Güncelleme Tarihi:
TÜRK Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSAD) ile hükümet arasında yaşanan ‘eğitim reformu tartışması’ derneğin geçmiş hükümetlerle aynı konuda zaman zaman gerginleşen ilişkilerini de anımsattı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın partisinin dünkü grup konuşmasında, “TÜSİAD 1982’de mi, 1992’de mi bir rapor yayınladı, imam hatiplerin önünü kestiler” şeklinde dile getirdiği rapor 1990 yılında Cem Boyner’in başkanlığı döneminde hazırlanmıştı. Erdoğan’ın halen Ümit Boyner’in başkanlığını yürüttüğü TÜSİAD’ın 4+4+4 formülüyle gündeme gelen eğitim reformuna karşı çıkmasına sinirlenip, “Derneğin değişime ihtiyacı var” demesi dikkat çekti.
O raporda ne vardı
Eski bakanlardan Zekai Baloğlu tarafından TÜSİAD için hazırlanan “Türkiye’de Eğitim, Sorunlar ve Değişim İçin Yapısal Uyum Önerileri” adlı rapor, 19 Eylül 1990’da kamuoyuna açıklanmıştı. TÜSİAD yönetimi bu çalışmanın ‘eğitim raporu’ olduğunu ve tespiterin yazarının görüşleri olduğunu sonradan çok vurgulasa da, rapor, kamuoyunda “TÜSİAD’ın imam hatip raporu” olarak anıldı. Özellikle eğitimde birlik kavramı üzerinde durulan bölümlerde imam hatiplere ağır eleştiriler yöneltilen raporun muhtelif sayfalarında sayfalarında özetle şunlar dile getirilmişti:
İmam hatip sayısı, din adamı ihtiyacından fazladır. İmam hatipler genel öğretim kurumu haline dönüşüyor.
İmam hatip mezunları, mesleki alana değil, her üniversiteye yöneliyor. Buralarda imam hatipli birikiyor.
Din eğitimi kaynaklı kişilerin devletin değişik kademelerinde yönetici olması, laik yönetim ilkesini zedeliyor.
İmam hatiplerin sayılarının artması ve her üniversiteye gidebilmeleri, eğitimde birlik ilkesini zedeliyor.
Öneriler uygulandı
Bu rapordaki önerilerin büyük bülümü sonraki yıllarda devreye alındı. İmam hatip mezunlerının her bölüme girmesini önlemek için katsayı engeli çıkarıldı. Kuran kurslarıyla ilgili radikal kararlar alındı. Rapordaki öneriler de özetle şöyleydi:
İmam hatiplerin okul ve öğrenci sayısı din görevlisi ihtiyacına göre sınırlandırılmalı.
İmam hatip mezunlarının ilahiyat fakülteleri dışındaki fakültelere gitmeleri önlenmeli.
Halkın imam hatip binaları ve Kuran kursları yapımı önlenmeli. Yardımlar, Milli Eğitim Bakanlığı’na aktarılmalı. Binalar Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilmeli.
İmam hatip liselerinin orta kısımları kapatılmalı, bu okullara 8 yıllık ilk öğretim okullarından sonra öğrenci alınmalı.
Kuran kursları gündüzlü kurslar haline dönüştürülmeli ve 8 yıllık temel eğitime gitmeyen öğrenciler bu kurslara alınmamalı.
Yatılı Kuran kursları öğrenci yurdu olarak kullanılmak üzere Milli Eğitim Bakanlığına devredilmeli.
Yönetim ve öğretim personeli laik eğitimden gelen kişilere verilmeli, eğitim öğretim kademelerinde görevli imam hatip çıkışlı yöneticiler değiştirilmeli.
Rapordan 40 gün sonra koltuğu bırakmıştı
TÜSİAD’ın 1990’da hazırlattığı Eğitim Raporu, o dönemde Süleyman Demirel’in Genel Başkanı olduğu DYP’ye yakınlığıyla tanınan dönemin TÜSİAD Başkanı Cem Boyner ile dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın arasını daha da açtı. Cem Boyner bir süre sonra (28 Kasım 1990’da) bir açıklama yaparak 18 Ocak 1991 itibariyle başkanlığı bırakacağını duyurdu. Boyner ‘Tadında bırakıyorum’ dese de bu gelişme ‘Patronlar kulübünde Özal darbesi’ diye yorumlanmıştı. 1990’da TÜSİAD Eğitim Raporu ile başlayan bu tartışmalar aynı dönemde TBMM gündeminde de sert tartışmalara neden olmuştu. SHP adına Prof. Türkan Akyol raporu savunarak hükümeti eleştirirken, hükümet kanadı da TÜSİAD’ın söylediklerinin SHP’nin sonra da CHP’nin parti programıyla uyum içinde olduğunu ileri sürmüştü.
‘Kanarya sevenler derneği değiliz’ dedi, ifadeye çağrıldı
CEM Boyner 1989-1990 yıllarındaki TÜSİAD Başkanlığı sırasında dönemin hükümetini sert eleştirince bazı ‘baskılara’ da maruz kalmıştı. Boyner, Ulus Gazetesi’ndeki TÜSİAD’ı hedef alan bir haber başlığı üzerine hakkında yapılan şikayet nedeniyle 23 Temmuz 1990’da ‘Şişli Cumhuriyet Savcılığı’na ifade vermişti. Cem Boyner, savcılıktan çıktıktan sonra yaptığı açıklamada bu durumun demokrasinin ayıbı olduğunu söylemiş ve “Daha önce de söylediğim gibi TÜSİAD kanarya sevenler derneği değil. Ülkenin ekonomik ve sosyal meseleleri bizleri çok yakında ilgilendiriyor. Bu meseleleri tartışmak, hükümete yol göstermek, uyarı ve eleştiri yapmak ana görevimizdir” demişti.