Çorumlu marangozun oğlu, 37 ülkeye 100 un fabrikası kurdu
ÇORUM’daki ’fabrika yapan fabrika’ Alapala Makine Sanayi ve Ticaret A.Ş. ABD ve Zambiya dahil 37 ülkede, 200 ton üretim kapasiteli 100 un fabrikasını ’anahtar teslimi’ kurmayı başardı. İsmail Alapala, "Şimdi hedefimiz,
ölçeğimizi büyütmek ve dünyada bir numara olmak" diyor.
ÇORUMLULAR, girişimcilikteki başarılarıyla ’senin yaptığını Çorumlu yapmaz’ sözünü; ’Çorumlunun yaptığını kimse yapamaz’a dönüştürmeyi başardı. Kimilerinin sermaye birikimini ’leblebi ticaretine’ bağladığı Çorum sanayisi artık, dünya genelinde anahtar teslimi fabrika kurabiliyor. Üstelik de bu fabrikalardaki bütün makineleri kendisi üretiyor. Çorum’daki ’fabrika yapan fabrika’ Alapala Makine Sanayi ve Ticaret A.Ş., 37 ülkede, asgari 200 ton üretim kapasiteli, 100 tane un fabrikasını ’anahtar teslimi’ kurdu ve teslim etti. Alapala Makine Yönetim kurulu Başkanı İsmail Alapala, "Şimdi hedefimiz, ölçeğimizi büyütmek ve dünyada bir numara olmak" diyor. Alapala bugünlere gelişin öyküsünü anlatmaya şöyle başlıyor: "Babam Mehmet Alapala 1960’lı yıllarda marangozdu. Ancak öyle sıradan bir marangoz değildi. Değirmenlere bazı ahşap ekipman parçaları yapardı. O yıllarda Çorum’da İngilizler çok modern bir un fabrikası kurdular. Babam o fabrikanın kuruluşunda başından sonuna kadar görev aldı. Aradan 10 yıl geçti ve bu fabrikanın yenilenmesi gündeme gelince; babam ’ben yaparım’ dedi. Alapala ailesi olarak böylece ilk anahtar teslimi un fabrikasını kurmuş olduk. Ben de o sıralar meslek lisesi öğrencisiydim ve bu fabrikayı kurarken işe çok ısındım. Sonra da Makine Mühendisi oldum ve şirketimizin başına geçtim."
ÖNCE MAKİNE YAPIP SATTIK: İsmail Alapala, başlangıçta bir un fabrikasında ne kadar makine varsa üretmeye özen gösterdiklerini belirtiyor ve "1970’lerde Türkiye olarak çok ciddi teknoloji açığımız vardı. O dönemde sanayinin altyapısı da yoktu. Bir de Anadolu’daysanız çok daha zordu. Ancak biz bir tesisi komple kurduktan sonra çok yüksek makine talebi geldi. Biz de teknolojiyi geliştirmek, fabrikalara daha gelişmiş makineler koymak için çalıştık ve çok sayıda fabrikaya makinelerimizi sattık. Türkiye’deki çok sayıda un fabrikasını ya kurduk ya da yeniledik. Çok kritik makineler hep bizim imalatımızla temin edildi" diyor.
İLK İHRACAT YUGOSLAVYA’YA: Alapala Makine’nin ilk ihracatını da 1980’de küçük çaplı olarak Yugoslavya’ya yaptığını anlatan İsmail Alapala şöyle devam ediyor: "O dönemde Yugoslavya’da bir hareketlilik vardı. Ben bizzat çok sık gittim oraya. Onlar da Türkiye’ye geliyordu. Bizden yedek parça alıyorlardı. Biz de onların ulusal fuarlarına katılarak, direkt müşterilerle görüşerek epeyce makine sattık, ihracata böyle başlamış olduk." Yugoslavya’ya sattıkları bir makineyi İtalyanların görüp, kendilerine ulaşmasıyla da bir anda İtalya’ya ihracat yapabilen bir şirket konumuna yükseldiklerini söyleyen İsmail Alapala, "İtalyan bizim makinemizi görmüş ve çok beğenmiş. Arayıp bizi bulduğunda ’size ulaşmak için 3 bin kilometre dolaştım’ dedi. O İtalyan 1988’de sipariş verdi ve biz de ilk kez Yugoslavya dışında bir başka ülkeye satışa başladık. İtalya’dan sipariş aldıktan sonra dünyaya açılabildik" diye konuşuyor.
YILDA 10 FABRİKA: Anahtar teslimi fabrika kurabilmenin son derece önemli olduğunu vurgulayan İsmail Alapala, "O zaman çok farklı bir konsept çıkıyor karşınıza. Üretiminiz, pazarlamanız değişiyor. Sadece makineyi yapmak değil onu kurmak entegrasyonu sağlamak ve servisini sürdürmek gerekiyor. Kalıcı olmak için kalite önemli, çok iyi çözümlenmiş projeler yapmak önemli. Zamanında ve güvenilir bir servis sunacağınıza ikna edeceksiniz. Uzun ömürlü sistemler kuracaksınız. Müşterinin bu fabrikayı sorunsuz çalıştırmasını sağlayacak kadronuz da olacak. Çorum’daki fabrikamız 15 bin metrekare kapalı alanda üretiyor. 1995’te yaptığımız yatırımlarla çok ileri teknolojileri kullanmaya başladık. 200 kişilik kadromuz var. Kapasitemizle yılda 200 ton kapasiteli 10 tane fabrika kurabiliriz. Bu da yaklaşık 20 milyon
dolar civarında ciro yapabiliriz anlamına geliyor. Şu anda kapasitemizi tam kullanmıyoruz 12 milyon dolar ciromuz var."
Cezayir sıçrama tahtamız oldu
ALAPALA Makine’nin İtalya’dan sonraki ilk ve en önemli pazarının Cezayir olduğunu söyleyen İsmail Alapala şöyle konuşuyor: "1996’da Cezayir’de bir devlet ihalesine girdik. 9 milyon dolarlık bir ihaleydi. Kazandık ve oraya 4 tane un fabrikası kurduk. Ondan sonra Cezayir pazarında çok etkili olduk ki o ihalede çok büyük rakiplerimizi yenmiştik. Orada hakim İsviçreli tek bir firma vardı ve bizimle çok uraştı. Orada inanılmaz mücadeleler verdik ama sonunda kazandık. ABD’de de çok makinemiz var ve bir un fabrikasını da komple kurduk. Fransa’da iki tane, İtalya’da üç tane, Balkanlar’da da çok sayıda fabrikamız var. Toplamda 37 ülkede un fabrikası kurmuş durumdayız. Sayıları 100’ü aştı ve bunlar ortalama 200 ton kapasiteli olanlar.
İtalyanlarla pazarlama şirketi kurdukİSMAİL Alapala, İtalya’daki bir rakiplerinin 2001 yılında battığını ve bu firmanın teknik ekibiyle yüzde 20’si Alapala Makine’ye ait olmak üzere ortak pazarlama şirketi kurduklarını söylüyor. Alapala, "Bu şirket ile de dünyaya satış yapıyoruz ve buradaki ciromuz geçen yıl 18 milyon dolar oldu. Çorum’da Alapala markasıyla ürettiklerimizi kendimiz pazarlıyoruz. Ayrıca İtalya’daki iştirakimiz için de MS markasıyla üretim yapıyoruz ve oradan dünyaya başka bir pazarlama kanalı oluşturduk. İtalyanların uzun yıllarda oluşmuş pazarlama tecrübesinden yararlanıyoruz. Hedefimiz pazarlamada hızlı büyümek ve buna bağlı olarak da üretimimizi büyütmek. Kendi alanımızda bir numara olmak istiyoruz. Şu anda 6 ülkede mümessilliğimiz var ve bazıları bölge ülkelerden sorumlu" diyor.
OBA’yı alıp canlandırdı ABD askerini doyuruyor
GAZİANTEP’te 30 yıldır müşterisi olduğu Oba Makarna’yı satın alarak patronu olan Musa Özgüçlü, şirketi tekrar
dünya çapında marka yapacak yatırımlara hız verdi. Üç vardiya halinde çalışmaya başlayan fabrikadan Irak’a yapılan satışların büyük kısmını ABD askerleri tüketiyor.
Oba Makarna Yönetim Kurulu Başkanı Musa Özgüçlü, 1966’da kurulan Oba Makarna’nın 3 yıldır üretime ara verdiğini hatırlatarak, geçen yıl şirket hisselerinin yüzde 77’sini ve bu yıl da kalan hisseleri satın aldığını söyledi. Gaziantep’in ilk markası Oba Makarna’yı Türkiye’de ve dünyada hak ettiği yere getireceklerini vurgulayan Özgüçlü şunları söyledi: "Oba’nın 30 yıllık müşterisiydim. Şimdi şirketin sahibi konumundayım. Üretime ara vermeden önce Oba Makarna’nın iç piyasada yüzde 15 gibi çok ciddi payı vardı. Dünya devi bir markaydı. Bir zamanların çocukları Oba makarnası ile büyüdü. Türkiye’ye ve dünyaya mal olmuş, 40 yıllık bir markanın atıl vaziyette durmasına gönlüm razı olmadı."
Üretim tesisini modernize ettiklerini, teknolojik yatırımla makineleri yenilediklerini anlatan Özgüçlü, Oba makarnanın faaliyete geçtiğini duyan yurtiçi ve yurtdışındaki eski bayilerinin de tekrar kendileriyle çalışmaya başladığını söyledi. Özgüçlü, "Şirketi aldığımızda satışımızın bu kadar iyi olacağını tahmin etmiyorduk. Beklediğimizin üstünde taleple karşılaştık. İnsanlar Oba’nın kalitesini biliyor ve güveniyor. Üretime geçeli 1 yıl oldu. Bu kadar kısa sürede hiçbir makarna fabrikası bu satış cirosuna erişemez" diye konuştu.
MOĞOLİSTAN’A İLK İHRACAT: Buğday, irmik ve makarna fabrikalarının bulunduğu entegre tesislerde günlük 100 ton makarna ve 150 ton irmik kapasitesiyle üretim yaptıklarını belirten Özgüçlü, işçilerin 24 saat boyunca 3 vardiya çalıştığına dikkati çekti. Üretimin yüzde 50’sini iç piyasaya, yüzde 50’sini de 15 ülkeye ihracat yaparak değerlendirdiklerini ifade eden Özgüçlü şöyle devam etti: "Asya ülkelerine giriyoruz. Moğolistan’a ilk makarna ihracatını biz yaptık. Irak’ta ise ürünümüzün büyük bölümü Bağdat’ta Amerikan askerlerine gidiyor. Irak’ta distribütörlük de vereceğiz. Lübnan’da çok tanınıyoruz. Amerika’ya ihracat için de çalışmalarımız sürüyor. 2006 sonunda 5 milyon dolar ihracat yapmış olacağız." Musa Özgüçlü, Oba Makarna’da kapasiteyi ikiye katlamak için 8-10 milyon euroluk bir yatırım yapacaklarını belirterek, "Ayrıca günlük 200 ton kapasiteli un fabrikamızı henüz devreye almadık. 2007’de paket unla piyasaya gireceğiz" dedi.
Yanlış ’ekonomik’ icraata muhalefet edecek kalmadı
FINDIK üreten vatandaş, devletin, pazarda 2 lira olan fındığı 7 liraya almasını istiyor ve diyor ki;
"Eğer bunu yapmazsan sana oy vermem, o zaman görürsün sandığın dibini.."
Muhafelet partileri,
"Hah yakaladık işte. AKP vatandaşı (seçmeni) küstürdü, üstelik de Karadenizli Başbakan kendi bölgesinde faka basacak" diye büyük bir eylem dalgasının içinden popülizmin kralını yaptılar. Sonra hükümet ya da Başbakan
Erdoğan baktı ki seçmen muhalefete göz kırpıyor;
"Tamam bu işe bir çözüm bulacağız kızmayın" demeye getirip, mali zorlukları olan
Fiskobirlik’in yerine
TMO’yu devreye sokacağını açıkladı. Şimdi herkes devletin,
"2 liralık fındığı 7 liraya almasını" bekliyorlar. Bence hükümet,
"Üretim maliyeti pazardaki fiyatının üstünde kalan herhangi bir ürünü pazar fiyatının üzerinde alırsa" buna özellikle iş dünyası isyan etmeliydi. Çünkü bu ülke;
2001 krizini çıkaran borçluluk oranlarına böyle alımlara kaynak aktararak ulaşmıştı.
Yanlış bulduğu ’
siyasi adımlarında hükümeti şiddetle eleştirebilen’ etkin ve güzide özel sektör örgütleri bu
’ekonomik’ konuda sustular.
İstanbul ile Karadeniz Fındık ve Mamulleri İhracatçıları Birlikleri’den,
Cüneyd Zapsu’ya destek açıklaması ve
MÜSİAD’dan
"Karadeniz’in artık tek ürüne bağımlılıktan kurtarılması gerekir" mealinde bir açıklama dışında iş dünyasından net bir tavır görülemedi. Biz de bazı işadamlarına bunun nedenini sorduk. Cevap çok ilginçti;
"Eğer bu konuda doğruyu söyleseydik hükümeti desteklemiş olurduk."Bu cevap çok acı. Ama hükümete de bence hiç ummadıkları biz koz verdiler ki o da şu; önümüzdeki günlerde kendileri için birtakım destekler, vergi indirimleri talep ederlerse, hükümet de onlara,
"Kusura bakmayın kaynak yok. Daha verimli olun, daha çok çalışın" diyebilir.
Türk özel sektörünün
etkin güzide kuruluşları, devletin fındığı, tütünü, pancarı, zeytini, buğdayı, arpayı dünya fiyatlarının iki üç misline almasını, ekonomi için bir tehlike olarak görmüyorlarsa şimdiden şöyle bir açıklama yapmalılar:
"Devletimiz, üretim maliyetleri pazar fiyatlarının çok üstünde kalan fındığı, üreticimizin kár edebileceği seviyelerdeki fiyatlardan almalıdır. Buna ek olarak sonsuz bir mali gücü olduğuna inandığımız devletimiz ayrıca; başta Çin ile rekabet edemeyen tekstil ve konfeksiyon sektörü olmak üzere, son yıllarda üretim maliyetleri dünya fiyatlarının üzerinde kalan her Türk sanayicisinin ürettiği tüm ürünleri maliyetlerinin en az yüzde 30 üzerinde bir fiyatla satın almalıdır ki rekabet etme problemimiz ortadan kalksın, yeni yatırımlar yapabilelim ve istihdamımız da hızla artsın.."
Ne demiş antik çağın kara mizah ustası
Lukianos; "Kaptanın ustalığı deniz durgunken anlaşılmaz.."
Yerli patent giderini TÜBİTAK karşılayacak
YERLİ patent başvurusu sahiplerinin, patent giderlerinin Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) tarafından karşılanmasına yönelik hazırlanan protokol, 23 Ağustos 2006’da yapılacak törenle imzalanacak. Geçen yıl en fazla sayıda patent başvurusu yapan firmalara ödül verilecek. TPE Konferans Salonu’nda yapılacak olan etkinlikte, TPE Başkanı Yusuf Balcı, ASO Başkanı Zafer Çağlayan, Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun açılış konuşması yapacak. "Patent Ligi Ödül Töreni"nin açılış konuşmasını ise TÜBİTAK Başkan Vekili Prof. Dr. Nüket Yetiş gerçekleştirecek.
Basel 2 için reyting şirketi kuruldu
BASEL 2 uygulamalarına hazırlık çalışmaları çerçevesinde, bankacılık sektöründen 3 ortağın girişimiyle yerel bir derecelendirme şirketi kuruldu. İstanbul Uluslararası Derecelendirme Hizmetleri A.Ş. adlı şirketin Genel Müdürü Gülnur Üçok, Temmuz ayında kurulan ve Sermaye Piyasası Kurulu’na lisans izni için başvuruda bulunan şirketin, kısa vadede
KOBİ’leri hedeflediğini ifade etti. Üçok, şirketin aşamalı olarak KOBİ’lerin yanı sıra belediyelerin, kamu kurumu ve kuruluşlarının, finansal kuruluşlarla onların çıkarmayı planladıkları sermaye piyasası enstrümanlarının derecelendirilmelerinin de planlandığını bildirdi.