Oluşturulma Tarihi: Ağustos 12, 2003 00:00
YAZILANLAR ve söylenenler doğruysa, İmar Bankası olayı tarihimizin en büyük soygunudur. Bankacılığın en önemli ilkesi olan işlemlerin kayıt altına alınması ilkesi çiğnenmiştir. Bir banka binası içinde kapsamlı bir soygun olayı yaşanmıştır.Böyle bir soygunu ‘‘devletin yakalaması gerekirdi’’ gibi iddialar çok geçerli değildir. Bankacılık güven işidir. Mevduat sahibi bankalara güvenecektir. Devlet de bankalara güvenecektir. Güven zincirinin bir halkası zedelendiğinde bankacılık yapmak mümkün değildir.KAMU MENFAATİBanka müşterisinin parasını
repo yapar. Müşterisinin eline adi bir makbuz verir. Müşterinin bu makbuzun banka kayıtlarına girip girmediğini kontrol etmek gibi bir olanağı yoktur. Devletin de bir bankanın müşterisine verdiği bir kağıt parçasının banka kayıtlarına girip girmediğini denetlemesi mümkün değildir. Kayıt altında olmayan işlemler denetlenemezler.Yapılan repo karşısında gerçek bir Hazine bonosu olup olmadığını da müşteriler bilemezler. İşlem kayıt altına alınmışsa, denetleme otoritesi konuyu araştırabilir. Ama, yapılan işlem kayıt dışı ise, denetleme otoritesinin de yapabileceği bir şey yoktur.Denetleme otoritesi bankaya, idarecilerine ve bankanın sahiplerine güvenmek zorundadır. Yapılan her işlemin kayıt altında olduğunu varsaymaktan başka bir çare yoktur. Aksini düşünmek bankanın soyguncu olduğunu düşünmektir. Güvene dayanmayan denetim devlet terörü haline dönüşür. Bu nedenle bankacılık yapma lisansı devletin güven duyduğu kişilere verilir.Aynı şekilde, bankaların topladığı mevduatların ya da sattıkları Hazine bonolarının da kayıt dışında olması durumunda ne müşterilerin ne de denetleme otoritesinin yapabileceği bir şey yoktur. Bir kere soyulduğunuzda, çeşitli tedbirler alırsınız. Bir banka tarafından soyulduğunuzda, bankalara olan güveniniz kalmaz. Bankalardan aldığınız kağıt parçasının geçerli olup olmadığını sorgulamaya başlarsınız. Olanağınız olsa, devletin bankadan aldığınız kağıt parçasının üzerine bir damga vurmasını istersiniz. Bu çeşit düşünceler bankacılık faaliyetlerini zaafa uğratır. Bankaların banka olma işlevleri ortadan kalkar.Adi bir soygundan mağdur olanları devletin kurtarması diye bir şey söz konusu olamaz. Bu olayda ise durum farklıdır. Devlet yapılan soygundan sorumlu olmasa da, bankacılığın sağlıklı çalışmasının arkasında kamu menfaati vardır. Dolayısıyla, banka tarafından gerçekleştirilen soygunun faturası devlete, yani vergi verenler olarak bize çıkacaktır. Devlet, Banka'nın geçerli olduğuna inanılan kağıtlarını ibraz eden vatandaşlara parasını ödemek durumundadır. Bu arada sahte evrak ibraz edenler de şiddetle cezalandırılmalıdır.YÜKSEK MALİYETBu operasyonun maliyeti bizlere çok yüksek olacaktır. Ama, bankacılık faaliyetlerinin zaafa uğramasının maliyeti çok daha yüksektir. Bir anlamda, zararın neresinden dönersek o kár olacaktır. Unutmayalım ki, bir ülkenin otomotiv sektörü olmayabilir, ama, bankacılık sektörü olmayan bir ülke olamaz.Bir kez daha ortaya çıkıyor ki, devlet kimlerin bankacılık yapabileceği konusunda çok titiz davranmak zorundadır. Gerekli sermayeyi her koyabilen bankacılık yapamaz. Bankacılık yapabilmek çok özel nitelikler isteyen bir iştir. Maalesef, doğruları çok büyük maliyetler ödeyerek ödüyoruz.
button