Güncelleme Tarihi:
Yılbaşında gittiğim Zanzibar’da İtalyan bir psikiyatr ile tanıştım. Antonio Cirillo.
Uzun süre kötü insanların çocuklarıyla ilgili çalışmalar yapmış. Kötüden kastım mafya babaları, kiralık katiller, fahişeler veya kötü kalpli insanlar…
Bu çocukların belli bir zihinsel ve duygusal olgunluğa gelmeden hiçbir biçimde anne-babalarının kötü olduğunu kabul etmediklerini tespit etmiş.
Gerekçesi de şu: Eğer anne ve babalarının kötü insanlar olduklarını ve diğer insanlara kötü şeyle yaptıklarını kabul ederlerse bu durumu değiştirmeleri gerekiyor. Yani evden ayrılmaları ve bir daha onlarla görüşmemeleri gerekiyor. Bunu yapamayacakları için, o gerçeği reddederek yaşıyorlar. Ta ki bu travmayı atlatıp, gerçekle yüzleşip, kendi başlarına ayakta kalana kadar. Çünkü insanın kodlaması hayatta kalmak üzerine… Travmaları atlatmanın bir yolu bu.
Bir restoran işletmecisine Antonio Cirillo’nun araştırmalarını anlattım. Ve şu cevabı aldım: “Böyle birkaç mafya babasının oğlunu tanıyorum. Elleri ekmek tutar hale gelince aileyi terk ettiler. Sıradan işler yaptılar.”
Zihinsel ve duygusal olgunlukları yeterli seviyeye ulaşana kadar insan kendini ‘inkar’ yöntemiyle koruyor.
Bu maalesef sık sık duyduğumuz ensest vakalarında da böyle. İnanılmaz dramlar yaşanmış oluyor ve bunu, nasıl olur da ailede kimse fark etmez, diye safça soruyoruz. Zihinsel ve duygusal olgunluk yaştan bağımsız çünkü. Ve tabii bir de ekonomik özgürlük işin içine giriyor.
Gerçekleri kabullenmek sanıldığı kadar kolay değil. O yüzden gerçeği reddedenleri görürseniz, bir travma yaşadıklarını unutmayın.
Anneyi babayı ve siyasi lideri boşamak…
Ne beklersiniz bu durumda?
İnsanların gerçeği öğrendikleri an hemen ona yönelmesini mi? Hayır işte insan beyni öyle işlemiyor.
Kendini son derece rasyonel zanneden benim gibi insanlar da dahil hepimiz mevcut burcumuzda kalmaya devam ettik.
Bazen yine bilim insanlarının kutsal kitaplardan birinin en eski kopyasını bulduğunu öğreniyoruz. Ve orijinal kutsal metinlerin farklı olduğunu ortaya koyuyor ama yine hiçbir şey değişmiyor.
Aklımızın bir yerinde Mark Twain’in “İnsanları kandırmak, kandırılmış olduklarına ikna etmekten daha kolaydır” sözünü tutalım.
Özel olarak kandırılmış olmak gerekmiyor, gecikmiş gerçekler de aynı inkâr ile karşılaşıyor.
Evlatlık çocukların çok büyük bir kısmının, bunu öğrendikleri an inkâr ettiklerini biliyor muydunuz?
Konforumuzu bozan gerçeklerden kaçıyoruz. Ama nereye kadar?
Anne veya babası kötü olan bir çocuk bu gerçekten ne kadar kaçabilir? Anne ve babayla boşanmak sanıldığı kadar kolay değil.
Aynı şey hayranı olduğunuz şarkıcı, film yıldızı, fanatiği olduğunuz futbol takımı, militanı olduğunuz siyasi parti için de geçerli.
Sürekli onları iyi yanlarıyla görmek ve kötü yanlarını reddetmek…
Dünyanın en gelişmiş ve sık sık başka ülkeleri işgal eden ülkelerine bakalım… Ülkenin siyası lideri, bu işgali her zaman ‘iyi sebeplere’ dayandırır ve bütün seçmenleri de buna inanır. O eylemin mutlaka iyi bir nedeni vardır. Gerçekten öyle midir? Değildir! Bu sadece tercih edilen, inanılmak istenendir.
Siyasi liderleri boşamak da kolay değildir. Bu da gerçeği olduğu gibi kabul edebilecek (yani iyiye iyi kötüye kötü diyebilme objektifliği) zihinsel ve duygusal olgunluğu gerektirir.
Toplu cinnet
BENİ insan olarak en çok dehşete düşüren konulardan biri toplu yapılan kötülük. Örneğin toplu tecavüz… Bir kişiyi linç etmek… Ofiste toplu halde birine mobbing uygulamak… Aile meclisinden çıkan infaz kararı (namus uğruna)… Bir kişinin cinnetini anlarım ama toplu cinneti anlayamıyorum. Bir kişinin aklını, mantığını, sevgisini, şefkatini yitirmesini anlıyorum ama bir güruhun arasında tek bir aklın çıkıp barbarlığı durduramamasını anlayamıyorum. Hitler’in zulmünü anlayabiliyorum ama milyonların peşinden sürüklenmesini anlayamıyorum. Ama bir kere, testi kırılıp insanlar gözlerini açınca, sizi yine şaşırtıyorlar. Ve görüyorsunuz ki onlar da aslında sizin kadar her şeyin farkındaymış, sadece konforlarını korumuşlar.