Güncelleme Tarihi:
BANKACILIKTA geçirdiği 28 yıllık parlak bir kariyerden sonra 2011’de danışmanlık şirketini kuran ve çok sayıda şirketin yönetim kurulunda görev alan duayen bankacı Tayfun Bayazıt’la değişen dünyadaki yeni ekonomiyi ve Türkiye’nin pozisyonunu konuştuk. Uzun yıllar tepe yöneticilik yapan Tayfun Bayazıt, son dönemde de şirketlere yol haritası çiziyor. 4 farklı ülkede 9 şirkette yönetim kurulu üyeliği ve danışmanlık yapan Tayfun Bayazıt, 16 Nisan referandumundan sonra Türkiye’nin daha fazla zaman kaybetmeden ekonomiye ve eğitime odaklanması gerektiğini vurguluyor.
EĞİTİM VE TEKNOLOJİ
Şu anda çok sayıda şirkete yol gösteriyorsunuz. Zor bir dönemden geçiyor Türkiye. Şirketler doğru yolu nasıl bulabilir?
- Aralarında çıkar çatışması olmayan şirketlerde görev alıyor, onlara danışmanlık yapıyorum. Dediğiniz gibi bir süredir zorluklar var. Ben risklere karşı bilançoların korunaklı olması konusunda şirketlere yardımcı olmaya çalışıyorum. Şunu net söyleyebilirim. Bizler çok kriz yaşamış yöneticiler olarak avantajlıyız. 2008 krizi çok ciddi bir krizdi. Ve belki de bu krizin bu kadar derin olmasının nedeni de kriz deneyimi olmayan yöneticilere denk gelmesiydi. Birçok şirket daha süratli tedbirler alabilirdi.
Türkiye referanduma gidiyor. Burnumuzun dibinde savaş var, komşularla ilişkiler gergin... Oysa ne zamandan beri Türkiye potansiyelini değerlendirirse dünyanın yeni düzeninde ekonomisini güçlendirecek diyorduk. Şimdi nasıl bir yoldayız ve Türkiye’yi neler bekliyor?
- Potansiyelin var olması o potansiyelin hayat bulacağı gerçekleşeceği anlamına gelmiyor. Çok doğaldır ki son 2-3 yıl içinde yaşananlar Türkiye’yi ekonomi odaklılığından uzaklaştırdı. Bu talihsiz bir gelişme. Ondan önceki dönemde yapısal reformlar doğru uygulandığında, bunları benimsediğimizde bu ülkenin büyüme potansiyelinin ne kadar kolay realize edildiğini gördük. Bunun Türkiye’nin ihtiyacı olan sermayenin çekilmesi için ne kadar önemli olduğunu yaşayarak gördük. Türkiye’nin yapısal reformlara odaklanması ve AB ile süreci hemen akabinde çok ciddi olarak Türkiye’ye sermayenin girişini sağlamıştı. Cari açığı olan, sermaye birikimi yetersiz, doğal kaynakları yeterli olmayan bir ülkenin hassasiyetlerinin doğru değerlendirmesi lazım. Demokrasilerde seçimler ve referandumlar olur. Ama ‘seçimler, referandum var biz ekonomi odaklılığımızı kaybettik’ diyemeyiz. Çünkü küresel rekabet var. Hindistan ve Çin gibi ülkelerin büyüklükleri iç dinamikleriyle ne kadar iyi bir konuma gelebildiklerini görüyoruz.
Çin ve Hindistan makası açtı. Türkiye böyle bir atağı yapabilir mi?
- Eğitime ve teknolojiye katma değer yaratan konulara ciddi odaklanan ülkelerin nasıl ciddi bir atak yapabildiklerini görüyoruz. Neden olmasın?
Yapısal reformlar hayata geçsin diyorsunuz. Nedir bunlar?
- Yapısal reform dediğimizde kamu bütçesini doğru yönetmek yetmiyor, katma değer üretecek, istihdama destek sağlayacak yatırımları yapabiliyor olmamız gerekiyor. Ben özellikle eğitim konusunun önemli olduğunu düşünüyorum. Genç nüfusumuz var. İyi eğitim veren, bu konuda tutarlı olan ülkelerin nasıl fark yarattığı görülüyor. Arkada kalma lüksümüz yok. Eğitime ve yeni teknolojilere odaklanırsak ciddi biçimde fark yaratabiliriz.
Sektörlerin belirlenmesi, şu sektör şurada filan gibi mi?
- Evet. Türkiye’nin şu sektörlere şuralarda odaklanması lazım demek bence sağlıklı değil. Yatırım ortamının iyileştirilmesine odaklanılmalı. Vergiler ve katma değer yaratan doğru girişimcinin desteklenmesi için doğru yerlere odaklanıyor muyuz? Kayıt dışı ekonomiyi azaltmak için samimi yaklaşımlarda bulunuyor muyuz? Siyasi sosyolojik nedenleri olabilir ama buna öncelikli odaklanmalıyız. Girişimi destekleyen, sağlıklı hukuk düzeni olan, vergi açısından sağlıklı ve rekabet ettiğimiz ülkelere göre avantajlı bir yapı kurmalıyız. Dünya üretimden hizmete kayıyor ama bu demek değil ki herkes bir hizmet sektörüyle ilgili çıkış yakalayacak. Girişimciler için sağlıklı olduğunda hem üretimin hem de hizmetin birbirini tamamladığını göreceğiz. Biz doğru makro politikaları devam ettirip, girişimi ve yatırım ortamını desteklemeliyiz. Şu bu sektör demek yanlış. “Tekstil sektörü Çinle rekabet edemez” dendi, hayır bunun doğru olmadığını bazı örneklerle görüyoruz. Rekabet gücümüzün olduğu katma değer yarattığımız her sektörde olmalıyız.
HALI ALTINA SÜPÜRDÜ
Dünyada bir güç kayması yaşanıyor. Gelişmiş ülkelerde işsizlik rakamları en üst seviyelere ulaştı. 2008 krizinin etkilerinin bir parçası mı tüm bunlar?
- 2008 krizi zaten soruna neden olan kamu borçluluğunun artması ve onun etkileri nedeniyle çok gevşek para politikalarına rağmen büyümeye katkıda bulunamadı. Mali sistemin tekrar çalışır hale gelmesi tüketimi teşvik eder hale gelmesi süre aldı. Amerika zamanında sorunu teşhis etti ve bankalara desteği sağladı, hızlı davrandı ama Avrupa hızlı davranamadı. Avrupa sorunları halı altına süpürdü, ciddi zaman kaybı oldu. Büyüme gelişmiş piyasalarda arzulanan orana gelemedi.
Küreselleşme birlikte kalkınma vaatleri sunuyordu. Bunlar da olamadı...
- Küreselleşmenin vaat edip yerine getiremediği en önemli konu refahı daha geniş toplum kesimlerine yaygınlaştıramamak oldu.
MUTLAKA GLOBAL OYUNCU OLMALI
lobal oyuncu sayısı çok az Türkiye’de. Bu sayıyı arttırmak için ne yapmalı?
- Artık hiçbir şirketin “yerel oyuncu olacağım” demesi mümkün değil. Sen işini ülkende iyi yapsan dahi seninle aynı işi yapanlar mutlaka senle rekabet edecek bu yüzden global olmalısın. Rekabetçi ve katma değer yaratan bir işiniz varsa, işinizi yurtdışına da taşımalısınız. Yurtdışında sıfırdan bir şirket kurma yerine İtalya’da Fransa’da şirket olıp o şirketi iyileştirip oradan dünyaya açılma şansı var. Yerel olmak artık çok lüks. Her coğrafyada başarılı Türk şirketler var.
ÖNEMLİ COĞRAFİ MERKEZ
Yabancı yatırımcılarda nedir durum?
Son 20-25 yıl içinde Türk ekonomisinin geçirdiği evreler Türkiye’nin potansiyelini ortaya çıkardı ve yabancı sermayenin Türkiye’ye girişi kuvvetlendi. Önemli bir coğrafi merkez Türkiye. Yabancı sermayeyle entegrasyon söz konusu. Matematiksel olarak baktığımızda Türkiye’nin risk biriminin diğer gelişmekte olan ülkelere göre daha yüksek olmasının ciddi bir maliyeti var. Bu biz dezavantaj. Risk birimimizi azaltmamız lazım çünkü sermayeye ihtiyacımız var. Ben hala potansiyel oluşturduğumuzu düşünüyorum. Ayrıca biz net sermaye girişine bakıyoruz ama çıkan sermaye dışarıda değer kazanıyorsa bu da sonunda buraya yarayacaktır. Referandumdan hemen sonra Türkiye’nin risk birikimini düşürecek reformları yapıyor olması önemli. Sermayenin nereden geldiğinden çok yapılması gerekenlere odaklanmalı. Bugüne kadar daha çok Avrupa’dan çektik. Avrupa’yla yakın ticaret nedeniyle çektik. Sermaye Doğu’ya kayıyor ve evet doğru daha çok sermaye de gelecek. Ama sonuçta bizim yapmamız gereken şeyler değişmiyor. Alman da Çinli de enerji sektörüne yatırım yapacaksa aynı şeylere bakıyor. Eğitimli iş gücüne bakıyor, vergi sistemlerinde dezavantajlar olmamasına, hukuka bakıyor.
TAYFUN BAYAZIT KİMDİR?
Tayfun Bayazıt 1957 Diyarbakır doğumlu. ODTÜ Makine Mühendisliği eğitimi sonrası Columbia Üniversitesi’nde MBA derecesi alan Bayazıt, bankacılık hayatına Citibank’ta başladı. Yapı Kredi Bankası’nda 9 yıl Genel Müdür Yardımcısı ve Başyardımcısı olarak çalışan Bayazıt, sırasıyla Interbank, BCP (isviçre) , Dışbank ve hissedarları değişen Yapı Kredi Baknası’nda Genel Müdürlük yaptı. 2009-2011 yılları sonrasında Yapı kredi Bankası Yönetim Kurulu Başkanlığı görevi sonrası 28 yıllık aktif bankacılık hayatına nokta koydu. Ve Danışmanlık Şirketi’ni kurdu. 6 yıldır çeşitli şirketlerde yönetim kurullarında ve sivil toplum örgütlerinde aktif olarak çalışıyor.