüzdeki dönemlerde işverenlerin en çok başvurduğu yöntemlerden birine dönüşebilir. Asgari ücretin artmasıyla, işgücü maliyetlerinin işverene ek yük getirmesi, işverenin rekabet gücünü tersine çevirecektir. Özellikle ihracatta yoğun bir rekabet içerisinde olan işletmelerimiz Çin gibi rakip ülkeler karşısında rekabet gücünü önemli oranda yitirecektir. Bu nedenlerle ekonomide tam anlamıyla zincirleme bir kazaya yol açacak olan asgari ücret artışının yıkıcı etkilerinin giderilmesi için çok acil önlemler alınması gerekmektedir. Mesele, işverenin daha az kazanmaya razı olarak fedakarlık yapmasıyla giderilecek kadar basit değildir. Gerekli önlemler alınmazsa aynı gemide olan bizler yeni bir titanik faciasıyla yüz yüze geliriz.”
İFLASLARI ÖNLEMEK İÇİN NELER YAPILMALI
Asgari ücrete ilişkin vergi ve primlerde düzenlemeye gidilmesi ve oluşacak maliyetlerin bir kısmını kamunun üstlenmesi gerektiğini kaydeden Akbal, açıklamalarını şöyle sürdürdü: “Özellikle asgari ücret artışlarının, hizmet ihalelerinde yansıtılmasına engel olan KİK mevzuatı acilen revize edilmeli. İşsizlik sigortasındaki şişkinlik dikkate alındığında, işveren payının yüzde 2’den, yüzde 1’e indirilmesi bir önlem olarak düzenlenebilir. İşsizlik sigortası fonundan finanse edilen Ücret Garanti Fonu ve Kısa Çalışma Ödeneği gibi tedbirlerin yaygın olarak kullanılmasına olanak sağlayacak düzenlemeler yapılmalı. Kısa vadeli sigorta kolu primi makul bir seviyeye çekilmeli. Çalışanlara ödenen, diğer ödemeler ile ayni yardımların primden muaf tutulması için düzenleme yapılmalı. Ücretler, damga vergisinden muaf tutulmalı. Teşvik yasasında yeni yatırımlar için getirilen prim muafiyetleri yaygınlaştırılmalı ve mevcut yatırımlar için de uygulanması sağlanmalıdır. Yukarıda belirtilen hususları bir kez daha vurgulayarak Komisyona tarihi sorumluluğunu hatırlatmak istiyorum. Asgari ücretteki yüzde 30’luk artıştan geri dönmenin mümkün olmadığını görüyorum, ancak artışların bir işveren kıyımına dönüşmemesi sağlanmalıdır. Yukarı belirttiğim ek önlemlerin Komisyon tarafından tavsiye kararlara dönüştürülmesi ve Bakanlar Kurulunun da bu tavsiyeleri acilen kanunlaştırması hayati derecede acil bir durumdur.”