Güncelleme Tarihi:
Siz farklı bir sektörden geliyorsunuz. Üniversite kurmaya nasıl karar verdiniz?
Babam akademisyendi. Çukurova Üniversitesi kuruluşunda, özellikle de Ziraat Fakültesi’nde çok emeği olmuştu. Farklı sektörde çalışsam da, kenarda yetecek para birikir birikmez babamın vasiyetini yerine getirmek istedim. İlkokul kurma amacıyla çıktığımız yolda, YÖK’le yaptığımız görüşmeler sonunda; sektörle iç içe, mesleki uygulamalara yönelik bir yapıya ihtiyaç oluğunu öğrendik. 2010 yılında meslek yüksekokulu olarak yola başladık. Babamın vasiyeti için ilkokul yapalım derken, cesaret ettik hedefi büyüttük, meslek yüksekokulu olarak çıktık yola, bugün Nişantaşı Eğitim Vakfı olarak, üniversite bünyemizde kırk bin öğrenciyle bu yolda devam ediyoruz. Her gün, güne Nişantaşı Eğitim Vakfı’nın mottosu ile başlıyoruz; “Kendin için, yetecek kadar! Kalanı toplum için...”
Şu günlerde eğitimin, bilimin, üretmenin ve dayanışmanın ne kadar önemli olduğunu hep birlikte deneyimliyoruz. Siz de şu günlerde “iyi ki eğitim dünyasına girdim” diyor musunuz?
Dünyanın en zengin yüzde 1’lik kesimi küresel servetin yüzde 82’sine sahip! Bu adaletsiz durum sonsuza kadar böyle gitmemeli, gidemez. Birileri gelsin düzeltsin demeden, hepimizin bu adaletsizliğin giderilmesinde görev alması gerektiğini düşünüyorum. Çok haklısınız, bugün ne kadar zor günlerden geçiyoruz. Yazın yapacağımız tatilin hayalini kurarken şimdi mahallemizde sokağımızda yürümeye hasret kaldık. Az ile mutlu olmayı, paylaşmayı ve yardımlaşmayı öğrendiğimiz bir dönemden geçiyoruz, Korona salgını ile bir dönem bitecek başka bir dönem başlayacak.
Hayatımızda unutamayacağımız kadar önemli dersler çıkaracağımızı düşünüyor musunuz?
İnsanlık aklını başına alıp nefsini terbiye etmeyi, paylaşmayı öğrenmeli çünkü artık buna mecburuz. Nişantaşı Eğitim Vakfı olarak, varlık sebebimizi tam olarak da bu temelin üzerine koyuyoruz. Çok çalışmalıyız, çalışırken mutlu olmayı bilmeliyiz. Çok okumalıyız ve okurken zevk almalıyız, üretmeliyiz durmadan üretmeliyiz, ulu önderimiz Atatürk’ün dediği gibi muasır medeniyet seviyesinde bir ülke olmalıyız. Ben gençlere söz veriyorum, biz size dünyadaki en gelişmiş eğitim imkanları her daim sunacağız, hatta daha dünyada olmayan örnekleri alt yapıları ve teknolojiyi de oluşturalım, yeter ki onlar azim etsinler, çalışsınlar, ülkeleri için üretsinler, dünya çapında işlere imza atsınlar ama sadece kendi cepleri için değil, ülkeleri ve bayrakları için çalışsınlar. Benim Türk gençliğine güvenim sonsuz, bakın göreceksiniz yeni nesiller bayrağımızı en yüksek seviyeye taşıyacak, yeni dünya düzeninin lider ülkelerinden birisi olacağız.
Geldiğimiz noktada dijitalleşmenin ne kadar önemli olduğunu, bilimin, yerel üretimin ülkelerin kaderini değiştirdiğini görüyoruz. Size COVID-19 salgını ne öğretti? Sizce dünya nereye gidiyor?
Her kötü, elbet bir iyiyi doğurur. Yaşanan acılar, farkındalığı arttırır. Savaş, salgın, afet gibi zorlu süreçler, dönüşümlerin başlangıcı olur. Bu salgından sonra da, hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağına inanıyorum. Umarım bu yeni dönemde insanlık yüzünü iyiliğe, adil ve paylaşımcı bir anlayışa döner. Zenginliğin kişilerde değil toplumda paylaşıldığı, savaş yerine sağlığa yatırım yapılan, daha adil bir dünya hepimizin umudu olur diye düşünüyorum. Yeni bir sosyal düzen, bilimin daha da çok önem kazanacağı yeni bir dünyaya eviriliyor olabiliriz. Eğer Türkiye bu süreci doğru yönetebilirse, çok daha pozitif şekilde ilerleme şansına sahip olabilecek şanslı bir ülke. Düşünüyoruz, bilinçleniyoruz, öğreniyoruz ve tüm bunları faydaya dönüştürebilecek genç bir nesle sahibiz.
HARMANLANMIŞ ÖĞRETİM YAYGINLAŞACAK
Eğitim sektörü bu değişimden nasıl etkilenecek? Bundan sonra online eğitim çok daha yaygınlaşacak mı?
Geleneksel eğitim modelinin, başarı ölçütlerinin test edildiği bir dönem bu. Artık geleneksel sınıf ortamı, ezber ve sınavları destekleyen sistem ne yazık ki geleceği üretecek nesli yetiştirmede yetersiz çünkü onları dinlemiyor ve anlayamıyor. Tüm dünya muazzam bir hızda değişiyor ama eğitim sistemi ne yazık ki bu değişime oranla çok çok durağan. Sistem, düne takılıp kalmış durumda. Oysa her şeyin değişiyor olduğu gibi, gençliğin öğrenme biçimleri, algısı, bakış açısı, beklentileri de değişiyor. Ancak bundan sonra, teknoloji imkan veriyor diye tamamen uzaktan eğitim olacak diyemeyiz, bu da mümkün değil çünkü tüm dersler ve yetiler buna uygun değil. Bazı bilgilerin ve yetilerin deneyimlenerek kazanılması da gerekiyor. Bu sebeple daha çok sanal ve örgün eğitimin bir bütünü olan ‘harmanlanmış (blended) öğrenme modeli’ yaygınlaşacaktır. Bu modelle birlikte hem yüz yüze eğitimin hem de web tabanlı eğitimin pozitif yanlarından faydalanmak da mümkün.
Her yıl binlerce öğrenci yurtdışına üniversite eğitimine gidiyor. Sizce bu değişecek mi?
Elbette, Erasmus ve Exchange gibi programlar dahil, yurtdışı gidiş ve gelişleri azalacaktır ve belli bir süre artış görülmeyecektir. Bu yalnızca gidişi değil, dediğim gibi gelişleri de kapsıyor. Burada önemli olan, öğrencilerimizin yurtdışına eğitime gitmesi değil, dönme motivasyonlarını kaybetmemeleri. Elbette herkes gidip öğrenmeli, bilgilerine ve deneyimlerine yenisini katmalı, yeni kişilerle tanışmalı, eğitim modelleri görmeli, iş alanını geliştirmeli ancak tüm bunları geri dönüp kendi ülkesine fayda olarak katabilmesi için gereken motivasyon ona sağlanmalı ve desteklenmeli.
Uzaktan eğitim ve eğitim alt yapısı çok tartışıldı, Nişantaşı Üniversitesi hazır mıydı sürece?
Biz çok hazırdık. 23 Mart’tan itibaren, 4 bin 500 dersin video destekli içerikleri sisteme yüklendi. Birinci haftada 35 bin sunum görüntüleme, 50 bin ders görüntüleme, etkileşimli dersler ve kesintisiz eğitim gerçekleştirdik. Biz üniversite olarak 4 bin 500 dersi dijital arşivlemiştik. Türki cumhuriyetlerinden bazı ülkeler bu alt yapıyı bizden aldı.
ÖĞRENCİLERİME BİR SÜRPRİZİM OLACAK
Üniversiteniz COVID 19 günlerinde çalışanlarına ve öğrencilerine nasıl destek oluyor?
Üniversitelerin tatil edileceğinin açıklanmasıyla birlikte; evde çocuğu olan, hamile olan ve 60 yaş üstü olan çalışanlarımıza ücretli izin verdik. Şu anda, kampüsümüzde minimum sayıda çalışan olacak şekilde, dönüşümlü ve esnek sisteme geçiş yaptık, mesai saatlerimizi kısalttık. Tüm toplantılarımızı sanal ortamda gerçekleştiriyoruz. Desteğe ihtiyacı olan tüm öğrencilerimizin, velilerimizin ve çalışanlarımızın her anlamda yanındayız, psikolojik danışmanlık hizmetimiz kapsamında, üniversitemiz bünyesinde görev yapmakta olan 3 tane klinik psikiyatrist çevrimiçi ortamda görüşmek üzere randevu kabul etmekte. Telefonla veya maille kendilerine her an ulaşılabilmekte. Ben bugün saat 18.00’de, üniversitemizin instagram hesabından canlı olarak, ülkemizin tüm gençlerine bir moral konuşması yapacağım. Konuşmamın sonunda da onların seveceğini düşündüğüm bir sürprizi anons edeceğim. Amaç, gençlerimize moral vermek, neşelerini yerine getirecek bir buluşma yaratmak, elbette tüm Hürriyet okuru gençleri de bu buluşmaya bekliyoruz.
TOPLUMA FAYDA SAĞLAMA BABAMIN VASİYETİ
Babanızın izinden gittiniz, eğitim sektörüne girdiniz. Babanızdan öğrendiğiniz en önemli değer neydi?
Babam 16 yıl boyunca Stuttgard Üniversitesi’nde çalışıp doçent olduktan sonra geri döndü. Akademisyenliğin yanı sıra köy hizmetlerinde de görevler aldı. Çukurova Havzasındaki bütün büyük projelerde de imzası vardır. Sürekli arazide gezen, köy köy dolaşan, toprak analizleri yaparak köylüye en verimli şekilde nasıl ürün alacaklarını birebir öğreten bir adamdı. Herkes iç içeydi, herkesçe tanınırdı. Mutluluğu basit biriydi, bir ekmek ve bir gazete. Babamdan dolayı akademisyenlere saygım sonsuz. Çok büyük emeklerin sonunda bulundukları yere geliyorlar, milyar dolarlar onların bilgisini, unvanını satın almaya yetmez. Parayı hiç önemsemedi, hiç para odaklı iş yapmadı. İş hayatını dedemden öğrenmiştim ama babamdan da hayatın amacını öğrendim. “Oku oğlum, çok oku, öğren, çok iyi İngilizce öğren, çalış ve üret, ailen ve ülken için üret. Sakın sadece para için çalışma. Elbet para da gelecek o zaman kendin ve ailen için yetecek kadar ayır ama kalanını topluma fayda sağlayacak şekilde ülken için kullan, bu sana benim tek vasiyetimdir” derdi. Bugün babamın ne kadar doğru bir vasiyet bıraktığını daha da iyi anlıyorum.
SOLUNUM CİHAZI ÜRETTİ
Nişantaşı Üniversitesi Nish Nova ve ARGE Merkezi’nde yüzde 100 yerli bir solunum cihazı da üretti. Hastaların tedavisine sunulmak üzere hazırlanan bu yeni solunum cihazı sudaki oksijeni ayrıştırıp ürettiği hidrojen sayesinde solunum kolaylığı sağlıyor. 2 ayrı model olarak üretilen solunum cihazları hem hastanelerde hem de evlerde kullanılmaya uygun. Levent Uysal, “Solunum yetmezliği çeken hastalarımızın yanındayız. Bu cihazı da salgın döneminde geliştirdik” dedi.
İLK SERMAYEM 125 GRAM ALTINDI
İlk iş deneyiminiz neydi?
6 yaşında dedemin züccaciye dükkanında çalışmaya başladım. Babam ve annem, babamın Stuttgart Üniversitesi’ndeki akademisyenlik görevi sebebiyle yurtdışında olduğu için, anneannemin ve dedemin evinde büyüdüm. İlk iş deneyimim dedemin yanında oldu. Dedemin okuma yazması bile yoktu, sadece rakamları bilirdi. Bu yüzden zamanla bana daha çok güvenmeye başladı. 14 yaşıma geldiğimde İstanbul’dan mal almaya gidiyordum. Yaşım küçüktü ama İstanbul’u gördüğümde ilerde okumak için İstanbul’a gelmem gerektiğini anlamıştım. Hep çalıştım. Derslere de geçer not alacak kadar çalışırdım. Lisedeyken okul kantinini işletiyorduk. Üniversite sınavında da ODTÜ’nün İşletme Bölümü’nün Antep kampüsünü kazandım. Yalnız, puanım İstanbul Üniversitesi’nin açtığı turizm işletmeciliği sınavına da yetiyordu. Ailem ODTÜ’de okumamı istedi, ilk defa onların sözünü dinlemedim. Ama ailemi karşıma almam pahalıya patladı, beş kuruşsuz elimde küçük bir bavul İstanbul’a geldim. Sağolsun bir tek anneannem bana kıyamadı, kolundaki bileziği verdi, 125 gram altın hayattaki ilk sermayemdir. Uğuruna inanırım, her zaman kolumda 125 gr altından bilekliğim vardır. Yüksek lisansımı Aston Amerikan Üniversitesi’nde yaptım. Şu anda da Aztec Üniversitesi’nde doktora yapıyorum, tezimi tamamlamaya çalışıyorum, az kaldı.
Profesyonel iş hayatına nasıl atıldınız?
Üniversiteye geldim ama kalacak yerim bile yoktu, bir arkadaşımın gecekondu vari evinde koca bir aileyle kalıyordum. Çalışmam gerekiyordu. Bir gün, bir büfe gördüm. Camında “Komi aranıyor” yazıyor. Komi ne bilmiyorum tabii ama içeri girip “Ben komiyim” deyiverdim. Dükkan sahibi halimden anladı. Yurt çıkmadığını, kalacak yer sorunu yaşadığımı söyledim. Orada çalışıp, orada yatıp kalktım. Bedava tost, yatacak bir yerim az da olsa harçlığı çıkaracak bir işim vardı artık. Tek sorun banyo, onun içinde ucuza bir hamam bulmuştum. Üniversitede okurken biraz da çaresizlikten bastım gaza, burs almalıydım. Sınavlar oldu ve 11 dersten 100 aldım. Notların iyi olması hocaların dikkatini çekti. Hocalar yardımcı oldu. Bir hocamız beni bir otele yönlendirdi. Orada çalışmaya başladım. Burs aldım sonrasında. Türkiye’nin en büyük holdinglerinden birinden burs aldım, bu burs ile okudum ve sonrasında o holdingde çalışmaya başladım, böylece profesyonel çalışma hayatım başlamış oldu. Holdingdeki ilk işim yönetim kurulu başkanının getir götür işlerini
yapmaktı, not alıyor, çayını veriyordum ama benim için bir duayenin dizinin dibinde işe başlamak hayatımdaki en büyük şansım oldu. Çalışkanlığım, azmim, sadakatim ve elbette 6 yaşında çalışma hayatını tecrübe etmeye başlamam sonuç verdi, yıllar sonra çırak başladığım holdingin en üst düzey yönetiminde çalışmak bana nasip oldu.