Güncelleme Tarihi:
Türkiye İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Ersin Özince, demokratik hayata ve kurumlara destek verilmesi gerektiğini belirtti. Özince, seçimden önceki günlere nazaran çok daha iyi bir durumda olduğumuzu düşündüğünü söyledi. Görüşlerini öncelikle İş Bankası’nda ve bankacılık sektöründe uzun bir süre geçirmiş biri, bir yurttaş olarak aktarmak istediğini ifade eden Özince, parlamentonun ülkeyi yönetmesinin bir uzay bilim öğretisi olduğunu düşünmediğini, parlamentonun üstüne düşeni yapacağı konusunda tereddütü olmadığını vurguladı.
Cumhuriyet Gazetesi'nden Olcay Büyüktaş'ın sorularını yanıtlayan Özince şunları söyledi:
- Seçimden sonra çıkan tabloyu nasıl okumak gerekiyor?
Dünyanın her yerinde toplumların önde gelen beklentisi ekonomi ve refah. Bu da daimi istikrar ve güvenle mümkün, insanlar kaygı istemiyor, rahat, huzur ve de günümüzde mümkün olduğunca da serbest ve çağdaş yaşama imkânlarından yararlanmak istiyor. Ekonomi ve ekonomiyi etkileyen siyasi istikrar seçmeni yeterince tatmin etmemiş olsa gerek ki parlamento aritmetiğini değiştirme gereği duydu.
- Parlamento aritmetiği yeni bir hükümet için güven veriyor mu?
Kaygı duyulacak bir şey olduğunu düşünmüyorum. Zamanında koalisyonlarla yönetilen ülkemizin istikrar bulamayacağını, tek parti iktidarının iyi bir şey olduğunu ifade ettiğimde o dönemin muhalefetinden eleştiri almıştım. Şimdi yanıldığımı düşünüyorum. Avrupa bağlamında söylüyorum. Çoğunun çok uzun yıllardır koalisyonlarla yönetildiğini ve insanların bundan refah aldığı bir dünyada yaşadığımızı kabul edelim. Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde ciddi bir demokrasi geleneğine sahibiz.
Tereddüt duymuyorum
Bu parlamentonun ülkemizi yönetmesinin bir uzay bilimi öğretisi olduğunu düşünmüyorum. İş hayatında çeşitli sivil toplum örgütlerinde bundan çok daha farklı fikirlerin bir arada yoğunluk içinde idare edilebildiğini görüyoruz. Tabii ki ülke idare etmek çok daha zor bir iş. Bununla birlikte zaten bu işleri başaramayacak olanların da bu işlere soyunmamaları gerekiyor. Profesyonel yöneticilerin işini şikâyet etmeden başarıyı elde etmek olduğunu kabul ettiğimiz gibi parlamentonun da bunun gereğini yapacağından tereddüt duymuyorum.
Seçimden önceki günlere nazaran çok daha iyi durumdayız.
- Koalisyonu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yapılmak zorunda. Böyle bir parlamento bu kadar net bir seçmen iradesiyle ülkeyi yönetemeyecekse o zaman onun da çaresini millet bulur. Korkulacak bir şey yok yani. Biz millet iradesiyle çıkmış hükümetlerinve ya referandumla destek verdiğimiz hükümetlerin ne hatalar yaptığına da şahit olmuş bir milletiz. Biz ülkesi tarumar olmuş ve kurtuluş mücadelesini vermiş bir neslin torunlarıyız. İlla ki gereken yapılacaktır.
Kaygıya gerek yok
- STK’lerin parti başkanlarına yaptığı ziyaretler bazı eleştiriler aldı. Siz ne düşünüyorsunuz?
Kamuoyu oluşturma, dünyada nasıl yapılıyorsa bizde de en çağdaş haliyle yapılması gerekiyor. İş dünyasının siyasetle çok ilgilendiğini, siyasetin de iş dünyasıyla çok ilgilendiğini düşünüyorum. Bunu gerekli görmüyorum. Örgütlerin tepkileri anlamlı fakat yüksek katılımlı seçimlerden bahsediyoruz. Bir an önce hükümet kurulsun ama kaygılanacak bir şey de yok. Çünkü gemi dümensiz kalmış, başı boş değil. Bu kadar paniğe gerek yok. Herkes işini yapmalı.
- Yeni hükümetten beklentileriniz neler?
Türkiye’nin ekonomisiyle ilgili çok fazla sorunların olduğunu gözlemliyoruz. Bir ekonominin ilk sermayesi insandır. Hiçbir uluslararası ekonomik başarı çıkmıyor ve gelişme kaydedilemiyorsa bunun nedeni insan sermayemizin nitelik problemindendir. Bunu bilen Cumhuriyet başta dil devrimi olmak üzere büyük devrimler yaptı. İnsana yatırım yapmadan hiçbir yere varılamaz.
Bu refah bu gençliğe yetmez
Ekonomi bakanının da dediği gibi kilogramı birkaç dolara satılan ihraç ürününün katma değerinden beslenmek suretiyle refah artırılamaz. Bu refah o gençliğe yetmez. Günümüzün insanları daha iyi yetişmeye muhtaç. Bizden önceki nesillerin hazırladığı iktisadi, siyasi, sosyal ve bilimsel değerlerle bu nesilleri yetiştiremeyiz. Ülkenin özellikle mali istikrarını ve itibarını zedeleyici birtakım icraatlarımız da oldu. Kaygılar da yarattık. Önde gelen isimler hukuk diye geziyorlar fakat biz demek ki bazı şeyleri yanlış yaptık. Gayrimenkul lobisi çıktı bir de. İnsanlar ömürlerini harcadı borçlarını ödemek için.
O günleri özlüyorum
- Neler yapılabilirdi?
Gücünün toplanabileceği alanlarda nasıl öne geçilir, başarı elde edilir, bunu ölçmek gerekirdi. Rekabet üstünlükleri nasıl yaratılır bilmek gerekirdi. Gençlerimize çok büyük haksızlık yapıldığını düşünüyorum. Bana göre onların çağını içimize sindiremiyoruz. Geriye dönük birtakım konularla uğraşıyoruz. Devletin kurumlarının siyasetten bağımsız çalıştığı günleri özlüyorum.
- Peki bu günleri yakında görecek miyiz?
Dengelerin ciddi ölçüde kaydığı, yeni ve eski hükümetin de bunları kolay kolay düzeltemeyeceği kanaatindeyim. Ama imkânsız değil. Bugün gayrimenkulün bu seviyede hayat standardına sahip bir ülkede, bu kadar pahalanması insanların çok düşkün olduğu evine, yuvasına sahip olma hayallerini dahi çok güçleştirdi. Bir esaret durumuna getirdi.
Benim bile alım gücüm düştü
- İlk atılması gereken adımlar neler olmalı?
Gayrimenkul yanlış bir noktaya gitti. Küçük kentlerimizde bile sanayi bölgeleri, çok artan arsa fiyatları nedeniyle şehrin dışına gönderilmeye çalışılıyorlar. Hayattaki en önemli ideallerden biri iş sahibi olmak. Buna da çok büyük bir darbe var.
Genç işsizliğe ayrıntılı bakmak gerekiyor. İstihdam yapıyorsunuz ziraat mühendisini bankada çalıştırıyorsunuz. İnsanların kariyer planlamasını konuşmalıyız. Öte yandan enflasyon ile ilgili değerlendirmeleri de halkın kabul etmediğini düşünüyorum. Bırakalım enflasyonu, gıda fiyatındaki artışa bakalım. Bizim GSMH’miz arttı. Bunun benim halkıma yaramadıktan sonra ne önemi var? Bırakın halka yaramasını, kimseye yaramamıştır. Ben burjuva denen kesim arasındayım, benim bile satın alma gücüm azaldı.
Domates kaç para, buna bakın
Hayat pahalılığının doğru teşhisini koyamazsak, sorunu da çözemeyiz. Bu son 8-10 senedeki kentleşmenin Türkiye’deki insan refahıyla ilgili ciddi bir kaos yarattığı kanaatindeyim. Tüketim zincirleri tekelleşmeye doğru gidiyor. Herkes bırakmış işi gücü, bankalarla uğraşıyor. Ağzını açan siyasetçi bankalara laf söylüyor. Bırakın bunları, domates kaç para, patates kaç para bunlara bakın.
A’dan başlanmalı
Türkiye Cumhuriyeti en basit tohumu ve gübreyi ithal etmek zorunda kalan bir ülke haline geldiyse ya da büyüme rakamımız ithal otomobilden etkileniyorsa bu rakamların halka hitap etmesine imkân yoktur. Durumun çok kaotik olduğunu düşünüyorum. Teşhisler doğru konup işe alfabenin A’sından başlanmalı.
Neremiz büyüyecek ona karar vermeliyiz
- Siyaset ekonominin neresinde olmalı?
Ekonomi ve siyaset birbirinden ayrılabilecek hususlar değil. Siyaset, ekonomiyi önde tutarak yapılmalı. Süleyman Demirel’in de dediği gibi karanlıkta oturabilirsiniz ama aç oturamazsınız. Artık insanımız ne karanlıkta oturmak istiyor ne de aç oturmak istiyor haklı olarak. Türkiye büyüyor. Neremizi büyüteceğimize karar vermeliyiz.
- Özellikle ücretler konusundaki vaatler ilgi görmüştü, sizce nasıl bir tablo ortaya çıkar?
Bunlar devlet politikaları. Biz epey bir zamandır denge politikasından bahsediyoruz. Bütçe dengesi, dış ticaret dengesi... Sanki denge ip cambazı, başka işimiz yok. Dengede dursak yeter mantığı var. O nedenle ekonomik performansımızda problem var. Bu problemi düzeltecek yönde diğer şeyleri düzeltmeliyiz. Üretmeden tüketmeyi durdurmalıyız. Bugün çoğu şeyi borçla yapan insanlar var. Ücretlerin artması da çözüm değil, hayat pahalı. Kesin olan bir şey var; hayatın ucuzlatılması lazım. Vergi adaletine ihtiyaç var. Kayıp kaçağı bile ödeyen biziz. Vasıtalı vergilerden vasıtasız vergilere geçmek gerekiyor. Mali hayat çok daha şeffaflaşmalı. Gazetelerde tam tersinin yer alması ülkemize çok itibar kaybettiriyor. Kaynağı belli olmayan paralar konuşuluyor. Ücret artışının değil, pahalılığın çaresinin bulunması lazım.
- Fed, bizi nasıl etkileyecek?
Siz böyle dediğinizde, ben patates kaç lira diye sormak istiyorum. Çünkü gerçekten asıl sorun hayatın pahalı olması... Dünyada tempolu bir dönem sona erdi. Biz güzel yönetebilseydik 2008’i daha etkin geçirebilirdik. Yabancı sermayeyi üretim için değil tüketim için kullandık. Uluslararası piyasalara bu kadar takılmamak lazım. Türkiye’den fonlar fed politikaları sonucu değil, istikrarı bozucu yaklaşımlarda bulunmamızdan dolayı gidiyor. Sandalı salladığımız için...