Güncelleme Tarihi:
Farklı meslek gruplarını deneyimleyip izlenimlerimizi aktardığımız İşin Peşinde köşesi için bu haftaki durağımız ‘akvarist’lik oldu. Bu işi yapmak için ilk önce ciddi bir lisans eğitimi ve tecrübe gerekiyor. Dev havuzlardaki onlarca canlı ve bulundukları ortamdaki ekosistemi sağlamak, dengeyi korumak özenli bir takip süreci gerektiriyor. Yüzlerce canlının farklı ihtiyaçları var. Hepsini anlık izleyip zamanı geldiğinde karşılamak şart.
ÖNCE DETAYLI PLAN
Burada mesai sabah saat 8’de başlıyor. Ekipler tüm gün çalışıyor. Ancak akvaristler sabah gelip bir çalışma planı hazırlıyor. Bu plan her yılın başında hazırlanan aylık çalışma planının da bir parçasını oluşturuyor. Kimin nereye bakacağı, neleri kontrol edeceği hangi balıkları besleyeceği belli. Florya’da bulunan İstanbul Akvaryum’daki mesaimde bana eşlik eden Uğur Çağlar. Çağlar’ın ilk sözleri “Bu planlama bizim için çok önemli. Buradaki hayatın sorunsuz devam etmesi için en ince detayına kadar plan yapmak zorundayız” oluyor.
-18 DERECEDE KORUNUYOR
Uğur Çağlar, bir küratör. Yani tüm alanlardan o sorumlu. Telefonu hiç susmuyor. Bana, günlük iş rutinini anlatırken sürekli onu arayıp bilgi veya görüşünü alıyorlar. Beraber kontrolleri yaptıktan sonra rutinin bir parçası olan mutfak kısmına geçiyoruz. Çağlar, ilk önce bana anlattığı gibi soğuk hava deposuna gidip onun istediği yemleri getirmemi istiyor. Eksi 18 derecedeki depoya girdiğimde hızlıca malzemeleri alıp çıkmaya çalışıyorum. Ama bana kutuların hepsi aynı geliyor. Çağlar’ın uyarısı ile üstündeki kodlara göre kutuları mutfağa getiriyorum bu kez.
ŞEF GİBİ HAZIRLIK
Yemlerin taze olması gerektiğini anlatan Çağlar, “Bayat ya da ikinci kalite yem kullanamıyoruz. Biz balık haline gidip yem için alım yapacağımızı söylediğimizde bize hemen ikinci kalite ürünleri çıkarıyorlar. Ama biz onları değil restoranlar gibi taze balıklardan almak istediğimizi belirtiyoruz” diyor. Anlattığına göre yemler Norveç, Şili ve Kanada gibi dünyanın farklı noktalarından geliyor. O sıra depodan getirdiğim ürünleri tezgaha dizip Çağlar’ın öğrettiği şekilde kesmeye başlıyorum. Midye, mezgit, kabuklu karides, uskumru, mavi yengeç ve kalamar... Hepsi akvaryumdaki balıklar için usta şeflerin ünlü restoranlarındaki servisleri gibi hazırlanıyor burada.
HER BALIĞA FARKLI
Kesim işlemi ise biraz özen istiyor. Önceden çözdürülmüş yemler her balığa göre özel olarak doğranıyor. Kimi küp küp kimi fileto şeklinde. Ardından doğradığımız yemleri dev havuzlardaki balıklara vermek için mutfaktan çıkıyoruz. İlk durağımız levreklerin olduğu bölüm. Onları midye ve mezgitle besliyoruz. Yemleri suyun üzerine her serptiğimde balıklar yukarı zıplıyor. Bu aşamada üstünüz kuru olsa da ıslanmamanız imkânsız.
BİRAZ ONLARLA EMPATİ YAPTIM
Akvaristlik mesleğini deneyimlerken bu canlıların çok yakınında olunca empati yapma fırsatı da buldum. Çok sayıda uluslararası çevre örgütü ve sivil toplum kuruluşu tematik akvaryumların var olma nedenini eleştiriyor. Açıkçası bunda haksız değiller. Geçtiğimiz dönemde bazı gösteri merkezlerinde fok balıklarına ve diğer canlılara yapılan kötü muamele ortaya çıkmıştı. Bu akvaryumlarda bir gösteri yapılmıyor, gördüğüm kadarıyla canlılara en güzel şekilde bakılıyor. Ancak doğal ortamından uzakta olmak onların tercihi olur muydu? Pek emin değilim. Dünyada çok büyük tematik akvaryumlar var. Özellikle ABD’de devasa boyutta. Ülkelerin turizmi için ve çocuklar için de çok önemli görülüyor. Ciddi bir ekonomik fayda da sağlıyor. İstanbul Akvaryum’da çalışırken dev havuzlarda tedavi edilen deniz canlılarını gördüm. Balıkçı ağlarına takıldığı için bakanlık tarafından bu akvaryuma emanet edilmiş. İyileşince denizlere dönecekler. Bu harika bir olay. Bu akvaryumlardaki canlı çeşitliliği biraz azaltılıp tedavi ve araştırmalar için bakımı yapılan canlıların sayısı arttırılsa daha iyi olabilir. İşletme sorunları güç olsa da çocuklar yine bu canlıları da görmeye gelecektir.
SUYUN ALTI TECRÜBE İSTİYOR
Sıra geliyor dalgıç kıyafetlerini giyip suya girmeye. Bu defa suyun içinde orfoz ve köpekbalığı gibi büyük balıklar var. Ve onlar suyun içinde besleniyor. Akvaristler burada çok dikkatli olmak zorunda. Yanlış bir hareket onlara zarar verebilir. Rahatsız edebilir. Burada çalışmak için akvaristlerden biraz daha tecrübe kazanması ve uzmanlaşması bekleniyor. Suyun altında alınan nefesin sıklığı bile özenle izlenerek akvaristlere bu görevler veriliyor.
KİYAFETİ GİYMEK İŞKENCE
Suyun altına girmeden önce ekip liderlerinden kısa bir eğitim alıyorum. Balıklara nasıl yaklaşmam gerektiğini, nasıl nefes alınacağını usulca dinliyorum. Daha sonra dalgıç kıyafetlerini girip suya giriyoruz. Suyun altında bazı balıklara yem verip sessizce dolaşıyoruz. Bir yandan da etrafı kontrol ediyoruz. İşimiz bitince tekrar yüzeye çıkıp kıyafetleri çıkarmaya geliyor sıra. Ama bunları giymesi de çıkarması da oldukça bir dert. Belki de en zorlu meslek ekipmanlarından biri diyebilirim.
NE KADAR KAZANIYORLAR?
Hem beslenme, hem turizm hem de araştırmalar için dev havuzlarda tutulan balıkların bakımlarından akvaristler sorumlu. Peki akvaristler ne kadar kazanıyor? Aslında yaptıkları işe göre çok fazla kazanmıyorlar. Türkiye’deki ortalama maaşlar 5 bin 500 lira. Bu çalışılan alana göre değişiyor. Yurtdışında ise bu ücretler çok daha yüksek.
TURİSTLERİN UĞRAK NOKTASI
Bu akvaryumlar aynı zamanda turizm hareketliliği de yaratıyor. Yöneticilerin verdiği bilgilere göre en kalabalık günde 14 bin kişi ziyaret etmiş. Özellikle okulların kapandığı dönemde bu hareketlilik artıyor. Rus ve Arap turistler ise başı çekiyor.