Güncelleme Tarihi:
Hemen hemen herkes üretim planlamasına dikkat çekerken, çiftçinin yani üreticinin maliyetlerinin düşürülmesi gerektiğini söylüyor.
‘HAVZA BAZLI DESTEK MODELİ İŞLETİLMELİ’
TÜRKİYE’de havza bazlı üretim modelinin bir süredir devrede olduğunu ancak tam olarak uygulanamadığını ifade eden Konya Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi ve Ziraat Mühendisleri Odası Konya Şube Başkanı Prof. Dr. Süleyman Soylu, “Her ilçeye ayrı bir havza belirlendi. Ekilecek ürünlere destekleme verilecekti. Ancak bu tam olarak uygulanamadı. Bu sistem uygulanamayınca da çiftçi hangi üründen daha fazla para kazanacağını düşünürse onu ekmeye başladı. Bu da plansızlığı beraberinde getirdi. Bir yıl bir üründen çok oluyor ve fiyat düşüyor, diğer yıl fiyat düşük olduğu için üretici bunu ekmiyor. Böyle olunca da ürün ekilmediği için son tüketici daha pahalıya alışveriş yapıyor. Planlama baştan yapılmalı ve çiftçi ona göre desteklenmeli. Havza bazlı destek modeli var ancak Türkiye’nin her yerindeki çiftçilere aynı destek veriliyor. Örneğin Konya’da buğday eken çiftçiye daha fazla destek verilse çiftçi buğday ekmeye devam eder. Böylece Türkiye çapında ürün deseni de oluşturulur. Daha yılbaşında dengeli ve sürdürülebilir bir politika belirlenmeli. Hangi ürüne ne kadar ihtiyaç olduğu önceden tepit edilip, üretim planlanırsa çiftçi ona göre üretim yapar ve para kazanır. Böylece tüketici de uygun fiyatlara gıdaya ulaşır” diye konuştu.
‘MARKETLER BU KADAR RAHAT OLMAMALI’
ÜRETİM sektöründe maliyetlerin çok yükseldiğini ifade eden Türkiye Halciler Federasyonu Başkanı Yüksel Tavşan, “Meyve-sebze dayanıksız tüketim mallarıdır. Üretim olmadığı zaman fiyat yükselir, fazla olduğu zaman da fiyat düşer. Örneğin limon geçen ay 10 liraydı şimdi 4 lira. Popülist olmadan bakacaksak ilk olarak üretime odaklanmalıyız. Bu yüzden develetin üretim maliyetlerine odaklanması gerekiyor. Ancak planlı üretime geçersek bu iş çözülür. Örneğin mutfağın vazgeçilmezi domates, patates, salatalık, soğan gibi temel ürünlere devlet daha fazla destek vermeli. Bu ürünleri eken çiftçiler ürün çok da olsa az da olsa para kazanmalı. Yani üreticiye maliyet ve emek garantili destek verilmeli. Ayrıca gıda ürünlerinin tarladan sofraya kadar olan tüm yolculuğu kayıt altına alınmalı. Kim hangi üründen ne kadar aldı, kaça aldı gibi tüm bilgiler devletin elinde olmalı. Böylece fahiş fiyat artışı olursa da devlet anında tespitini yapabilir. Asıl önemli konu ise büyük marketlerin direkt olarak üreticiden ürün alması. Bu kadar serbest olmamalılar. Çünkü piyasayı bu marketler ellerine almış oluyor. Çok yüksek kâr marjıyla satış yapmayabilirler ama sistem doğru değil. Onlar çok büyük mal alımı yapınca hallere giren ürün miktarı da azalıyor. Baştan kurgulanması gereken bir sisteme ihtiyaç var” dedi.
‘EKİLEMEYEN ARAZİLER GÖÇMENLERLE DEĞERLENDİRİLSİN’
TÜRKİYE Gıda ve İçecek Sanayi Dernekleri Federasyonu (TGDF) Başkanı Şemsi Kopuz da Türkiye’de ekilmeyen tarım alanlarına dikkat çekti. Kopuz: “Türkiye’de ekilmeye bir karış tarım toprağı kalmamalı. Yüksek enflasyonu düşürmek için üretim daha fazla olmalı. Üretimi arttırmak için de çiftçi daha çok desteklenmeli. Ayrıca Türkiye’de milyonlarca göçmen var. Bu göçmenlerin çoğu devlete yük oluşturuyor. Göçmenlerin de para kazanması ve ülkeye faydası olması için devletin elindeki ekilemeyen tarım alanları göçmenlere ektirilebilir. Devlet buradan elde edeceği ürünü iç piyasada değerlendirir. Kalan ürün de ihraç edilebilir. Tabi yerli çiftçi de unutulmamalı. Verilecek desteklerle üretmesi için teşvik edilmeli. Türkiye’nin üretmekten başka çaresi yok” ifadelerini kullandı.
‘FİNANSMAN SORUNU ÇÖZÜLMELİ’
ANTALYA Ticaret Borsası Başkanı Ali Çandır, da çiftçilerin finansman maliyetlerine dikkat çekti. Çandır, şunları söyledi: “Son dönemde devamlı olarak konuşulan ve gündeme gelen fiyat artışlarının birincil nedeni girdi fiyat endeksi ile tarımsal üretici ve tüketici fiyat endeksleri arasındaki üretici aleyhine bulunan ciddi açıklıktır. Nitekim elektrik, mazot, tohum, gübre ve ilaç gibi girdi maliyetleri incelendiğinde geçtiğimiz yıla oranla bazı kalemlerde yüzde 100’ün üzerinde zam görülmektedir. Diğer taraftan üreticinin tedarik ettiği girdilerin neredeyse tamamı vadelidir. Vade tarihi de genellikle hasat zamanına odaklıdır ve çok yüksek maliyetlidir. Fiyat artışlarının bir diğer nedeni de 2010 yılında yapılan düzenleme sonrası yaş meyve sebze ticareti için hallerin zorunlu alan olarak çıkarılmasından kaynaklanmaktadır. Bu düzenleme ile etkin piyasa işleyişi için iyi bir ortam olan hal sisteminin ticaretteki payı hızla azalmıştır. Bu durum, sektörde özellikle maliyet fiyat ilişkisinin ve bilgisinin şeffaflıktan ve doğru kayıtlı olmaktan uzaklaşmasına dayanak oluşturmuştur. Bunun kaçınılmaz sonucu olarak piyasa işleyişinin etkinliğinden uzaklaşılmıştır. Yaş meyve sebze piyasasının düzene girmesi ve fiyatların ucuzlaması için; hal kayıt sistemi, sektördeki tüm ticaret biçimleri için zorunlu olmalı ve fiyat oluşumu bu sisteme entegre edilmelidir. Sektörün üretim yoğunluklu bölgelerinde kümelenmeye dayalı birer lojistik merkezi ve soğuk zincir kurulumu yapılmalı ve kooperatifler, birlikler ya da çok ortaklı şirketler tarafından işletmesi sağlanmalıdır. Girdi maliyetinin düşürülmesinin yolu Ziraat Bankası tarafından hasat sonuna kadar finansma-nının karşılanacağı bir girdi platformundan geçmektedir. Kamuya düşen görev ise piyasada aktör olmak yerine; yetkin bir düzenleme, izleme, denetleme ve iyileştirme (DİDİ) politikasını hayata geçirmesidir.”
‘GENÇLER ÜRETİMDE TUTULMALI’
FİYAT artışlarından üreticilerin yani çiftçilerin sorumlu olmadığını urgulayan Türkiye Ziraatçiler Derneği Başkanı Hüseyin Demirtaş,“Sorun üretici değil. Üretim maliyetleri yüksek. Tüketici bu yüzden ucuz ürüne ulaşamıyor. Ayrıca yaş-meyve sebze dayanıklı ürünler değildir. Eğer soğuk zincir olmazsa tarladan markete kadar olan süreçte ürünün yüzde 30’u yok oluyor. Böyle olunca da çiftçide 1 TL, markette 5 TL durumu ortaya çıkıyor. Her şey planlamaya bağlı. Üretici gübreden mazota, zirai ilaçtan elektriğe kadar tüm girdilerinde yüzde 50’den fazla artış var. Örneğin çiftçi vergisiz mazot alabilse bile fiyatlara çok büyük etkisi olur. Sektörü regüle edecek kurumlar çiftçiye daha çok destek vermeli. Böylece hem çiftçi daha çok kazanır hem de üretici daha ucuz ürüne ulaşır. Ayrıca üreticiyi kırsalda tutacak teşvikler verilmeli. Üreticiler yaşlanıyor, çocukları büyükşehirlere göç ediyor. Gençlerin de üretime kazandırılmalı gerekiyor. Ayrıca hal yasası da bir an önce çıkarılmalı. Hal yasasıyla sebze ve meyvelerin ticaretine ilişkin köklü dönüşümler hayata geçirilmiş olacak. Fırsatçılığın önüne geçilecek. Hallerdeki ürün çeşitliliği arttırılmış olacak. Hallerin modernizasyonu yapılacak ve alt yapısı yenilenecek. Çiftçinin ürettiği ürün de değerinde satılacak” dedi.
BAZI ÜRÜNLERDE YAŞANAN FİYAT DEĞİŞİMİ
BİRÇOK üründe son 1 yıllık dönemde yüzde 50’yi aşan fiyat artışları yaşandı. Örneğin 1 kilogramlık beyaz peynirin fiyatı, yüzde 85 artarak 26 TL’den 48 TL’ye yükseldi. 5 litrelik ayçiçek yağının fiyatı ise 56 liradan 80 TL’ye kadar çıktı. Halde 2-3 lira olan domates ise marketlerde ve pazarda 7-8 TL’ye tüketiciye sunulmaya başladı. Benzer durum soğan-patates gibi temel gıda maddelerinde de görüldü. Hal fiyatı 1-1.5 TL olan bu ürünler son tüketiciye 4 TL’ye satıldı. 1 adet yumurtanın fiyatı üreticide 50 kuruş seviyelerinden 80 kuruş seviyelerine yükseldi. Yaşanan bu yükseliş tüketiciye zam olarak yansıdı. Yumurtanın fiyatı bazı yerlerde 1.3 TL’ye kadar çıktı.