Oluşturulma Tarihi: Kasım 30, 2015 09:56
Pazartesi günü Paris’te Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Konferansı (21. Conference of Parties – COP21) başlıyor. Konferansa dünyadan yaklaşık 150 lider katılacak. Amaç, toplam sera gazı salımını, endüstri devrimi dönemiyle karşılaştırıldığında küresel sıcaklık artışını 2 derecenin altında tutacak şekilde sınırlamak.
Fosil yakıt (kömür, petrol, doğal gaz) tüketimi ile oluşan karbondiyoksitin (CO2), toplam sera gazı içinde payı dörtte üçe yakın. Dolayısıyla sera gazı salımını azaltmak için CO2 salımını azaltmak şart.
Endüstri devriminden beri, dünyada insan kaynaklı karbondiyoksit (CO2) salımı artışı giderek hızlanıyor.
Bu artışla beraber endüstri devriminden beri dünya 0.7 derece ısındı.
Çin, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği, dünyanın en çok CO2 salan ekonomileri. Kişi başına ise, Katar dünyada en yüksek salıma sahip. Türkiye, TUİK verilerine göre 2013 yılında toplam 459 milyon ton sera gazı salımı yaptı, ki bu kafa başına yılda 6 ton demek.
Hükümetlerarası
İklim Değişikliği Paneli (IPCC - Intergovernmental Panel on Climate Change) hesaplarına göre küresel ısınmanın 2 derece altında kalmasının sadece ihtimalini var kılmak için atmosfere salınabilecek toplam CO2 3.650 milyar ton.
Endüstri devriminden bu yana, insanlık 2.000 milyar ton CO2 saldı. Bu demektir ki, geriye salabileceğimiz azami 1.650 milyar ton kalıyor. Bu değer “karbon bütçesi” olarak nitelendiriliyor.
IPCC, ısınmayı 2 derecenin altında tutma şansının “ihtimal” değil, yüzde 66 olması içinse elde kalan karbon bütçesinin 900 milyar ton olduğunu hesaplıyor. Bu değeri gerçekleştirmek için tek yol var, o da dünyanın bu yüzyıl sonunda karbondan tamamen arınmış olması, yani hiç kömür, petrol, gaz tüketmemesi.
Aşağıdaki
grafik, 2100 yılında karbonsuz bir dünyaya nasıl ulaşabileceğimizi gösteriyor. Grafikteki senaryo, 2014-2100 arasında toplam 1.300 milyar ton CO2 salımına eşit.
Paris’teki konferans için dünyada 150’den fazla hükümet “kesin katkılar için ulusal niyet beyanı” (INDC - Intended nationally determined contributions) sundu. Bu beyanlardaki taahhütlerin toplamı, küresel ısınmanın bu yüzyıl sonunda 2 derece hedefini ıskalayacağını, 2.7 derece olacağını öngörüyor. Beyanlardaki fazladan taahhütler gerçekleşmezse, bugünkü çevre politikaları sonunda küresel ısınma 4 dereceye yaklaşacak ya da geçecek.
Doğrusunu söylemek gerekirse, büyük bir teknolojik devrim olmazsa, dünyanın 2100’e kadar karbondan arınması imkansıza yakın.
Bugün kömür yüzde 25, doğal gaz yüzde 23 ve petrol yüzde 33 dünyanın birincil enerji arzının (BEA) yüzde 81’ine tekabül ediyorlar. Güneş, rüzgar gibi yenilenebilir enerjiler bugün dünyanın toplam enerji arzının sadece yüzde 1.5’unu oluşturuyor.
Fosil yakıtlardan vazgeçmek özellikle iki nedenden dolayı zor:
Birincisi bu yakıtlar çok bollar. “Kanıtlanmış” kömür rezervleri, bugünkü tüketim seviyesi esas alındığında dünyaya 109 yıl, doğal gaz rezervleri 55 yıl, petrol rezervleri 51 yıl yetiyorlar. İşin içine “muhtemel” rezervler de girdiğinde, bu süreler çok daha uzuyor.
Elde bu kadar yakıt varken, bilhassa gelişmekte olan ülkeler, kısa ve orta vadede ekonomilerini büyütmek için ihtiyaç duydukları fosil yakıt tüketimini kısmak istemiyorlar.
İkinci neden ise bu rezervlerin maddi değeri. Bugünkü fiyatlar esas alındığında, dünyada kanıtlanmış petrol rezervleri 85 trilyon
dolar, kömür rezervleri 39 trilyon dolar, doğal gaz rezervleri 16 trilyon dolar değerindeler. Bu rezervleri ellerinde tutan ülkeler ve şirketler, haliyle bu değerlerden vazgeçmek istemiyor.
Ancak kanıtlanmış kömür, doğal gaz ve petrol rezervlerinin hepsini yakarsak fazladan toplam 3 bin 100 milyar ton CO2 salmış olacağız.
PARİS'TE TÜRKİYE'YE NE VAAT EDİYOR?Maalesef Türkiye’de niyet beyanında, fosil yakıt tüketimini kısmaktan ziyade daha fazla fosil yakıt yakmayı, dahası fosil yakıt yakma hızını da arttırmayı vaadediyor.
Beyanında Türkiye, 2030’daki sera gazı salımını 1.175 milyon ton CO2 eşdeğeri yerine yüzde 21 azaltarak 929 milyon ton CO2 eşdeğerine indireceğini taahhüt ediyor. İlk bakışta güzel bir hedef olarak gözüken bu taahhüt, aslında bir göz boyama.
1990-2013 yılları arasında sera gazı salımı Türkiye’de ortalama senede yüzde 3.9 artmış. Türkiye, beyanında sunduğu ana senaryoda 2030’a kadar bu değerin senede yüzde 5.7 artacağını öngörüyor ve bunun yerine, salımı senede yüzde 4.2 artırmayı taahhüt ediyor. Yani Türkiye’nin “çevreci” senaryo olarak öngördüğü değer dahi, fosil yakıt tüketimi ve CO2 salımında geçmişe oranla daha hızlı bir artış demek.