Güncelleme Tarihi:
Buna içeride giderek yükselen siyasi tansiyon ve yapılacak seçimleri eklediğimizde zorlukların daha da artacağı açıkça ortaya çıkıyor.
Son aylarda Hükümetin Batı ile ilişkilerini yeniden onarmaya çalıştığını görüyoruz. Bu politika değişiklikleri “dış politikanın resetlenmesi” olarak adlandırılıyor. Burada bir değişiklik olduğu kesin ama artık geri dönüş imkanı, ya da yeni politikalara inandırmak için güven kaldı mı, o bilinmiyor.
AB ile son dönemde vize üzerine yapılan uzlaşma Ankara’daki büyükelçiler tarafından “Hükümet seçim malzemesi olarak kullanmak istediği için bu yola gitti bunu biliyoruz ama yıllardır bizim istediğimiz bir anlaşmaya yanaştığı için memnunuz” diyorlar. Ardından da sadece Türk vatandaşlarına vize kolaylaşacak diye lanse edileceği belli olan bu anlaşmanın Türkiye’ye maliyetinin çok yüksek olacağını, buradaki yükümlülükleri yerine getirmesinin zor olacağını ekliyorlar. Öyle ya da böyle, Hükümet belli ki “Yeniden AB’ye dönüyoruz” havası vermeye, bu yolla politika değişikliği yani yeniden Batı’ya döndüğünü ispatlamaya çalışacak. Bu argümanı seçimler için kullanmak, hem siyasette hem de ekonomide bir çıpa olarak yeniden oluşturmak isteyecek. Ancak, son dönemde El-kaide ile işbirliği iddialarına kadar varan hatalar ve Avrupa’nın temel değerleri olan insan hakları ve özgürlüklere ilişkin oluşan kötü siciline rağmen bunu başarabilecek mi, bunu da göreceğiz.
Diplomasi alanında uzun zamandır yapılan hataların, Batı ile ters düşerek Ortadoğu’da oynanmak istenen ama başarılamadığı ortaya çıkan aşırı iddialı rolün faturasını ekonomide görmeye başladık. Geçen hafta bu köşede Merrill Lynch firmasının Aselsan’ın halka arzı için yapılan aracılık talebini “Çin füzesi tercihi” nedeniyle reddettiğini okudunuz. Bu sanıldığından çok daha büyük ve sembolik bir rest anlamına geliyor. ABD yönetiminin etkisi çok açık ve Hükümetin bir Nato ülkesi olmasına rağmen Çin’den uzun menzilli füze alıp, ortak üretim yapmak istemesi buna neden oldu. Tahminim; önümüzdeki kısa sürede Çin füzesi yerine Avrupalı firmayla bu işin yapılacağı, en azından yeni firmayla müzakereler yapılacağı açıklanacaktır. Aksi takdirde Çin füzesi tercihinin yarattığı faturayı somut olarak görmeye başlarız.
ENERJİDE DE SIKINTI OLUYOR
Arap sermayesinin vazgeçtiği Afşin-Elbistan elektrik santralinin Türkiye’nin enerji açığını nasıl büyüttüğü görüldü ve başka Arap sermayesi bulmak için Başbakan, Enerji Bakanı’nı da yanına alıp tek günlük geziler yapmak zorunda kaldı. Çünkü santrale başka alıcı yok, Türkiye’de bu büyüklükte iş alacak sermaye yok, yani çok açık ki; Mısır politikası nedeniyle bu kritik işi kaybettik. Daha geçen hafta K. Irak’la yapılan petrol ve doğalgaz anlaşmaları konusunda yaşananlar da belli ki yanlış kararlardan kaynaklanıyor. K. Irak tarafının aceleciliğine, Erbil’deki Konferansta anlaşmaları açıklama isteğine, Başbakanın “hemen yapın” talimatı eklenince, sonradan “K. Irak ile Irak anlaşsın” noktasına geliverdik. Şimdi Maliki’nin Türkiye’ye gelişi beklenecek ve 2014 Nisan’ında yapılacak Irak seçimleri öncesinde hem Maliki’nin hem de İran’a yakınlığı ile bilinen yardımcısı Sistani’nin ikna edilmesi gerekecek. Sonuçta bu iş herkesin yararına gözüküyor ama yapılan hatalar nedeniyle işin zora girdiği de açık. İşin içinde İran’ın parmağı var ve mezhepçi politika izlenimi bu ilişkiyi de zorluyor. Özetle; diplomasideki yanlışların faturasını daha yeni ödemeye başlıyoruz.