Oluşturulma Tarihi: Eylül 27, 2011 10:49
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, Türkiye'nin küresel ölçekte gösterdiği ekonomik başarının, kalkınma süreçlerine aynı ölçüde yansımadığını belirterek, “İnsani Gelişmişlik Endeksi'ne göre 169 ülke arasında 83. sırada olan Türkiye'nin insani gelişim bileşenleri açısından atması gereken birçok adımı vardır” dedi.
Boyner, “Vizyon 2050 Türkiye Raporu”nun tanıtıldığı konferansın açılışında, 40. kuruluş yıldönümünü kutladıkları 2011 yılında Türkiye ve dünya gündeminin ana temalarından biri olan sürdürülebilir kalkınma olgusuna odaklandıklarını söyledi. Önümüzdeki dönemin temel belirleyicisi ve öncelik alanı olarak sürdürülebilir kalkınma konusunu seçtiklerini ifade eden Boyner, bu konferansla birlikte sürdürülebilirlik temasını TÜSİAD bünyesinde de içselleştirmeye başladıklarını vurguladı.
Konferansta iş dünyası bakış açısı ile küreselden yerele sürdürülebilir kalkınma konusunda neler yapılabileceğini tartışacaklarını anlatan Boyner, sürdürülebilir kalkınmanın, insan yaşamının gereksinimleri ve doğal kaynakların sürdürülebilirliği arasında bir denge kurularak ekonomik, çevresel ve toplumsal boyutlarıyla bugünden geleceğe uyumlu bir planlama yapılmasını amaçlayan bütünsel bir yaklaşımı ifade ettiğini vurguladı. Ümit Boyner, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“2050 yılında nasıl bir dünyada yaşayacağız? Fakirlik, gelir dağılımı eşitsizliği, hammadde tekelleri bizi sosyal, ekonomik ve siyasi bir kaosun içine mi itmiş olacak? Önümüzdeki 40 yıla bakınca, dünyanın çok daha yüksek bir etkileşim içinde olacağı, büyüme ve refah arayışlarının süratle artacağı, ancak aynı zamanda bu sürecin sürdürülebilirliği konusunun da tartışmanın merkezinde yer alacağını görmek hiç de zor değil. Zira, dünyada üretim ve tüketim alışkanlıkları olağan seyrinde gittiği takdirde, 2050 yılında şu anki refah seviyemizi korumak için 2,3 dünyaya ihtiyacımız olacaktır.
Bu doğrultuda yadsınamayacak bir gerçek var ki, büyümeyi ve kalkınmayı sürdürülebilir kılmak 21. yüzyıl iş dünyasının en kritik konularının başında yer alıyor. 2050 yılında yaklaşık 9 milyar insanla, dünyanın sunabildiği ve yenileyebildiği kaynakların sınırları içinde yaşamak durumundayız. Ekonomik büyümenin bugün olduğu gibi yine gelişen piyasa ekonomilerinin öncülüğünde gerçekleşmesi halinde E7 ekonomileri (Türkiye, Çin, Hindistan, Rusya, Meksika, Brezilya, Endonezya) en geç 2032'de G7 ekonomilerini (ABD, Almanya, İtalya, Fransa, Kanada, Japonya, İngiltere) geride bırakacaklar.”
“TÜRKİYE, GEÇ KALMIŞ DEĞİLDİR”
TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Boyner, konuşmasında, Türkiye'nin bu resmin neresinde yer alacağı konusuna işaret ederek, Türkiye'nin artık küresel düzeyde söz sahibi olan ülkeler arasında olduğunu, 1990'ların çalkantılı dönemini geride bırakan ülkenin ekonomik büyüme hedefini adım adım uygulayarak dünyanın 17. büyük ekonomisi olmayı başardığını söyledi. Boyner, şöyle devam etti:
“Ancak, söz konusu dönem içerisinde küresel ölçekte gösterdiği ekonomik başarı, kalkınma süreçlerine maalesef aynı ölçüde yansımamıştır. UNDP tarafından her sene açıklanan 'İnsani Gelişmişlik Endeksi'ne göre 169 ülke arasında 83. sırada olan Türkiye'nin insani gelişim bileşenleri açısından atması gereken birçok adımı vardır. 2023 yılında dünyanın ilk 10 ekonomisi arasında olma hedefi, ancak kalkınmamızı sürdürülebilir kılmamız, bir başka deyişle yaşamın gereksinimleri ve doğal kaynakların sürdürülebilirliği arasında bir denge kurmamız ile mümkün olacaktır. Bu, sıralamada yer almak isteyen tüm ülkeler için herhalde ki geçerlidir.
Bu pencereden baktığımızda, Türkiye'nin gerekli adımları atma esnekliğine ve kendisinden ileride olan ülkelerin tecrübelerinden faydalanmanın avantajına sahip olduğunu görüyoruz. Bir başka deyişle, Türkiye tüm paydaşların katılımı ile gerekli politikaları oluşturduğu ve uyguladığı takdirde 2050 yılında doğal kaynakları dengeli kullanarak ekonomik ve sosyal alanda sürekli ve dengeli gelişmeye sahip olmak için geç kalmış değildir.”
“G20 OLUŞUMUNUN ROLÜ DAHA DA KRİTİK HALE GELECEK”
Boyner, Türkiye'nin sosyal ve ekonomik refahını arttırmak için yıllık yüzde 5-6 büyümesi gerektiğinin altını çizerek, “Bu bağlamda Türkiye, ekonomik ve sınai kalkınmasını sürdürme noktasında zorlu bir denklemle karşı karşıyadır. Bir yandan büyümek, öte yandan aynı anda kalkınmak için çözüm üretmek zorundadır” dedi.
Sürdürülebilir bir geleceğin bugünle bağlantısını kurmak amacıyla hazırlanan “Vizyon 2050 Türkiye” raporunda insani kalkınma, enerji, şehirleşme, kentsel ulaştırma, üretim ve tüketim eğilimleri çerçevesinde 2050 yılında sürdürülebilir bir Türkiye'ye ulaşmaya yönelik öneriler geliştirildiği, Türkiye'nin önündeki fırsatları değerlendirmekte ve bu yolda çıkabilecek risklere dikkat çekildiğini ifade eden Boyner, şöyle konuştu:
“Ancak unutulmamalıdır ki, 2050 vizyonu ülkelerin kendi başlarına benimseyebilecekleri bir yaklaşımdan ziyade, tüm ülkelerin koordinasyon içinde ortak hedefi olduğu sürece gerçekçi olacaktır. Bu doğrultuda, ulusal ve uluslararası düzlemde bilinçli, örgütlü ve sorumluluk sahibi bir anlayışla bu çalışmaların yürütülmesi gerektiğini de vurgulamak istiyoruz. Bu doğrultuda, dünya ekonomisinin yüzde 87,2 üreten, yüzde 80 ticaret hacmine sahip ve dünya nüfusunun üçte ikisini temsil eden G20 oluşumunun rolü önümüzdeki dönemde daha da kritik hale gelecektir.”
2050'ye doğru sürdürülebilir kalkınmanın ancak olağanüstü bir eşgüdüm ile yapılabileceğinin altını çizen Boyner, şu anda özellikle ABD ve Avro piyasalarında yaşanan krize ilişkin de şu görüşleri dile getirdi:
“Ekonomik öngörülerin çok kolay yapılamadığı bir dönemde, elde olan verilerle ve bilimsel temellerde dünyanın sürdürülebilir bir yer olması için uzun vadeli senaryolar çalışıyoruz ve uzun vadeli bakmak zorunda olduğumuza inanıyoruz. 2008'den beri genel yaklaşım, maalesef 'çok az ve çok geç' önlem almak şeklinde oldu. Piyasalardaki risk algısının tavana vurduğu şu günlerde bile liderlerin iç siyasi hesapları nedeniyle çıkış için eşgüdümle hareket edemediğini izliyoruz. Doğal kaynaklardaki yetersizlik, iklim değişikliği, bilgi asimetrisi ve demografik dalgalanmaların küresel çözümlerini konuşurken şahit olduğumuz küresel yönetişim ve işbirliği eksikliği, en temel risk alanı olarak karşımızda durmakta. Para ve maliye politikalarıyla refah üretilemiyor. Bu gerçeği çok iyi anlamamız gerekiyor. Ancak bu politikalarda küresel uyumsuzluk artık çok ciddi refah kayıplarına neden oluyor. Burada en önemli sorumluluk, tarihi bir misyon üstlenecek olan vizyoner ve cesaretle siyasi riskleri göze alabilecek olan liderlerde...”
“VİZYON 2050, TÜRK İŞ DÜNYASI İÇİN YENİ BİR GÜNDEM ÇAĞRISI”
Önümüzdeki 40 yılı belirleyecek bir yol ayrımının söz konusu olduğunu ifade eden Boyner, bugün verilecek kararlar ile var olan kaynakların en iyi şekilde değerlendirebileceğini, kaynak kullanmadaki bilinçliliği, sorumluluğu ve verimliliği artırarak gelecek nesillerin umutlarına ve yaşam standartlarına sahip çıkılabileceğini vurguladı.
Bu konuda iş dünyasına, hükümetlere, sivil topluma ve uluslararası kuruluşlara çok önemli sorumluluklar düştüğünü kaydeden Boyner, “Vizyon 2050 Türkiye, Türk iş dünyası için yeni bir gündem çağrısı... Devlet-hükümet, sivil toplum kuruluşları, tüm toplum ve bireyler için birlikte yaratılacak bu dönüşümün kıvılcımı olmasını diliyoruz. Geleceğimizi bugünden tüketmek istemiyorsak, 'yarın için şimdi' harekete geçmeliyiz” dedi.