Oluşturulma Tarihi: Ocak 19, 2007 00:00
Vergi Konseyi Başkanı Mustafa Uysal, Referans Gazetesi’ne yaptığı açıklamada, özelleştirmelerin önünü açmak için satın almalarda finansman ve kur farkı giderlerinin masraf yazılmasına hep uygun görüş verildiğini söyledi. Uysal, dünyada birleşme ve satın almaların vergi kolaylıklarıyla teşvik edilmesinin ’küresel rekabete uygun şirket yaratma’ amacına dayandığını belirtti.
VERGİ Konseyi Başkanı Mustafa Uysal, özelleştirmelerin önünü açmak için satın almalarda finansman ve kur farkı giderlerinin masraf yazılmasına bugüne kadar hep uygun görüş verildiğini söyledi. Maliye Bakanlığı’nın "
Hisse senetlerinin elde edilmesiyle ilgili finansman giderlerinin masraf yazılacağı" yönündeki genel görüşünün 5520 sayılı kanunla da açık bir hükme kavuştuğunun altını çizen Uysal, Referans Gazetesi’ne yaptığı açıklamada "Bunun altında ise hisse senedi almanın dezavantajını bir ölçüde de olsa avantajlı hale getirmek yatıyor. Yatırımcı hisse senedi alacak, bununla ilgili bir
kredi kullandığında, bunu masraf yazamazsa hisse senedi almanın cazibesi büyük ölçüde azalıyor" açıklamasında bulundu. Uysal Referans Gazetesi’nin dünkü sayısında yeralan söyleşisinde soruları şöyle yanıtladı:
Birleşme, bölünme ve satın almalar dünyada niçin teşvik ediliyor?
- Bunun özünde "sürdürülebilir küresel rekabete" uygun şirketler oluşturmak yatıyor. Birleşme, bölünme, satın almalarda, yani iktisadi örgütlenmelerde esnekliğin getirilmesindeki temel amaç; küreselleşme ve dünyada artan rekabetin zorunlu kıldığı verimlilik arayışlarına çözüm üretmektir. Daha verimli ekonomiler oluşturularak, dünyadaki toplam refaha hizmet edilmesi amaçlanıyor. Artan rekabet ortamında maliyet avantajlarını yakalayabilmek, yeni teknolojilerin gelişmesine imkan vermek, know-how transferini sağlamak için birleşme, bölünme ve satın almalar destekleniyor. Aksi takdirde şirketlerin yaşamaları zorlaşır. Bunun yanı sıra, yeni piyasalara açılmak, ürün kapasitesini artırmak, marka geliştirmek gibi unsurları teşvik etme amacı da taşıyor. Bu amaçlarla ülkeler alt yapılarını, birleşme, bölünme ve satın almaları kolaylaştıracak imkanlara kavuşturuyorlar.
Bu işlemlerin rakamsal boyutu nasıl?- 2005 sonu itibariyle Avrupa ve ABD’de 9 bin 430 birleşme ve satın alma işlemi yapıldı. Bunun toplam değeri 2.1 trilyon dolara ulaştı. Yine sadece ABD ve Avrupa’da 2006 yılının ilk altı ayında 1.3 trilyon
dolar tutarında 4 bin 361 işlem yapılmış. Toplam birleşme ve satın almaların yüzde 46’sı ABD’de gerçekleşti.
Türkiye’de de birleşme ve satın almalardaki artışı neye bağlıyorsunuz?- Dünyadaki eğilimin dışında kalmamız elbette mümkün değil. Sonuçta serbest piyasa ekonomisinin kuralları içinde çalışılıyor. Bunun çok önemli bir rolü var. Ayrıca özelleştirmenin hızlanması da etkili oldu. Türkiye’de son 3 yılda 65 milyar dolar tutarında birleşme ve satın alma işlemi gerçekleşti. Yine dünyadaki gelişime paralel olarak finans, telekomünikasyon ve enerji sektörleri ilk sırayı aldı. Türkiye’deki hukuki altyapı da zaman içerisinde birleşme ve satın almalara imkan verecek esnekliklere kavuşturuldu.
AB’deki birleşmeler bizim için fırsat da olabilir tehdit deBirleşme ve satın almalarda gelecek dönemlerde neler yaşanabilir?- "Cross border" dediğimiz ülkelerarası birleşme ve bölünmeler yakın bir gelecekte Avrupa’da tam olarak hayata geçecek. Türkiye bu noktaya gelmeden önce yeni bir sanayi stratejisiyle altyapısını güçlendirmeli. AB ülkelerindeki şirketlerle birleşme ve bölünme fırsat da olabilir, tehdit de. Bunu fırsata dönüştürmek için vergi sistemi dahil hukuki altyapımızı daha güçlü ve güvenilir hale getirmemiz ekonomide istikrarı sürdürmemiz gerekiyor.
AB sürecinde birleşme ve bölünmeler neden tehdit veya fırsat oluşturacak?- Roma anlaşmasının 43’üncü maddesi; kurulma ve yerleşme özgürlüğü hükmü getiriyor. Yani bir şirketin merkezinin AB ülkeleri arasında taşınmasının engellenmemesi ve vergilendirmemesi gerekiyor. Bu çok kritik bir gelişme. Türkiye mevzuatını AB’ye uyumlu hale getirdiğinde, bir Türk şirketi için de yerleşme özgürlüğü oluşacak. Bir şirket Türkiye’de değil Almanya’da yerleşmek isterse engellenemeyecek. Türkiye’deki herhangi bir şirket de gelecekte, Avrupa’daki bir şirket ile birleşebilecek ve şirketin merkezini pekala AB içindeki başka bir ülkeye taşınabilecek. Şirketin merkezi Hollanda olabilir. Böyle bir durumda Vergi İdaresi açısından vergi mükellefini kaybetme tehlikesi sözkonusu. Bunun tersi de olabilir. Avrupa’daki bir şirket de merkezini Türkiye’ye getirilebilir.
Birleşme ve satın almalarla bankacılık verimli hale geldiBankacılık sisteminin verimsiz yapısının yüksek faturasını yakın geçmişte ödedik. Bugün gelinen noktayı nasıl görüyorsunuz?- Bugün bankacılık sistemi çok daha verimli ve güvenli hale geldi. Birleşme ve satın almalar da bu yapının oluşumunda etkili oldu ve sektörün bugün daha sağlıklı bir zemine oturmasını sağladı. Yabancılar kaos döneminde gelip daha ucuza banka alma şansları varken neden bugün daha pahalıya aldılar? Çünkü yatırım kriterlerinde ucuzluk değil, hukuki alt yapının güvenli olması, ekonomide istikrar ortamının sağlanmış olması asgari öncelik taşıyor. Türkiye’de son dönemlerde istikrarın sağlanması ve hukuki altyapının iyileştirilmesinde kat edilen mesafeler, yabancı yatırımcıların ilgisini artırdı.
Bu konuda Türkiye’deki hukuki altyapı nasıl bir gelişim izledi?- Tarihsel olarak baktığımız zaman ilk adım 1980’li yılların başında atıldı. Merhum Turgut Özal’ın ifadesiyle "Yatını, katını sat, sermayene kat" sloganı ile gayrimenkul ve iştiraklerin satılması halinde doğan kárlara vergi istisnası getirildi. Bu yapı uzunca bir süre geçici maddeler içinde devam etti. 2000’li yıllarda geçici madde kalıcı hale getirildi, satış kazancının tümü istisna edildi. En son 2006 yılı başında yürürlüğe giren 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu ile de gayrimenkul ve iştirak hisselerinin satışından oluşan kárın yüzde 75’i istisna edildi. Kalan yüzde 25’i kurumlar vergi matrahına tabi hale getirildi. Bu yüzde 5 oranında vergi yükü anlamına geliyor. Enflasyon muhasebesi uygulamasıyla iştirak ve gayrimenkuller piyasa rayiçlerine uygun hale geldiği için, maliyet bedeliyle, satış bedeli arasındaki farklar normalleşti. Dolayısıyla yüzde 5 oranındaki vergi yükü kabul edilebilir ölçülerde. Düşük oranlı vergileme fiktif işlemlerin önlenmesinde de bir ölçüde yararlı olacaktır.
Vergisiz birleşme işi yıllardır kanunda var Birleşmeleri teşvik edici ne gibi hükümler var?- Vergisiz birleşme ile ilgili yasa hükmü uzunca yıllardır Kurumlar Vergisi Kanunu’nda mevcuttu. Fakat değişim katsayısı, yani iki şirketi birleştirdiğinizde hissedarların yeni şirketteki hisseleri paylaşım oranları konusunda serbesti yoktu. Şirketler defter değerleri üzerinden birleşebilirdi. Ekonomideki gerçeklere aykırı olan bu durum nedeniyle, madde uzunca yıllar çalışmadı. 2 Haziran 1995’te bu zorunluluk kaldırıldıktan sonra birleşmelerin önü açıldı. Böylelikle iki şirket birleştiğinde serbest değişim katsayısı üzerinde işlem yapabilir hale geldi. 3 Temmuz 2001’de de 4684 sayılı kanunla vergisiz tam ve kısmi bölünme ile hisse değişimi getirildi. Bununla Avrupa Konseyi’nin 90-434-EEC sayılı direktifine de uyum sağlanması amaçlandı. Daha sonra 31 Temmuz 2004’te 5528 sayılı kanunla kısmi bölünmelerde dar mükelleflerin de yararlanması imkanı getirildi. Dar mükellef ile tam mükellefler arasında böyle bir çifte standart zaten Avrupa Birliği’nin (AB) genel yaklaşımına da aykırıydı. Son olarak 1 Ocak 2006’dan itibaren 5520 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu ile bu hükümlerdeki imkanlar temelde korundu. Uygulamadaki aksaklıklar giderildi. Aynı zamanda iştirak hisselerinin kısmi bölünmeye konu edilmesi sağlandı.
Kısmi bölünmeden neyi kast ediyorsunuz?- Şirketinizin aktifinde iştirak hissesi veya gayrimenkul var. Bunları ayrı ayrı başka bir şirketin bilançosuna vergisiz olarak aktarabilirsiniz. Diyelim ki bir yabancı şirket sizin ana işinize ortak olmak istiyor. Ancak o şirkette önemli bir iştirakiniz var ve bunu satmak istemiyorsunuz. Yeni Kurumlar Vergisi Kanunu 2 yıl elde tutulması koşuluyla, iştiraklerin kısmen bölünerek başka bir şirket bünyesine vergisiz alınabilmesine imkan sağladi. Böylece yabancı ortağın istemediği varlıkları vergisiz bir şekilde başka bir şirkete aktarılmasına imkan sağlanarak, birleşmelerin önündeki engeller kaldırıldı.
Maliye, ’satın alma kredi bedeli masraf yazılır’ diyorHisse satın almalarda finansman giderleri masraf olarak yazılabiliyor mu?- Hisse senedi ilke olarak "alış bedeli" ile değerlenir. Dolayısıyla hisse senedi alımında kullanılan krediler maliyet unsuru olarak alış bedeline eklenemez. Bu durumda ne yapılacağına ilişkin sorulara Vergi İdaresi, aynı gerekçe ile "gider yazılacak" diye görüşler verdi ve uygulama bu yönde şekillendi. Maliye’nin "Hisse senetlerinin elde edilmesiyle ilgili finansman giderlerinin masraf yazılacağı" yönündeki genel görüşü 5520 sayılı Kanunla da açık bir hükme kavuştu. Bunun altında ise, hisse senedi almanın dezanvantajını bir ölçüde de olsa avantajlı hale getirmek yatıyor. Aksi takdirde özelleştirmelerde şirket satın alma modelinin çalışmasının önünde ciddi bir engel oluşturuyordu. Yatırımcı hisse senedi alacak, bununla ilgili bir kredi kullandığında, bunu masraf yazamazsa hisse senedi almanın cazibesi büyük ölçüde azalıyor.
Türkiye’de birleşme sonrası devir alınan zararlara ilişkin vergi mevzuatı nasıl?- Vergisiz birleşmeyle ilgili 5520 Sayılı Kurumlar Vegisi Kanunu öncesi sistem biraz farklıydı. Devir alınan şirketteki zararların mahsubu konusunda; zararın aktif toplamı geçememesi ve birleşecek şirketlerin aynı sektörde faaliyette bulunması şartı vardı. 5520 sayılı kanun ile aynı sektörde olma koşulu kaldırıldı. Mahsup edilecek zarar devir alınan özsermaye ile sınırlı tutuldu. Ancak devir alınan şirketin faaliyetine 5 yıl süre devam edilmesi koşulu getirildi. Eski uygulamada aynı sektörde olma koşuluyla ilgili sorunlarla karşılaşmamak için zararlı şirketler, kárlı şirketleri devralma yoluna gittiler.
AB şirket birleşmelerini vergisiz ortama taşıdı Avrupa Birliği’ndeki uygulamalar ne yönde gelişiyor?- Şirketlerin yeniden yapılandırmalarında kolaylık sağlayan 434 Sayılı Avrupa Konseyi Direktifi 1990’da kabul edildi ve üç kez değişiklik yapıldı. 17 Şubat 2005 tarihinde yapılan son değişiklikle bölünme ve hisse değişimi başta olmak üzere şirket yeniden yapılanmalarının "vergisiz" ortamda gerçekleşmesine işlerlik kazandırılmış oldu. 434 Sayılı direktifin birinci amacı; birleşme, bölünme, kısmi bölünme, varlıkların transferi ve hisse değişimini ortak bir vergi rejimine oturtmak. İkinci amacı ise; Avrupa şirketi ve Avrupa kooperatifi olarak tanımlanan şirketler için kolaylıklar sağlamak.
ABD ve Avrupa’da 6 ayda 4 bin 361 şirket birleştiKÜRESELLEŞMEYLE birlikte rekabeti sürdürebilen şirketlere sahip olmak için özellikle 2000’li yıllardan itibaren birleşme ve satın almalar hızlandı. Hükümetlerin uyguladığı teşvik edici politikalar da bu sürece ivme kattı. Öyle ki şirket birleşme ve satın alma anlaşmaları 2006’da arka arkaya dördüncü yıl yükselerek rekor kırdı. Sadece ABD ve Avrupa’da 2006 yılının ilk altı ayında 1.3 trilyon dolar tutarında 4 bin 361 birleşme ve satın alma işlemi yapıldı. Toplam birleşme ve satın almaların yüzde 46’sı ABD’de gerçekleşti.