Güncelleme Tarihi:
Özellikle 20. Yüzyılda ekonomi biliminde ve politikalarında ekonomik büyüme, milli gelir, kişi başına milli gelir gibi kavramlar öncelikler arasında üst sıralarda yer alıyordu. Ancak son yıllarda ekonomi biliminin ve politika üreticilerin ilgi alanına özellikle milli geliri yüksek ülkelerde yeni bir kavram girmeye başladı: Mutluluk.
Ekonomi bilimi mutluluğu çok çeşitli kriterlerle ölçmeye çalışırken milli gelir sıralamalarının yanı sıra yaşam memnuniyeti sıralaması da önem kazandı. 2003 yılından itibaren Avrupa Birliği mutluluğu refah göstergesi arasında saymaya başlarken, 2000’li yıllarda Dünya Mutluluk Veritabanı da oluşturuldu. 2010 yılında Türkiye yaşam memnuniyeti ortalaması 10 üzerinden 5.7 olmuştu. En mutlu ülke ise Katar oldu.
SERVET ARTTIKÇA MUTLULUK SABİTLEŞİYOR
Yaşam memnuniyeti ve mutluluk göstergeleri henüz Türkiye’de yeterince ilgi toplayamasa da Türkiye’de milli gelir artışı ile birlikte daha çok önem kazanmaya başlayacak. Artık daha çok insan zenginleşirken “ben mutlu muyum” diye sormaya başlıyor. En çok sorulan sorulardan biri de “para mutluluk getiriyor mu” oluyor.
Marmara Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyesi Doç.Dr. Devrim Dumludağ bu soruya cevabın hem evet hem de hayır olduğunu belirtiyor. Devrim Dumludağ “Evet, çünkü belli bir yılı temel aldığınızda gelişmiş ülkelerde yaşayan insanların gelişmekte olan ülkelerde yaşayanlara göre ortalama daha yüksek mutluluk skorları verdiğini görüyoruz. Aynı zamanda herhangi bir toplumda zenginlerin mutluluk ortalaması yoksullara göre daha yüksek çıkıyor” dedi. Herhangi bir insanın bu noktada “para mutluluk üzerinde belirleyicidir” hükmüne kapılabileceğini belirten Dumludağ “burada hayır cevabı devreye giriyor. 1970’lerde Richard Easterlin ABD’den hareketle (ki ABD’de uygulanan General Social Survey 1970’lerin başından bu yana mutluluk sorusu içermektedir) kişi başı gelirdeki büyük artışa rağmen mutluluk düzeyinin artmadığını gösterdi. Yani bir başka deyişle, zenginleşme daha fazla mutluluğa neden olmuyor” diyor. Dumludağ araştırmacıların belli bir gelir eşiğinin aşıldığı toplumlarda gelirdeki artışın ek mutluluk yaratmadığını ortaya koyduğunu söylerken bu eşiğin rakamlar değişse de 10 bin-20 bin dolar kişi başı gelir arasında olduğunu söylüyor.. Dumludağ “İngiltere, Fransa, Hollanda ve Japonya gibi ülkelerde neredeyse son 30-40 yıldır mutluluk ortalaması sabit bir seyir izliyor, hatta Japonya’da hafif de olsa azalma eğiliminde. Oysa biliyoruz ki, son otuz yıldır bu ülkelerde kişi başı gelir önemli ölçüde arttı”diye konuşuyor.
KENDİMİZİ BİZDEN DAHA ÇOK ZENGİN OLANLARLA KIYASLIYORUZ
Bu noktada iktisatta nispi gelir hipotezi devreye giriyor. Nispi gelir hipotezi gelir artışının daha fazla mutluluk getirmemesini tercihlerin birbirine bağımlı olmasına, diğer bireylerle karşılaştırma yapmaya ve bireyin kendi geçmişi, gelecekle ilgili beklentilerine bağlıyor. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim elemanı Dr. Özge Gökdemir “insanlar sadece kendi kazandıklarıyla veya harcadıkları ile tatmin olmazlar, aynı zamanda başkalarının ne kadar kazandığına ve ne tükettiğine de bakarlar, yani kendilerini diğerleri ile karşılaştırırılar ve bu karşılaştırmalar da mutluluklarını etkiler” diyor ve ekliyor: “İşte nispi gelir hipotezi yukarı doğru karşılaştırmaların (kendi durumundan daha iyi durumda olanlarla yapılan karşılaştırma) kişinin mutluluğunu olumsuz etkilediğini söylerken, aşağı doğru karşılaştırmaların (kendi durumundan daha kötü durumda olanlar ile karşılaştırma) ise mutluluğa olumlu etki yapmadığını vurgular.”
Araştırmalar ise kendimizden daha iyi durumda olanlarla kendimizi karşılaştırmaya daha çok meyilli olduğumuzu gösteriyor. Devrim Dumludağ insanların kayıplara verdiği tepkinin kazançlara verdiğinden daha güçlü olduğunu vurgularken aslında mutsuzluğa meyilli olduğumuzu da ortaya koyuyor. Bu da belli bir gelir artışından sonra mutluluğun artmadan paralel bir çizgide gelişmesine yol açıyor.
BÜYÜME YERİNE MUTLULUK ODAKLI POLİTİKALARA HAZIR OLUN
Ekonomi biliminde kabul edilen bu bulguyu ülkelere de uyarlamak mümkün. Ekonomik büyümeyi bir numaralı hedef haline getiren ülkeler bunu başardıklarında bile ülkedeki mutluluk seviyesini artıramamaya başlıyor. Bu durumun iktisat politikalarının yeniden dizayn edilmesini ve büyüme odaklı politikalardan mutluluk odaklı politikalara geçişi gündeme getireceğini savunan Devrim Dumludağ “İktisat politikaları büyüme yerine gelir eşitsizliğini önlemeye yönelik politikalara ve buna yönelik vergi politikalarına mı odaklanmalıdır?” “Düşük gelirli insanların mutluluğunun artması için ne kadar gelir desteği gerekmektedir?”soruları büyük önem taşımaktadır” diyor.
MUTLULUĞUN SİHİRLİ FORMÜLÜ HENÜZ BULUNMADI
Peki mutluluğa götürecek politikalar nasıl dizayn edilmeli. Devrim Dumludağ bunun çok kolay olmadığını ve mutluluk üzerine yapılan çalışmaların artmasıyla birlikte politikaların ortaya çıkmaya başlayacağını belirtiyor: “Örneğin (gelirin mutluluğun önemli bir belirleyicisi olduğu varsayımında) zenginden yoksula yönelik para transferi yapıldığında yoksul bireyin mutluluk artışı, zengin bireyin mutluluk kaybından daha fazla olacaktır. Bir başka deyişle bir toplumda gelir dağılımı eşit oldukça mutluluk da o kadar yüksek olacaktır. Çünkü ek gelir artışı yoksul bireylere kıyasla zenginlere daha az getiri sağlamaktadır. Ancak nispi gelirin negatif dışsallık yarattığı durumlarda yüksek gelir sahiplerinin daha yüksek oranlı vergilendirilmesine piyasalardaki teşvik mekanizmasını olumsuz etkileyeceği düşüncesi ile sıcak bakılmamaktadır. Üstelik eşitliği sağlamaya yönelik vergi artışının ekonomideki toplam pastayı küçültücü etkiye neden olabileceği ve bunun da kalıcı durgunluğa yol açabileceği de şiddetle tartışılmaktadır. Ekonomik küçülmenin önüne geçmek için eşitlik öncesi vergi artışının durdurulması gerekebilir. Ayrıca kazançların kayıpları karşılayamadığı optimum vergi oranını ölçmek kolay değildir. Bir başka zorluk ise yoksulların ek kazancı ve zenginlerin kaybı ve bunun öznel iyi oluşa etkisini ölçmenin kolay olmamasıdır. Son olarak gelirin yeniden dağıtımına yönelik talepler uygun bir ortama ihtiyaç duymaktadır. Bu durumda uygun ekonomik koşullar ve kurumsal yapılar büyük önem kazanmaktadır. Eğer politik girişimciler ikna edilirse, politik kurumlar ve ekonomik kurumlar da bu tür talepleri karşılamaya yönelik bir değişim yoluna girebilir. Kurumsal iktisat çalısmaları bu açıdan büyük önem taşımaktadır. Yani gördüğünüz üzere henüz üzerinde genel kabul görmüş bir politika önerisi yok. Böyle bir politika önerisi için sanıyorum ki mutluluk alanında yapılan çalışmaların sayısında çok daha fazla bir artış gerekmektedir ki bizi iyimser kılan da hali hazırda literatürün hızla yükseliyor olması.”