Güncelleme Tarihi:
Eminsoy, yaptığı açıklamada, banka olarak konut kredilerinde 2009 yılında atağa kalktıklarını, bu yıl geçen yıl yaşananların tersine faiz oranlarında büyük düşüşler yaşandığını, faiz oranlarının düşmesi ile birlikte konut kredisi kullandırımlarının arttığını belirtti.
Konut piyasasındaki olumlu gelişmenin, içinde birçok alt sektörü barındıran inşaat sektörünü de olumlu etkileyeceğine değinen Eminsoy,
“Konut kredilerindeki muhtemel hızlı büyüme ile ilgili önem arz eden bir husus da genelde sabit faizli ve uzun vadeli olan bu ürünün Banka bilançolarındaki faiz riskini olumsuz etkilemesidir. Bu konuda bankaların ihtiyatlı risk anlayışı çerçevesinde finansal enstrümanlar aracılığıyla faiz riskini makul oranlarda yöneteceklerini tahmin ediyorum” değerlendirmesi yaptı.
Türk bankacılık sektörünün yaşanan global krizden çok az etkilendiğini, krizin sektöre olumsuz etkisinin çok sınırlı kaldığını ifade eden Eminsoy, bunun güçlü sermaye yapısı ile çalışan sistemin genel olarak küçük olması ve risk taşımamasından kaynaklandığını, 2001 yılında sistemdeki ciddi risklerin temizlendiğini, düzenlemeler ve kontrolün etkinliğinin de Türkiye'ye avantaj sağladığını, ayrıca hane halkı borçluluk oranının düşük olması ve sistemin döviz riski taşımamasının da bunu etkilediğini kaydetti.
“DAHA HIZLI DÜZELME HEDEFLENMESİ, GÜVEN VERİCİ OLURDU”
Hakan Eminsoy, Türkiye'de mali sistemin büyümesi önündeki en önemli engelin, kayıt dışı ekonominin büyüklüğü ve sektörde kamu bankalarının sahip olduğu rekabet avantajı olduğunu, özellikle kayıt dışının büyüklüğünün bankacılık sisteminin fon kaynaklarını sınırlandırdığını düşündüğünü ifade etti.
Türkiye'nin 2001 krizi sonrası dönemde kamunun ekonomi içindeki büyüklüğünün zaman içinde azaldığı bir istikrar programı uyguladığına dikkati çeken Eminsoy, “Bu konuda elde edilen başarının bugün bize faydası olduğu çok açıkça görülüyor. Kriz ortamında dahi piyasalarda yaşadığımız oynaklık, diğer birçok gelişmekte olan ülkeye göre daha sınırlı kaldı. Ama 2006 sonrasında bütçede başlayan bozulma son global krizle birlikte bizi 6 yıl geri götürdü” dedi.
Açıklanan Orta Vadeli Program'da bu yıl bütçe açığının GSYH'nin yüzde 6,6'sına çıkmasının beklendiğini, önümüzdeki 3 yıl için açıklanan hedeflerin 2010'da yüzde 4,9, 2011'de yüzde 4, 2012'de yüzde 3,2 olduğunu hatırlatan Eminsoy, “Bizce bu, ulaşılması kolay ama gerektiğinden çok daha yavaş bir düzelme eğilimi. Daha hızlı bir düzelme hedeflenmesi, hem piyasa faizleri, hem özel sektöre kalacak kaynak, hem de öngörülebilirlik açısından çok daha güven verici olurdu” görüşünü dile getirdi.
“KRİZİN DİP NOKTASI GERİDE KALDI”
Krizin dip noktasının geride kaldığının kesin olduğunu, ancak kriz öncesi seviyelere geri dönmenin çok zaman alacağını ifade eden Eminsoy, “Diğer bir deyişle, daha önceki dönemlerde olduğu gibi hızlı bir canlanma göremeyeceğiz. Türkiye'de reel olarak kriz öncesi milli gelir seviyesine ancak 2011'in üçüncü çeyreği itibarıyla ulaşabileceğiz. Ama dip noktasına göre toparlanma başladı” dedi.
Türkiye'de finans sisteminin göreli küçüklüğü ve kompleks enstrümanların kullanılmamasının son krizde büyük avantaj yarattığına işaret eden Eminsoy, dünyadaki yeni bir krizin yaşanıp yaşanmayacağı tartışmalarına ilişkin görüşlerini, “Son krizin bize gösterdiği bir şey de, ekonomimizin büyük oranda globalleştiği idi... İhracatın GSYH'ye oranı birçok diğer gelişmekte olan ülkenin gerisinde kalsa da, gerek dış finansman ihtiyacımız gerekse beklentiler kanalıyla Türkiye'de büyüme performansı global ekonomideki olumsuz gelişmelerden etkileniyor. Dolayısıyla dünyada yeni bir kriz dalgası yaşanırsa, bunun Türkiye'yi etkilemeyeceğini düşünmek çok yanıltıcı olur. Ama eğer gerçekleşirse, ikinci dalganın ilki kadar kuvvetli olmayacağı beklenebilir” şeklinde dile getirdi.
Hakan Eminsoy, IMF ile ilişkiler konusunda da “Türkiye'nin hala ileriye yönelik belirsizlikleri azaltmak için bir dış çapaya ihtiyacı var. Ama bunun muhakkak bir stand-by gerektirdiğini düşünmüyorum. Çok daha esnek bir yapıda gereken güvenin sağlanması da mümkün olabilir. Nitekim son dönemde yapılan açıklamalar, daha çok Türkiye'nin IMF ile bir program imzalamadan yoluna devam edeceğine işaret ediyor” dedi.
ING Bank'ın bugün toplam 359 şubesi, 6 bin 105 çalışanı ve 813 ATM ile Türkiye çapında hizmet verdiğini belirten Eminsoy, bankanın Türkiye piyasasına girdiği zaman dile getirdiği “5 yıl içinde pazar payını 2 katına çıkarma” hedefinden vazgeçmediğini de vurguladı.