Oluşturulma Tarihi: Ekim 13, 2003 00:00
Türkiye ekonomisinin bazı göstergeleri komik hale geldi. Yarattığımız komiklikler kalıcı büyümeyi de, ekonomik istikrarı sağlamayı da ciddi bir biçimde tehdit eder hale getirdi. Bilinen gerçek rakamlara dökülünce, komikliğin boyutları çok daha da iyi anlaşılıyor.Son verilere göre, yurt içindeki bankaların kullandırdıkları toplam kredilerin tutarı 41.3 katrilyon lira olmuş. Yani, Türkiye ekonomisinde toplam
kredi hacmi milli gelirimizin yaklaşık yüzde 11'i. Bu kredilerin 8.9 katrilyon lirası batmış durumda. Dolayısıyla, canlı krediler toplamı yalnızca 32.4 katrilyon lira, milli gelirimizin yüzde 8.7'si kadar. Türkiye ekonomisinin bu kredi hacmiyle dönebilmesinin olanağı yoktur. Belli ki, kayıt altındaki mali sistemin dışında boyutları küçümsenmeyecek bir paralel finans piyasası vardır. Devletin bütçesi bu yıl milli gelirimizin yaklaşık yüzde 13'ü kadar açık verecek. Bunun anlamı şu: Türkiye'deki bankaların açtıkları toplam banka kredilerinden çok daha fazlasını devlet yalnızca bir yıl içinde ek olarak borçlanma çabasında.Hikaye bununla da bitmiyor. Bankalar giderek şirketlere kredi vermektense, tüketici kredileri adı altında şahıslara kredi vermeyi tercih ediyorlar. Yurt içi bankaların açtıkları kredilerin yüzde 27'si kredi kartları borçları da dahil tüketici kredilerinden oluşuyor. Yurt içindeki bankaların şirketlere açılan krediler (batıklar da dahil olmak üzere) yalnızca 30 katrilyon lira civarında, milli gelirimizin yaklaşık yüzde 8.1'i düzeyinde.Şirketler kesimi artık yurt içindeki bankacılık kesimini kullanmıyorlar ya da kullanamıyorlar. Bazıları öz kaynaklarıyla idare ediyorlar. Bazıları kendilerine tefecilerin eline kaptırmışlar. Bazıları yurt dışından kredi kullanıyorlar. Birçoğu birbirine borç takıyorlar. Giderek takas ekonomisi egemen hale geliyor. Türk parası kullanılmaz oluyor. Kredi-mevduat ilişkisi gibi para arzının en önemli parametrelerinden biri yok olmuş. Bu şartlarda, ekonomik büyümenin finansmanı yurt dışına kaymak zorundadır.
Merkez Bankası'nın toplam para arzı üzerindeki etkisi de giderek kaybolmaktadır.Bankalarımız da işlemlerini giderek yurt dışına kaydırmaktadırlar. Yurt içindeki bankaların verdiği toplam kredilerin yüzde 17'si kadar bir meblağ yurt dışı şubeleri yoluyla kullandırılmaktadır. Çünkü, vergi ve benzeri yükler hesaba katıldığında, yurt dışı şubelerce kullandırılan krediler daha ucuza gelmektedir.Özel sektörün yurt dışı borçları toplamının 27 milyar dolara dayandığı (büyük bir olasılıkla kendi paraları) düşünülürse, Türk şirketlerinin yurt dışındaki finansman piyasası yoluyla sorunlarını çözdükleri daha iyi anlaşılır. Bu rakamlar çok büyük bir yapısal soruna işaret etmektedir. Önlem alınmadığı takdirde, kısa vadede sağlanan başarıların kalıcı olabilmeleri söz konusu olamaz.Gel-gel yine başladıAmerika'dan paralar geliyor; tezkere çıktı; askerlerimiz Irak'a gidiyor; Amerika ile ilişkilerimiz yeniden normale dönüyor derken Hazine'nin borçlanma faizi yüzde 30'un altına indi. Merkez Bankası'nın her gün piyasalardan borçlandığı paralara ödediği faiz ise aynı bazda yüzde 32-33 düzeyinde bulunuyor. Yani, bankalar ellerindeki parayı Merkez Bankası'na yatırsalar Hazine bonosundan elde edecekleri getiriden daha fazla bir getiri elde edecekler.Şimdi, Merkez Bankası'nın faiz indirmesi bekleniyor. Piyasalar geçen ay olduğu gibi, yine Merkez Bankası'na gel-gel demeye başladı. Merkez Bankası da 'iç talep genişlemesinin bu aşamada enflasyon konusunda bir tehdit oluşturmadığını' düşündüğüne göre, faizleri indirmesi şaşırtıcı olmayacaktır.Toptan eşya fiyatlarındaki artışın eylül ayında da düşük çıkması Merkez Bankası'nı yüreklendirmişe benziyor. Ama, iç talep artışı devam ettiği sürece, tüketici fiyat artışlarının toptan eşya fiyat artışlarına yaklaşması değil, toptan eşya fiyat artışlarının tüketici fiyat artışlarına yaklaşması çok daha büyük bir olasılıktır.Bu aşamada, Merkez Bankası'nın faiz indirimine devam etmesi iç talebi daha da kamçılayıcı bir etken olabilecektir. Karlılığını artırma peşinde olan bankacılık kesimi büyük bir rekabet içine girerek tüketici kredilerini artırma eğilimine olacaklar, iç talep biraz daha canlanacaktır. Bunun işaretlerini şimdiden görebiliyoruz. Artan tüketici kredilerinin ne kadarının batacağını sonra göreceğiz!Faizlerin piyasa şartları içinde düşmesi hem doğaldır hem de arzulanan bir gelişmedir. Ama, bu denli kısa bir dönemde, bu denli hızlı faiz indirimlerinin ekonominin dengelerinin kalıcı olarak iyileşmesi nedeniyle olduğunu savunmak da giderek zorlaşmaktadır.‘Yatırım yapmayın’ derken yabancı sermaye niye gelsinYabancı sermayenin en büyük özelliklerinden biri bulunduğu ülkenin hukukuna saygılı davranmasıdır. O nedenle, yabancı sermaye için bulunduğu ülkenin hukuku (vergi mevzuatı dahil) çok önemlidir. Hukuki yapıda sıkça yapılan değişiklikler yabancı sermayenin hoşuna gitmez. Belirsizlikler ve haksız rekabet yabancı sermayeyi kaçıran unsurlardır.Türkiye ekonomisindeki geleneksel ekonomik belirsizliklerin yanında, hukuki belirsizlikler de yaratarak yabancı sermayeyi soğutuyoruz. Hem yabancı hem de hukuka saygılı yerli sermayeyi haksız rekabetle karşı karşıya bırakıyoruz. Yatırım yapmayın diyoruz.Vergi affıyla, vergisini vermeyenler avantaj sağladı. Vergisini zamanında veren enayi oldu. Stok affıyla kayıt dışı satış yapmayanlar cezalandırıldı. Kayıt dışı satış yapıp kağıt üzerinde stok biriktirmiş gibi duran şirketler ödüllendirildi. Çalıştırdıklarının sosyal güvenlik primlerini zamanında ödemeyenlere af çıkarılarak bu primleri zamanında ve eksiksiz ödeyenler enayi yerine kondular.Son olarak Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilen çift taşıt vergisini zamanında ödeyenler, ödedikleriyle kaldılar. Ödemeyenler yine uyanık oldular. Gazeteler taşıt vergisini zamanında ödeyenlere 'geçmiş olsun, ödediğiniz paraların üzerine soğuk su için' diye yazdılar. Şimdi mahsuplaşmadan söz ediliyor. Kanunsuz alınan paralar hemen geri ödenmelidir!Hukuka uymamak, vergi yükümlülüklerini yerine getirmemek ekonomik olarak rekabette öne geçmenin parametrelerinden biri oldu. Devlete olan yükümlülükler finansman aracı olarak kullanılmaya başlandı. Bu uygulamadan devletin vergi gelirleri kaybı bir tarafa, kendini hukuka uymak zorunda olduğunu hissedenleri ekonominin dışına itiyoruz. Başka ülkelere gönderiyoruz. Devlet, uygulamalarıyla bu yönde özendirici oluyor.Bizim başka ülkelere gittiğimiz bir ortamda, yabancı sermaye bize neden gelsin ki?Rusya'yı örnek alalım1998 yılında yurt dışı borçlarını ödeyemeyecek duruma gelen Rusya'nın kredi notu, beklendiği gibi, geçen hafta BBB-'ye yükseltildi. Yani, Rusya yatırım yapılabilir bir ekonomi haline geldi. Biz ise B notundayız. Rusya'yı yakalayabilmek için epey yolumuz var.Rusya ekonomisinin toparlanmasında artan petrol fiyatlarının rolü küçümsenemez. Ama, Rusya'da petrolden kazandığı paraları yemedi, kamu açıklarını kapatmaya kullandı. 1998 yılına kadar geciktirilen ekonomideki yapısal reformlara hız verdi. Federal devletin bütçesi son yıllarda milli gelirlerinin yüzde 1'inin üzerinde fazla veriyor. Enflasyon yüzde 10'un biraz üzerinde ve düşme eğilimi devam ediyor. Pahalı petrol ihracatı nedeniyle cari dengeleri ciddi bir biçimde fazla veriyor. Ama, ithalatları da artıyor.Geçmişte ödemekte zorlandıkları dış borçları milli gelirlerinin yüzde 40'ı civarında.
Döviz rezervleri 60 milyar doları geçmiş durumda ve artış eğilimi devam ediyor. Rusya ekonomisinde uzun dönemdir çok fazla değişmeyen kurlar söz konusu. Şartlarımız aynı olmasa da, Rusya bizim için örnek alınabilecek bir ülkedir. Çünkü, kamu maliyesinde beklentilerin üzerinde bir iyileşme, yapısal reformlarla desteklendiğinde, Rusya nelerin başarılabileceğini çok iyi göstermiştir.Hafta içinde bu konuya daha ayrıntılı gireceğim.
button