Güncelleme Tarihi:
Merkez Bankası Başkanı Serdengeçti, para tabanı değerinin 2001 yılı sonunda 7.3 katrilyon Türk Lirası olmasının öngörüldüğünü belirtti.
Serdengeçti, yılın son üç aylık döneminde tüketici fiyat artış hızının aylık yüzde 2'lere düşmesinin hedeflendiğini açıklayarak, "Önümüzdeki kısa dönemde, kurların enflasyonist etkisini en aza indirgemeye yönelik tutarlı bir para politikası uygulamak öncelikler arasında yer alıyor" dedi
PARA TABANI 7.3 KATRİLYON LİRA
Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti, 2000 yılı sonunda 5.8 katrilyon Türk lirası tutarında olan para tabanı değerinin, 2001 yılı sonunda 7.3 katrilyon Türk lirası olmasının öngörüldüğünü bildirdi.
Serdengeçti, "bu oran belirlenirken, temel olarak yüzde 52.5 oranındaki yılsonu tüketici fiyat endeksi artış oranı ve yüzde 3'lük reel gayrısafi milli hasıla (GSMH) gerilemesi gözönüne alınmıştır" dedi.
Serdengeçti, düzenlediği basın toplantısında, 2001 yılının kalan bölümünde uygulanacak para politikasını açıkladı.
Serdengeçti, para tabanının 2001 yılında yüzde 25.8 oranında artmasının öngörüldüğünü, bu oranın 2000 yılı sonundaki bayram döneminin emisyon üzerindeki etkisi ve 12 Ocak tarihinde yapılan munzam karşılık indirimi operasyonu arındırıldığında, yüzde 47 oranında bir artışa karşılık geldiğini söyledi.
Serdengeçti, "diğer bir deyişle, 2000 yılı sonunda 5.8 katrilyon Türk lirası tutarında olan para tabanı değerinin, 2001 yılı sonunda 7.3 katrilyon Türk lirası olması öngörülmektedir. Bu oran belirlenirken, temel olarak yüzde 52.5 ranındaki yılsonu tüketici fiyat endeksi artış oranı ve yüzde 3'lük reel gsmh gerilemesi gözönüne alınmıştır" dedi.
POLİTİKA ÜÇ TEMEL KONU ÜZERİNDE ŞEKİLLENİYOR
Serdengeçti, para politikasının üç temel konu üzerinde şekillendiğini e anlattı.
Serdengeçti'nin açıklamalarına göre söz konusu temel çerçeveyi;
"1- Bankacılık sektörüyle ilgili yapılan operasyonların, merkez bankası'nın operasyonel hedef büyüklüğü olan net iç varlıklar üzerine getirdiği sınırlamalar,
2- Ek dış finansman miktarı, zamanlaması ve Merkez Bankası rezervleri ile konsolide bütçe finansmanı arasındaki dağılımı,
3- Konsolide bütçenin iç ve dış finansman ihtiyacındaki artış ve bankacılık sisteminin yeniden yapılandırılmasıyla ilgili politikaların kamu finansmanına getirdiği ilave yükler sonucunda iç borç stokundaki artış" oluşturuyor.
TEFE'NİN AYLIK YÜZDE 2'LERE DÜŞMESİ HEDEFLENİYOR
Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti, yılın son 3 aylık döneminde tüketici fiyat artış hızının aylık yüzde 2'lere düşmesinin hedeflendiğini bildirdi.
Serdengeçti, para programını açıkladığı basın toplantısında, maliyet baskısı nedeniyle, önümüzdeki aylarda da tüketici fiyat artış hızının, Mart-Nisan aylarının önemli oranda gerisinde kalmakla birlikte sürmesinin beklendiğini söyledi.
Uygulanan politikaların faiz ve döviz kurlarını istikrara kavuşturması ve mevsimsel nedenlerin etkisiyle 3. üç aylık dönemde tüketici fiyat artış hızının yavaşlayacağını kaydeden Serdengeçti, yılın son 3 aylık döneminde de tüketici fiyatlarındaki artış hızının aylık yüzde 2'lere düşmesinin hedeflendiğini bildirdi. Merkez Bankası Başkanı, böylece yıl sonunda TÜFE'deki artış oranının yüzde 52.5'de olmasının öngörüldüğünü vurguladı.
Serdengeçti, söz konusu enflasyon hedefine ulaşmak için para politikası uygulaması sıkı maliye politikası çerçevesinde istenen faiz dışı fazlaya ulaşılması, enflasyonla uyumlu bir gelir politikası ve dış desteğin etkin kullanımı ile faiz ve döviz kurlarında istikrarın önemine de dikkat çekti.
PARA POLİTİKASI UYGULAMALARI
Merkez Bankası Başkanı Serdengeçti, Şubat ayındaki krizin Kasım'dan sonra artan mali kırılganlığın da etkisiyle doğrudan yerli paraya karşı bir atak şeklinde kendini gösterdiğini de belirtti.
Mevcut kur politikasının sürdürülmesinin bankacılık sektöründeki sorunları daha da ağırlaştıracağı ve ekonomiye ek yükler getireceği düşünülerek Türk Lirası'nın yabancı para birimleri karşısında dalgalanmaya bırakıldığını hatırlatan Serdengeçti, 22 Şubat'ta geçilen dalgalı kurla birlikte ortaya çıkan gelişmeleri de anlattı.
Bu tarihteki yaklaşık 5 milyar dolar tutarındaki döviz rezerv kaybı ve dalgalı kura geçilmesiyle birlikte para ve kur politikası uygulaması ve kriz yönetiminin yeni bir boyut kazandığını anlatan Serdengeçti, kurlarda da önemli ölçülen dalgalanmalar gözlendiğini vurguladı.
26 Şubat'tan itibaren bankacılık sistemine yeniden işlerlik kazandırılması ve ödemeler sistemindeki tıkanıklığın aşılması için Merkez Bankası'nın piyasalara aktif olarak müdahale etmeye başladığını kaydeden Serdengeçti, daha sonra açık piyasa işlemleri ile 7 günlük vadede de fonlama yaptıklarını ifade etti.
Serdengeçti, diğer gelişmeler ve uygulanan tedbirlerle kriz sonrası dönemde Merkez Bankası ödemeler sisteminin işler hale getirilmesine öncelik vererek, sistemin Türk Lirası ihtiyacının karşılandığını belirtti. Merkez Bankası Başkanı, yapılan döviz depo işlemleri, doğrudan müdahaleler ve 29 Mart tarihinden itibaren uyglamaya konulan döviz satım ihaleleri ile bankacılık kesiminin dış yükümlülüklerini karşılamalarının da kolaylaştırıldığını söyledi.
PARA POLİTİKASININ AMAÇLARI
Merkez Bankası Başkanı, daha sonra para politikasının amaçları hakkında bilgi verdi.
Şubat krizinin hemen ardından bugüne kadar uygulanan politikanın finansal istikrarı sağlamaya yönelik olduğunu vurgulayan Serdengeçti, önümüzdeki kısa dönemde de dalgalanmaya bırakılan döviz kurlarının enflasyonist etkisini en aza indirgemeye yönelik tutarlı bir para politikasın öncelikleri arasında olduğunu bildirdi.
Serdengeçti, orta vadede ise para politikasının fiyat istikrarını amaçladığını kaydetti. Süreyya Serdengeçti, "Kriz döneminde öncelikli uygulamalar olan mali piyasalardaki istikrarı korumak ve ödemeler sisteminin etkin olarak işleyişini sürdürmesine yönelik politikalar ise kısa ve orta vadedeki para politikalarını destekleyen unsurlar olacaktır" dedi.
15.7 MİLYAR DOLAR DIŞ KAYNAK BEKLENİYOR
Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti, 2001 yılı Mayıs-Aralık döneminde, Uluslararası Para Fonu (IMF) ile Dünya Bankası'ndan yaklaşık 15.7 milyar dolar tutarında dış kaynak beklendiğini açıkladı.
Açıklanan programda, döviz rezervlerini artırarak dış yükümlülüklerin karşılanmasında önemli bir rahatlama sağlayacak dış kaynak imkanının, "kamu ve fon bankaları operasyonunun başarısı ve iç borç stoğunun sürdürülebilirliğini devam ettirebilmek" açısından da, Banka'nın önümüzdeki 5 aylık dönemde Hazine'yi fonlayabilmesine olanak tanıdığı belirtildi.
Programa göre, IMF'den sağlanan dış kaynağın brüt 3.7 milyar doları (net 2.4 milyar doları), Merkez Bankası rezervlerini desteklemek amacıyla kullanılacak.
Sağlanan dış finansmanın yaklaşık 6.5 milyar dolarının Mayıs ve Haziran aylarında kullanılacağı belirtilen programda, bu kaynağın "mali piyasalarda istikrarın sağlanmasında önemli katkıda bulunarak, faiz oranlarının aşağı çekilmesine ve döviz kurlarının dengeye kavuşmasına yardımcı olacağına" inanıldığı bildirildi.
DIŞ BORÇLANMA
Bu arada programda ek dış finansman desteği dışında, Hazine'nin uluslararası piyasalardan yapacağı dış borçlanmanın da, bütçe finansmanının yurtiçi mali piyasalar üzerinde yaratacağı baskıyı hafifletecek, önemli bir unsur olacağı vurgulandı.
2001 YILI ENFLASYONSUZLAŞMA SÜRECİNDE BİR KAYIP
Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti, 2001 yılının, "enflasyonsuzlaşma sürecinde bir kayıp olmakla birlikte, Türkiye ekonomisinin yapısal problerini çabuk ve kalıcı bir biçimde çözebilmek açısından da bir kazanç olduğunu" söyledi.
Serdengeçti, 2001 yılının kalan bölümünde uygulanacak para politikasını açıkladığı basın toplantısında, fiyat istikrarının, Merkez Bankası'nın tek ve nihai hedefi olduğunun, 1211 sayılı Merkez Bankası Yasası'nda, 4561 sayılı yasa ile yapılan değişikliklerle, açıkça belirtildiğini kaydetti.
Serdengeçti, Merkez Bankası'nın kurumsal altyapısını güçlendirmeye yönelik değiştirilen yasanın, Banka'nın operasyonel bağımsızlığını, politika uygulamalarındaki şefaflık ve hesap verebilirlik gibi konuları net bir biçimde içerdiğini belirtti.
Serdengeçti, Yasa'nın son halinde öngörülen Para Politikası Kurulu'nun, politika araçlarının Hükümet ile Merkez Bankası'nın birlikte belirleyeceği enflasyon hedeflerinin gerçekleştirilmesine yönelik kullanılmasını sağlayacağını ve kurumsal yapıya yeni bir boyut getireceğini söyledi.
Serdengeçti, ek olarak, Merkez Bankası fiyat istikrarı amacıyla çelişmemek koşuluyla, hükümetin büyüme ve istihdam politikalarını destekleyeceğini de ifade etti.
YENİ KUR REJİMİ
Merkez Bankası için, yeni kur rejiminin tutarlı bir biçimde sürdürülebilirliğini sağlamanın çok önemli olduğuna da dikkati çeken Serdengeçti, şöyle devam etti:
"Günlük bazı fırsatları, riskleri ve eğilimleri değerlendirmenin önemi olduğunu düşünmekle birlikte, piyasa katılımcıları tarafından verilecek her türlü olağan dışı veya aşırı reaksiyon yalnızca kademeli olarak oluşturulmaya çalışılan dengeleri bozmaya yönelik olacaktır. Merkez Bankası söz konusu durumlar karşısında, para politikası araçlarını tutarlı ve etkin bir biçimde kullanacaktır."
"PROGRAMDAN BEKLENEN, TÜM KESİMLERİN İNANMASI"
Merkez Bankası Başkanı Serdengeçti, hazırlanan ve uygulanmasına başlanan yeni ekonomik rogramın iyi yönetilmesinin, hükümetin ve ekonomi ile ilgili kamu kurumlarının sorumluluğunda olmakla birlikte, alınacak kararlara ve politika uygulamalarına, "iş dünyası, tüketiciler ve piyasa katılımcılarının gösterecekleri tepkilerin, genel performansı, hedeflere ulaşılabilirliği ve sürdürülebilirliği belirleyeceğini" kaydetti.
Serdengeçti, "Ulusal bir programdan beklenen, uygulamalara ve alınan kararlara tüm kesimlerin inanması ve sahip çıkmasıdır" dedi.
2001 yılının enflasyonsuzlaşma sürecinde bir kayıp olduğunu kaydeden Serdengeçti, buna karşılık Türkiye ekonomisinin yapısal problemlerini çabuk ve kalıcı bir biçimde çözebilmek açısından da bir kazanç olduğunu söyledi.
HER KRİZİN MALİYETİ DAHA AĞIR
Süreyya Serdengeçti, yaşanan her krizin maliyetinin gittikçe daha ağır olduğunu da ifade ederken, şöyle devam etti:
"Bankacılık sisteminin yapısal sorunları, Türkiye'nin çözülemeyen en büyük sorunlarından biriydi. Şimdi çözüyoruz. Sorunun çözülmesi ve kamu sektörünün küçülmesi, özel sektörün kalıcı ve uzun vadeli kaynak bulması ile sonuçlanacaktır. Krizlerin toplumun tümünü olumsuz etkilediğinin bilincinde olursak, dışsal ve içsel şoklara karşı daha dayanıklı bir sistem ve sürdürülebilir bir makroekonomik yapı hedefi için daha fazla çalışmamız ve tasarruf etmemiz gereği açıktır."
Serdengeçti, her bir devresel sürecin bütününe bakmanın, kısa dönemdeki şokların genel ekonomik konjonktüre olan olumsuz etkilerini en aza indirgemeye çalışmanın ve orta ve uzun vadedeki hedeflere kademeli olarak yoğunlaşarak, uluslararası yatırımcıların da güvenini hızlı bir biçimde tesis edebilmek için herkesin amaç fonksiyonunun temel parametreleri olması gerektiğini bildirdi.
ENFLASYONUN SON KALESİ
"Dünya ekonomilerinde enflasyonun sonu gelirken, enflasyonun son kalesi olarak görülmemiz, hakkettiğimiz yere gelmemizi zorlaştırmaktadır" diyen Serdengeçti, piyasaların bütünleşmesinin, yapılan hataların maliyetlerini arttırdığını söyledi.
Serdengeçti, "Bu maliyetlerin bir müddet sonra taşınamaz duruma gelebileceği unutulmamalıdır" dedi.
BÜTÇE İÇ BORÇ STOKU
Merkez Bankası Para Programı'nda, bütçe iç borç stokunun gayri safi milli hasılaya (GSMH) oranının, kamu ve fon bankalarına verilen özel tertip devlet iç borçlanma senetleri sonucunda, yılsonunda yüzde 61'e yükselmesinin beklendiği belirtildi.
Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti tarafından açıklanan para programına göre, iç borçlanma senedine bağlanmamış görev zararları dahil, 2000 yılı sonunda yüzde 41 olan bütçe iç borç stokunun GSMH'ye oranının, kamu bankalarının birikmiş görev zararları ve sermaye ihtiyaçları ile fon kapsamındaki bankaların mali yapılarının güçlendirilmesi amacıyla özel tertip devlet iç borçlanma senetleri sonucunda, 2001 yılı sonunda yüzde 61'e yükselmesi bekleniyor.
İç borç stokundaki bu artışın, özel tertip borçlanma senedi ihracı sonucu oluştuğu belirtilen programa göre, ihale yöntemi ile yapılacak borçlanmadan kaynaklanan iç borç stokunun GSMH içindeki payının ise aynı seviyede kaldığı bildirildi. Programda bu işlem ile Hazine, ekonomik etkileri daha önce gerçekleşmiş olan kamu ve fon bankalarının yükümlülüklerini iç borçlanma senedine sağlayarak üstlendiği kaydedildi.
KAMU VE FON BANKALARI GECELİK BORÇLANMADAN ÇEKİLİYOR
Programa göre, kamu ve fon bankalarına değişken faizli özel tertip borçlanma senedi verilerek, bu bankaların gecelik borçlanma piyasasından çekilmeleri sağlanıyor.
Ayrıca, özel tertip borçlanma senetlerinden elde edecekleri faiz gelirleri de bu bankaların mali piyasalarda Hazine iç borçlanma senetlerine yönelik fon arzını artırarak, Hazine'nin iç borçlanma ihtiyacının daha düşük faizlerle karşılanmasına imkan verecek. Para tabanında öngörülen gelişmeler dikkate alınarak ek dış destekle birlikte Hazine'ye finansman imkanı sağlanması da iç borçlanmanın sürdürülebilmesine destek olacak.
Programa göre, Merkez Bankası portföyündeki Hazine iç borçlanma senetlerindeki artış, likidite kontrolü için kullanılacağı gibi, değişken faizli ve üç ayda bir nakit faiz ödemeli bu iç borçlanma senetleri, Merkez Bankası karını artırarak da net iç varlıkların kontrolüne yardım edecek.
Hazine, borçlanma olanaklarındaki gelişmeye bağlı olarak, Merkez Bankası portföyünde bulunan kağıtları erken itfaya tabi tutarak da likidite kontrolüne destek olacak.
Programa göre, etkin iç borç yönetimi çerçevesinde, Hazine Müsteşarlığı'nca piyasa yapıcılığı sisteminin geliştirilmesi planlanıyor.
Merkez Bankası Yasası'nda açık piyasa işlemlerinin daha etkin yürütülmesine ilişkin yapılan değişiklikler çerçevesinde ve yeni dönemde Merkez Bankası'nın kısa dönemli faizler üzerindeki kontrolünün ve net iç varlıkların hareketi üzerindeki inisiyatifinin artıyor olması nedeniyle, Merkez Bankası'nın piyasa yapıcılığı sistemine yapacağı katkı geçmiş yıllara göre artacak.
KAMU VE FON BANKALARI KÜÇÜLECEK
Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti, yapılan operasyonların sonuçlarının kalıcı olabilmesi için, "Kamu ve Fon bankalarının küçültülmesi, bu bankalara zarara neden olabilecek görevler verilmemesi" gerektiğini söyledi.
Serdengeçti, 2001 yılının kalan bölümünde uygulanacak para programını açıkladığı basın toplantısında, para politikasının çerçevesini etkileyecek konular hakkında da bilgi verdi.
Bu konular, "bankacılık sektörü ile ilgili yapılan operasyonların Merkez Bankası'nın operasyonel hedef büyüklüğü olan net iç varlıklar üzerine getirdiği sınırlamalar, ek dış finansmanın miktarı, zamanlaması ve Merkez Bankası rezervleri ile bütçe finansmanı arasındaki dağılımı ile bütçenin iç ve dış finansman ihtiyaçındaki artış ve bankacılık sisteminin yeniden yapılandırılması ile ilgili politikaların kamu finansmanına getirdiği ilave yükler sonucunda iç borçlardaki artış" olarak sıralandı.
Buna göre, Şubat krizi sırasında kamu bankaları ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) kapsamındaki bankaların aşırı miktardaki gecelik borçlarma ihtiyaçları, faizlerin yükselmesine ve piyasaların kilitlenmesine yolaçtı.
Bu durum, başta kamu bankaları olmak üzere sektördeki mali yapının gittikçe bozulmasına neden oldu, Merkez Bankası'nın da etkin bir para politikası uygulamasını engelledi.
Bu çerçevede kamu bankaları ile TMSF kapsamında bulunan bankaların özel banka ve banka dışı kesimden yüksek faizli gecelik borçlanmalarının azaltılması ve ihtiyaçlarının Merkez Bankası'ndan karşılanması benimsendi. Operasyonun başlatıldığı 16 Mart'ta kamu ve fon bankalarının 21.7 katrilyon lira olan gecelik borçlanma ihtiyaçlarının yüzde 41'i Merkez Bankası'nca karşılanırken, bu oran 11 Mayıs'ta yüzde 91.5'a yükseldi.
Böylece Merkez Bankası, kamu ve fon bankalarını yüksek faizli gecelik borçlanmadan kurtarırken, borçlanma vadelerinin uzamasını ve faizlerin aşağı çekilmesini de sağladı.
GECELİK BORÇLANMA DÜŞÜRÜLECEK
Programa göre, kamu ve fon bankalarının 16 Mart'ta 21.7 katrilyon lira olan gecelik borçlanma gereği, Mayıs ayı sonunda üçte iki oranında azaltılarak 7 katrilyon liraya düşürülecek.
14 Mayıs itibarıyle Merkez Bankası fonlaması, 7.4 katrilyon lirası iç borçlanma senetlerinin doğrudan alımı, 11.6 katrilyon lirası ise vadeli repo olmak üzere 19 katrilyon lira olarak belirlenirken, söz konusu bankaların gecelik borçlanma ihtiyaçları 1.9 katrilyon liraya geriledi.
Önümüzdeki günlerde ilgili bankalardan doğrudan alım yapılacak iç borçlanma senedi tutarının 14 katrilyon liraya çıkarılması ve bu çerçevede, vadeli repo stok değerinin 7 katrilyon liraya indirilmesi planlanıyor.
Mart'ta başlayan bu operasyonun bu ay içinde tamamlanarak, kamu ve fon bankalarının gecelik borçlanmalarının tamamen giderilmesi ve bu bankaların bilançolarının küçültülmesi amaçlanıyor.
Böylece bu bankaların sistemde yarattığı kırılganlık giderilirken, para politikasının etkinliğine yönelik kısıtlamalar da azaltılacak.
Bu arada Hazinenin kamu ve fon bankalarına mali yapılarını güçlendirmek için verdiği iç borçlanma senetleri Merkez Bankası tarafından doğrudan satın alınarak veya repoya kabul edilerek, kamu ve fon bankalarının özel bankalar ile olan gecelik borçlanmaları bugün, banka dışı kesimle olan gecelik borçlanmaları ise ay sonuna kadar ihmal edilebilir düzeye indirilecek.
PİYASADAN ÇEKİLEN PARA
Parasal işlemler sonucu artan likiditenin bir bölümünün, Merkez Bankası'nın sürdüreceği ters repo ve bankalararası TL piyasası işlemleri ile çekilirken, Serdengeçti, Banka'nın piyasaya çıkan fazla likiditenin yaratabileceği enflasyonist baskıları giderebilmek için piyasadan çektiği para miktarının 2.5 katrilyon liradan 6 katrilyon liraya yükseldiğini bildirdi.
Programa göre, arta kalan likidite ise döviz satışları ve hazine ihaleleri yolu ile çekilecek.
Bu dönemde net iç varlıklarda 3 katrilyon lira cıvarında artış gerçekleştiği kaydedilen programda, kamu ve fon bankalarıyla ilgili daha sonra şu bilgilere yer verildi:
"Hazine'nin borçlanma programı da, likiditenin kontrolüne destek olacak biçimde düzenlenecektir. Halihazırda, Hazine'nin haftalık olarak açıkladığı iç borçlanma ihaleleri bu desteğin önemli bir göstergesidir. Burada önemli nokta, operasyonlar sonrası ortaya çıkan likiditenin, döviz kurları üzerinde baskı yapmasının engellenmesinin amaçlanmasıdır.
Yapılan bu operasyonların sonuçlarının kalıcı olabilmesi için, kamu ve fon bankalarının küçültülmesi, yapısal sorunlarının giderilmesi ve bu bankalara zarara neden olabilecek görevler verilmemesi gerekmektedir. Bu çerçevede kamu ve fon bankaları yeniden yapılandırılmakta, fon yönetimleri etkin hale getirilmekte, gecelik borçlanmaları sınırlandırılmakta, borçlanma vadeleri yakından takip edilmekte ve benzer mevduat faizi uygulamaları sağlanmaktadır. Bu konularda, kamu ve fon bankalarının, Merkez Bankası ile uyumlu bir işbirliği içinde olmaları esas olacaktır."
Programda, bankacılıkla ilgili gözetim ve dnetim sisteminin etkin hale getirilmesi ve sistemde sorun yaratabilecek bankalarla ilgili gerekli önlemlerin süratle alınması gereğine de dikkat çekildi.
MERKEZ DÖVİZE İHALE YÖNTEMİ İLE MÜDAHALE EDECEK
Para programına göre, Merkez Bankası, döviz piyasasına müdahalelerini, çoğunlukla döviz ihale yöntemi kullanarak yapacak.
Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti tarafından açıklanan para programına göre, döviz kuru rejiminin değişmesiyle birlikte, Merkez Bankası para politikası stratejisi yeniden düzenlendi.
Buna göre, dalgalı kur rejimi çerçevesinde, döviz kurlarının piyasada arz ve talep koşullarına göre belirlenmesi esas olacak. Merkez Bankası'nın döviz piyasalarına müdahaleleri, ancak, döviz kurundaki kısa dönemde oluşacak aşırı dalgalanmaları telafi etme yönünde olabilecek ve döviz kurunun uzun dönem denge değerini etkileyecek içerik ve boyutta olmayacak.
Merkez Bankası'nın döviz piyasasına müdahaleleri, çoğunlukla döviz ihale yöntemi kullanılarak yapılacak. Programda, "Öte yandan, sermaye girişlerinin ani olarak azaldığı dönemlerde, uluslararası rezervlerin düzeyinin öneminin artacağı gözardı edilmemelidir" denildi.
Para programına göre, mevcut politikada bu faktör Merkez Bankası tarafından dikkate alınacak.
DIŞ TİCARET İŞLEMLERİ
Programda, dalgalı kur rejimi altında, dış ticaret işlemleri, görünmeyen kalemler ve sermaye hareketlerinden kaynaklanan döviz arz ve talebine taraf olan finansal ve reel sektör kuruluşlarının karşı karşıya kaldıkları kur riskini, etkin bir şekilde yönetebilmeleri ve döviz fiyatlarındaki aşırı hareketlerin piyasa kuralları çerçevesinde dengelenebilmesi için, vadeli piyasaların işlerlik kazanmasının büyük önem arzettiği belirtildi.
Dalgalı kur rejimi uygulamasına geçen diğer ülke deneyimlerinde de görüldüğü gibi, vadeli piyasaların oluşumu fiyat belirsizliğini azaltarak, aşırı dalgalanmaları dengeleyici yönde etki yarattığı belirtilerek, şöyle denildi:
"Halen, TCMB Döviz ve Efektif Piyasaları bünyesinde bankaların kendi aralarında işlem yapabilecekleri bir vadeli işlemler piyasası (forward ve swap) mevcuttur.
Buna ek olarak, Sermaye Piyasası Kurulu'nca hazırlanan Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsalarının Kuruluş ve Çalışma Esasları Hakkında Yönetmeliğin Resmi Gazete'de yayınlanması ile de çeşitli finansal enstrümanlar üzerinden düzenlenmiş vadeli kontratların işlem göreceği piyasalara ilişkin mevzuat altyapısı hazırlanmış bulunmaktadır.
Bu çerçevede, önümüzdeki dönemde organize bir piyasada işlem görecek dövize dayalı risk yönetimi enstrümanlarının oluşturulması ve bu piyasalara işlerlik kazandırılması için Bankamızca da çaba gösterilecektir."
ANİ DALGALANMALAR
Programa göre, enflasyonun en önemli öncü göstergesinin döviz kuru olması nedeniyle, ani dalgalanmalarda Merkez Bankası politika tepkisini döviz kurlarına gelen şokların kaynağına, yönüne ve olası etkilerine göre tutarlı bir biçimde belirleyecek.
Kurların dalgalanmaya bırakıldığı ve kamu bankalarının sistem üzerinde yarattığı baskının kademeli olarak azaltıldığı mevcut durumda, Merkez Bankası piyasalarda istikrarı sağlamak amacıyla kısa dönem faizleri etkin bir şekilde kullanacak.
Doğrudan enflasyon hedeflemesinin önkoşulları sağlanana kadar bir geçiş süreci olarak nitelendirebilecek bu dönemde, Merkez Bankası, kısa vadede, parasal büyüklüklerin kontrol edilmesine yoğunlaşacaktır.
Baz senaryo çerçevesinde, "Para Tabanı" büyüklüğü için gösterge niteliğinde belirlenen tavan düzeyler, Merkez Bankası'nın temel operasyonel hedefini oluşturacak.
Programda, dalgalı kur rejimiyle birlikte, Merkez Bankası müdahalelerinin düşük miktarlarda olması, net dış varlıkların dengeleyici değişken fonksiyonunun göreli olarak azalmasını gerektirdiği, dolayısıyla, baz senaryoya göre belirlenen net dış varlıklar ve bankaların döviz mevduatı düzeyleri öngörülen çerçevede gerçekleştiği sürece, Hazine borç yönetimi için sağlanacak kaynak hariç net iç varlıklar değerleri bir anlamda para tabanının öngörülen artış oranı ile tutarlı olduğu belirtildi.
Programda, şöyle denildi: "Bu bağlamda, enflasyon ve büyüme öngörüleri ile tutarlı olarak belirlenen para tabanındaki artış oranı, Hazine finansmanı için sağlanan kaynak hariç, net iç varlıklar büyüklüğüne ilişkin öngörü ile de tutarlı olmaktadır.
Bu çerçevede, para tabanının 2001 yılında yüzde 25,8 oranında artması öngörülüyor. Bu oran, 2000 yılı sonundaki Bayram döneminin emisyon üzerindeki etkisi ve 12 Ocak tarihinde yapılan munzam karşılık oranı indirimi operasyonunun etkisi arındırıldığında, yüzde 47 oranında bir artışa karşılık gelmekte.
Diğer bir deyişle, 2000 yılı sonunda 5,8 katrilyon Türk Lirası tutarında olan para tabanı değerinin, 2001 yılı sonunda 7,3 katrilyon Türk Lirası olması öngörülmekte. Bu oran belirlenirken temel olarak yüzde 52,5 oranındaki yılsonu tüketici fiyat endeksi artış oranı ve yüzde 3'lük reel GSMH gerilemesi göz önüne alındı."
Program gereği, "net iç varlıklar" için tavan ve "net uluslararası rezervlerdeki dönemsel değişimler" için de taban değerler belirlendi.
Para programında, mevcut durumda bekleyişlere yönelik belirsizliklerin bulunması ve para talebi tahminini zorlaştıran diğer nedenler, net iç varlıkların da gösterge düzeyine ilişkin belirsizlikleri artırdığı, özellikle döviz kurları ve gerçekleşen enflasyonun varsayılan seviyelerden kalıcı bir biçimde sapması durumu, para tabanının öngörülenden farklı olabileceğini gösterebileceği belirtildi. Bu nedenle, gelişmelere göre, para tabanına ilişkin sözkonusu hedeflerin, gerekli görüldüğü takdirde, revize edilebileceği ifade edildi.
FAİZLER
Programda, uygulanacak politikaların etkinliğinin artması, sistemdeki güvenin yeniden sağlanması ve dış finansman olanakları ile birlikte, nominal ve reel faizlerde kademeli olarak bir düşme öngörülüyor.
Para programına göre, para tabanına ilişkin gösterge niteliğindeki düzeyler de faizlerdeki öngörülen gelişimle tutarlı olacak şekilde belirlendi. Net iç varlıklara ve net uluslararası rezervlere ilişkin belirlenen değerler, dış finansmanın sözkonusu amaçlar doğrultusunda kullanılabildiği varsayımını yansıtıyor. Faizlerdeki düşme eğiliminin öngörülenden hızlı olması durumunda, net uluslararası rezervlerdeki değişimin taban değerlerinin üzerinde, net iç varlıkların da tavan değerlerinin altında seyretmesi mümkün olacak. Ancak, enflasyonist baskıların ortaya çıkması durumunda, Merkez Bankası kısa vadeli faiz oranlarını etkin bir şekilde kullanacak.
Programda kısa dönem faiz oranlarının ekonomideki diğer faiz oranlarına olan iletkenliğinin artmasının para politikasının etkinliğini artıracak önemli unsurlardan biri olduğu belirtildi. Güven ortamının sağlanması ve bankacalık sisteminin yapısal sorunlarının çözülmesinin, bu durumu destekleyecek önemli faktör olduğuna da dikkat çekildi.
BİLANÇO VE KRİTERLERDE YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER
Para programında, 2000 yılı programı çerçevesinde, programın amaçlarına uygun olarak düzenlenen Merkez Bankası bilançosunda ve performans kriterlerinin tanımında, marjinal bazı değişiklikler yapıldığı belirtildi.
Bilançonun temel mantığı olan eşitliğin değişmediğinin kaydedildiği Para Programına göre;
i. Para Tabanı = Net Dış Varlıklar + Net İç Varlıklar
ii. Para Tabanı = Emisyon + Bankalar TL Zorunlu Karşılıkları + TL Serbest Tevdiat
Bilanço büyüklüklerini, yukarıda belirtilen genel tanımların yanı sıra, alt kalemleri itibariyle detaylı olarak belirtmek üzere:
Net İç Varlıklar; Kamu Sektörüne Açılan Nakit Krediler (net) (Hazine Borç Yönetimi Destek Hesabı dahil) (+,-) , Fon Hesapları (-), Banka Dışı Kesimin Mevduatı (-), Bankacılık Sektörüne Açılan Nakit Krediler (+), Açık Piyasa İşlemleri (+,-), Değerleme Hesabı (+,-), IMF Acil Yardım Takip Hesabı (+), Diğer Kalemler (+,-) ve TCMB Tarafından Verilen Döviz Depoları (+) kalemlerinden,
Net Uluslararası Rezervler; Brüt Uluslararası Rezervler (+), Brüt Uluslararası Yükümlülükler (-) ve Vadeli İşlemler (Net) (+,-) büyüklüklerinden
Net Dış Varlıklar; Net Uluslararası Rezervler (+,-), Orta Vadeli Dış Krediler (net) (+,-) ve Diğer (TCMB Tarafından Verilen Döviz Depoları Hariç) (+,-) kalemlerinden oluşmakta.
Bu tanımlara göre; Net İç Varlıklar değişkeni, TCMB tarafından verilen Döviz Depoları kalemi ve Hazine borç yönetimi desteği için kullanılacak ek finansman kadar artırılıyor. Net Uluslararası Rezervlerin tanımı değişmiyor. Net Dış Varlıklar ise, "Diğer" kaleminden TCMB'nin verdiği döviz depoların çıkarılması nedeniyle değişiklik gösteriyor.
Programda buradaki temel mantık şöyle açıklanıyor: "Önceki programda, TCMB'nin bankalara verdiği döviz depoları, Net Uluslararası Rezervleri azaltıcı yönde etkilerken, Diğer kalemini artırarak, Net Dış Varlıklar altında netleşmekte, dolayısıyla Net Dış Varlıklar üzerindeki etkisi nötr olmakta ve Net İç Varlıkları etkilememekteydi. Bilançonun kalemlerinde simetri sağlanması ve toplulaştırılmış bilanço ana kalemleri üzerindeki etkilerinin görülebilmesi amacıyla, verilen döviz depolarının ikinci kayıt yeri Net Dış Varlıkların içindeki (diğer) kaleminin altından Net İç Varlıkların içine alınmıştır.
TCMB vaziyetinde Aktif Ä1Ü tarafta kompozisyon değişikliği şeklinde yapılan döviz depoları kayıtları, yeni program bilançosunda, Net İç Varlıkları artıran, Net Dış Varlıkları ve Net Uluslararası Rezervleri azaltan bir işlem olarak tanımlanmıştır. Diğer taraftan, TCMB'nin döviz rezervi birikimi için kullanılmayan, Hazine'nin Borç Yönetimini desteklemek için kullanılacak olan yeni dış finansman kaynağı, Net İç Varlıklar içinde, Kamu kesimine Açılan Krediler (net) hesabında izlenecektir."
Bu çerçeveye paralel olarak, performans kriterlerinin tanımları da değiştirildi. Değerleme hesabı hariç olarak izlenen "Net İç Varlıklar", önümüzdeki dönemde yeni tanım gereği, "Değerleme hesabı hariç, Hazine Borç Yönetimini Desteklemek için kullanılacak dış kaynak dahil Net İç Varlıklar" Ä2Ü (Program Tanımı) olarak belirlendi.
Diğer performans kriteri olan Net Uluslararası Rezervlerin içeriği ise yeni programda değişmedi. Ancak, stok olarak takip etmek yerine Net Uluslararası Rezervler'deki değişimlere dönemler itibariyle taban değerler verildi.
Bu çerçevede, yıl sonu Net İç Varlıklar değeri en fazla 21 katrilyon Türk Lirası olabilecek. Net İç Varlıklar değerlerindeki bu yükselme, Hazine Borç Yönetimini desteklemek için kullandırılacak dış finansmandan kaynaklanıyor. Bu ek finansman hariç tutulduğunda, yıl sonundaki Net İç Varlıklar tavan değeri 9,5 katrilyon Türk Lirası civarında olmakta.
SERGENGEÇTİ'DEN GEÇMİŞE DÖNÜK DEĞERLENDİRME
Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti, 2000 ve 2001 yılının ilk dört aylık dönemindeki makroekonomik gelişmeler ve mali piyasalardaki kriz sonrası gelişmeler hakkında açıklamalarda bulundu.
Serdengeçti, düzenlediği basın toplantısında, 2001 yılının kalan döneminde uygulanacak olan para politikasının amaçları, hedefleri, araçları ve program varsayımları hakkında bilgi verdi.
Süreyya Serdengeçti, para programı ve rakamsal hedeflerine geçmeden önce, 2000 yılı ve 2001 yılının ilk dört aylık dönemindeki makroekonomik gelişmeler, kur rejiminin değişmesiyle birlikte yeniden şekillendirilen para politikasının çerçevesi ve mali piyasalardaki kriz sonrası dönemdeki gelişmeler hakkında açıklama yaptı.
2000 yılında "Enflasyonu Düşürme Programı"nın açıklanmasıyla, kura dayalı istikrar programı uygulayan diğer ülke örneklerinde de görüldüğü gibi, ekonomik faaliyetlerde bir canlanma gözlendiğini belirten Serdengeçti, bu gelişmede, 1999 yılında Türkiye ekonomisinde bir daralma süreci yaşanmasının da etkili olduğunu söyledi.
Programın uygulamaya konulmasıyla birlikte, kur belirsizliğinin ortadan kalkması, kamu maliyesine ilişkin önlemlerin yürürlüğe konulması ve Hazine'nin dış borçlanma imkanlarındaki artış sonucunda, reel faizlerde hızlı bir düşüş yaşandığını da ifade eden Serdengeçti, "Faizlerdeki düşüş, hem servet etkisi yaratmış, hem de tüketicilerin daha ucuz kredi imkanlarına kavuşmalarını sağlayarak, tüketim harcamalarının artmasına neden olmuştur" dedi.
Faizlerdeki düşüşün yanı sıra, 1999 yılında ertelenen tüketim harcamalarının, 2000 yılında gerçekleştirilmesinin de büyüme ve ithalat artışına katkıda bulunduğuna dikkat çeken Serdengeçti, şunları kaydetti:
"İktisat teorisinin kura dayalı istikrar programı uygulayan ülkelerde öngördüğü üzere, Türkiye'de de 2000 yılında özel tüketim harcamalarına en büyük katkı dayanıklı tüketim malları kaleminden gelmiştir.
İstikrarlı bir ekonomik ortamın sağlanması, yatırım harcamalarının, özellikle makina-teçhizat yatırımlarının, önemli ölçüde artmasına katkıda bulunmuştur. Reel faizlerin düştüğü, kurda istikrarın sağlandığı, sermaye girişinin ve gelecek dönem beklentilerinin olumlu olduğu bu ortamda, firmalar hem sabit sermaye yatırımına hem de 1999 yılı daralmasında erittikleri ara malı stoklarının yenilenmesine gitmişlerdir. 2000 yılında turizm sektöründeki canlanma da büyümeyi olumlu yönde etkilemiştir. Bu gelişmeler sonucunda, 2000 yılında GSMH yüzde 6,1, GSYİH ise yüzde 7,2 artmıştır. Toplam yurtiçi talep ise yüzde 9,6 oranında artış göstermiştir."
KRİZLER
Serdengeçti, Kasım ve Şubat ayındaki krizlerin, ekonomide üretici ve tüketici güvenini önemli ölçüde olumsuz etkilediğini belirterek, "Firmaların ekonominin genel durumuna ilişkin beklentileri negatife dönüşmüş, kapasite kullanım oranlarında düşüş gözlenmiş ve 2001 yılının ilk üç ayında sanayi üretimi yüzde 2 oranında gerilemiştir" şeklinde konuştu.
Faiz oranlarındaki hızlı yükselişin, Türk Lirası'nın değer kaybı ve istihdam imkanlarındaki daralmanın, tüketici güvenini olumsuz etkileyerek, başta dayanıklı tüketim malları olmak üzere genel olarak tüketim harcamalarında gerilemeye neden olduğunu da ifade eden Serdengeçti, şunları söyledi:
"Şubat ayındaki kriz sonrasında alınan önlemler ve yeni ekonomik programın açıklanması, Nisan ayında mali piyasaların kısmen istikrara kavuşmasına ve toplumdaki tedirginliğin azalmasına katkıda bulunmuştur.
Önümüzdeki günlerde, yeni ekonomik program çerçevesinde sağlanan dış desteğin kullanılmaya başlanması ile birlikte faiz ve döviz kurlarının istikrara kavuşması, üretici ve tüketici güveninin tekrar oluşması beklenmektedir. Böylece, 2001 yılının ilk yarısındaki hızlı daralma sürecinin, güven ortamının tekrar sağlanması ve rekabet gücündeki olumlu gelişme sonucunda; ihracatta ve turizm gelirlerindeki artışlara paralel olarak, yılın ikinci yarısında yavaşlayacağı ve yıllık bazda reel GSMH'nın yüzde 3 oranında azalacağı tahmin edilmektedir."
DÖVİZ KURU POLİTİKASI
Merkez Bankası Başkanı Serdengeçti, 2000 yılında, döviz kuru politikası çerçevesinde, Türk Lirası'nın, döviz sepeti karşısındaki değerinin önceden açıklandığını ve Türk Lirası'nın sepet karşısındaki değer kaybının kademeli olarak azaltıldığını bildirdi.
Serdengeçti, "Ancak, enflasyondaki katılık nedeniyle, fiyat artış oranlarının kur artış oranının üzerinde gerçekleşmesi sonucunda, Türk Lirası 2000 yılında yabancı para birimlerine karşı reel olarak değerlenmiştir" dedi.
Euro'nun yıl içinde ABD Doları'na karşı değer kaybetmesi, Türk Lirası'nın Euro'ya karşı reel değer kazanmasının daha da artmasına neden olduğunu ve bu durumun Avrupa Birliği ülkelerine yönelik ihracatı olumsuz etkilerken, bu ülkelerden yapılan ithalatın ise hızla artmasına katkıda bulunduğunu ifade eden Serdengeçti, ancak, 2000 yılında ithalatın büyük ölçüde artmasında, uluslararası piyasalarda başta ham petrol olmak üzere, enerji fiyatlarındaki yüksek artışlar ve iç talepteki hızlı canlanma temel etkenler olduğunu da kaydetti.
Serdengeçti, ithalatın hızla yükselmesi ve ihracat artışının sınırlı kalması nedeniyle, dış ticaret dengesinde olumsuzluklar gözlendiğini belirterek, turizm ve bavul ticaretinde gözlenen iyileşmelerin de dış ticaret dengesindeki bozulmayı gideremediğini ve cari işlemler açığının, GSMH'ye oranı yüzde 4,8 olarak gerçekleştiğini bildirdi.
DIŞ TİCARET AÇIĞINDA İYİLEŞME
2000 yılının ilk altı ayında, yükselen cari açığın finansmanında Hazine'nin uluslararası piyasalardaki başarılı tahvil ihracı nedeniyle, portföy yatırımlarının öncelik aldığını bildiren Serdengeçti, "Ağustos ayından itibaren ise kısa vadeli sermaye hareketleri ağırlık kazanmaya başlamıştır" dedi.
Kasım ayından sonraki dönemde mali krizin etkisiyle önemli ölçüde sermaye çıkışı gözlenmişse de 2000 yılı boyunca Türkiye dış piyasalarda net borçlanıcı konumunu koruduğunu ifade eden Serdengeçti, şöyle devam etti:
"Özel sektörün sağladığı uzun vadeli krediler ile bankaların sağladığı kısa vadeli krediler 2000 yılındaki net sermaye girişinin diğer önemli kalemlerini oluşturmuştur.
Kasım krizinden sonra faizlerdeki yükseliş ve iç talepteki daralma, ithalat üzerindeki etkisini, 2001 yılı başlarından itibaren göstermeye başlamıştır. Ocak-Şubat döneminde ithalatın geçen yılın aynı dönemine göre artış göstermesine rağmen, 2000 yılındaki artış trendinin kırıldığı gözlenmektedir. Nitekim, Şubat ayında ithalat geçen yılın aynı ayına göre yüzde 12,3 oranında gerilemiş, ihracattaki artışın da etkisiyle dış ticaret açığında bu ay itibariyle önemli bir iyileşme gözlenmiştir. Ocak ayında, mali piyasalarda istikrarın kısmen sağlanmasıyla, kısa vadeli sermaye girişleri ve portföy yatırımlarında artış gözlenmiştir. Ancak, Şubat ayındaki kriz nedeniyle tekrar sermaye çıkışı yaşanmış ve rezervlerde azalış meydana gelmiştir."
Serdengeçti, 2001 yılının geriye kalan döneminde ise, Türk lirasının hızlı değer kaybının dış rekabet gücünü artırarak, ihracat ve turizm gelirlerini olumlu etkilemesi, büyüme ve iç talepteki gerileme nedeniyle, ithalatın azalması sonucunda cari işlemler açığının hızla daralmasını öngörüldüğünü de bildirdi.