Güncelleme Tarihi:
Yıldız Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği’nden 1976 yılında mezun oldum. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden on gün sonra terk-i diyar etmek zorunda kaldım. Önce Paris’e geldim. Orada altı ay kaldıktan sonra, ilticacı arkadaşlarım Almanya’yı tercih ettikleri için benim de yolum Almanya’ya düştü. Tabii biz o dönemde bu işlerin çok çabuk biteceğini ve bir kaç yıl içinde Türkiye’ye döneceğimizi sanıyorduk. Bu yüzden ilk yıllarda burada pek bir şey yapmaya çaba göstermedik, sadece lisan öğrenmek gibi bir meşgalem vardı. Yeşiller ile birlikte nükleer santralleri protesto ederken Siemens’in kardeş şirketi Kraftwerk Union’da çalışmaya başladım. Orada 4.5 yıl çalıştım. Çünkü Almanlar, Özal döneminde yapılması planlanan Akkuyu nükleer santralinin ihalesini almak ve beni de projenin başına geçirmek istiyorlardı. Fakat yap-işlet-devret modeli hoşlarına gitmedi ve vazgeçtiler. Tabii o yıllarda benim Türkiye’ye gidemediğimi bilmiyordu Alman işverenlerim. Sonra Almanya’da iki nükleer santralin yapımında çalıştım. Firma Çin’e gitmemi isteyince işi bırakarak Anadolu’ya olan sevgimin de etkisiyle hobi olarak turizme girdim.
Turizm sektöründe neler yaptınız?
O zamanlar bu kitlesel turizm yoktu. Ortağım Aydoğan Cengiz ile beraber turizme bulaştık. 1980’li yılların sonuydu ve o yıllarda Türkiye’de otel filan yoktu. Almanya’daki işçilerin Türkiye’deki yazlıklarını pazarlamayla işe başladık. Ayrıca kültür turları yapmak istedik. Çok masum başlayan bu işte birinci yıl 100 bin, ikinci yıl 1 milyon, ondan sonra 10 milyon Mark ciro yaptık. Şirketimiz Nazar Holiday’i Duisburg’tan Düsseldorf’a getirdik. Nazar Holiday yedi yıl içinde yaklaşık 400 milyon mark ciro ile Almanya’nın beşinci büyük tur firması oldu. Türkiye’ye giden turistin büyük kısmını Nazar ve Öger Tur götürüyordu. Başarımızda seyahat kataloglarımızın basit ve anlaşılır olmasının etkisi büyüktür. Almanya’daki 11 bin seyahat firmasının 9 bin 700’ü bizim acentemizdi. 1997 yılında Nazar, First Choice’a devredildi. Seyahat bürosu zinciri Holiday Expres’i kurduk. 1990 yılına geldiğimizde 60 bürolu, 95 milyon Euro cirolu zincir haline geldi. 1991 yılında Almanya’da en iyi franchising ödülünü aldık. Sonra bu şirketimizi de başarıyla Alman Otto grubuna devrettik.
Türkiye’ye uzun yıllar gidemediniz galiba?
1990 yılların ortalarına doğru... O zaman Onur Öymen, Bonn Büyükelçisiydi, Cumhurbaşkanı da Süleyman Demirel’di. Öymen bana, “Sana Üstün Hizmet Madalyası verecekler, Ankara’ya gider misin?” diye sordu. Gidemeyeceğimi söyleyince, “Dalga mı geçiyorsun her gün binlerce kişiyi gönderiyorsun niye gidemeyeceksin?” dedi. Çünkü 1976’da yurtdışına girmesi ve çıkması sakıncalı kişiler diye 20 bin kişilik bir liste hazırlanmış. Beni de öğrenci lideri olduğum için o listeye almışlar. Hiçbir hukuki mesnedi olmamasına rağmen ne girebiliyorum ne çıkabiliyorum. Ödülden vazgeçildi, alamadım. Türkiye’ye en fazla döviz getirenler arasındaydık o zamanlar. İlticacı bir solcunun ülkeye en fazla döviz kazandıranlar arasında olması esprilere neden olmuştu o yıllarda.
Turizmi bıraktıktan sonra neler yaptınız?
Türkiye’de üzüm bağları yetiştirme işine girdik ve hala da devam ediyor. Ben turizmle uğraşırken birçok gence meslek eğitimi yaptırıyordum. O dönemde Kuzey Ren Vestfalya’nın Çalışma, Sosyal İşler ve Ekonomi Bakanı Wolfgang Clement meslek eğitimine çok önem verirdi ve kendisiyle bu yüzden tanışıklığımız vardı. Bir gün bana, “Artık Almanya’da iş yapmıyorsun galiba” dedi. Ben de, yaptığımız işi anlatarak “Almanya’dan toprak düzenleyici materyal alıyorum” dedim. Bunun üzerine bana Frechen’deki bir gübre fabrikasını özelleştireceklerini, istersem orayı alabileceğimi söyledi. “Bir litre süt için inek alamam” cevabını verdim ama 1 Mark olduğunu duyunca fiyatın cazibesine kapılıp fabrikayı aldım. Fabrikayı modernize ettik ama hayatımızın hatasıydı. Ürettiğimiz gübreyi satacak kimse bulamadık. Hayatım boyunca zor şartlardan geçtiğimden kolayca teslim olmam. Tüm birikimimiz bitmek üzereyken fabrikayı Hollanda’dan bir hurdacıya verdik. Sonra bir süre fason üretim yaptık.
CHE GUEVARA’NIN O SÖZÜ
Bir röportajda Che Guevara’nın, “Gerçekçi olalım, imkansızı isteyelim” sözünü rehber edindiğinizi söylemişsiniz. Başarınızın sırrı imkansızı istemek mi?
Yanılmıyorsam bu, Almanların Manager Magazin adlı bir dergisinde çıkmıştı. Manager Magazin kapitalistlerin okuduğu bir dergi. Röportajda şaşırmışlardı ama bu söz çok geri dönüş aldı. Doğru yani yaptığımız şey de imkansız bir şey. Ama buna cesaretiniz olması gerekiyor. Başarıda bir kaç faktör bir araya gelmeli, yeteneklerinizin olması gerekiyor. Çalışmak da işin bir parçası. Ayrıca doğru zamanda
doğru yerde olmalısınız. Mesela turizmde zamanlamamız çok doğruydu, bugün turizmde aynı işi yapsam aynı başarıyı yakalama şansım olduğunu sanmıyorum. Bir de olaya çapraz bakmalısınız. Linyite kömür diye bakabilirsiniz, herkesin bildiği bir madde. Ama biz humik asiti yeniden keşfettik. Ben bu işe başladığımda Google’da humik asit üzerine 10 sayfa vardı, şimdi 10 milyon sayfa var. Bu, bizim bu şeyi ne kadar erken gördüğümüzün ispatıdır. Son olarak yaptığınız şeye inanacak ve cesaretli olacaksınız.
MAYANIZDA VARSA TİCARET YAPARSINIZ
Ben Şanlıurfa Mürşitpınar doğumluyum. Babam Toprak Mahsulleri Ofisi’nde memurdu. Bir tarafım Siirtli, bir tarafım Kırım Tatarı’dır. Babamın vazifesi gereği her iki yılda bir taşınırdık. Liseyi Ankara’da, üniversiteyi İstanbul’da okudum. Ama ticaret insanın mayasında olmalı. Benim bir de abim var. Abim askeri liseye gitti, subay oldu, general oldu. Bense çocukluğumda araba tamirhanesinde çalışırdım, su satardım, patlamış mısır satardım. Mayanızda varsa ticaret yaparsınız. Abim bunları yapmazdı, benim su satarak kazandığım parayı gasp ederdi (gülerek). Darbecilik ruhu da oradan geliyor demek ki. Ben de direniş ruhumdan ötürü parayı kaptırmamaya çalışıyordum. Çocukluk böyle geçti.
TÜRKİYE’DE KÖY TURİZMİNİ CANLANDIRMAK İSTERDİM
İleriki yıllarda gerçekleştirmek istediğiniz bir projeniz, hayaliniz var mı?
Eğer yaşam 300-500 yıl olsa yapacağım o kadar çok şey var ki, geçen yıllar size çok şey öğretiyor. 24 yaşında sürgüne gittim, genç yaşta omuzlarıma çok şey yüklendi ama şimdi omuzlarım güçlendi. Yapmak istediğim şeylere bir insan ömrü yetmez. Türkiye’de turizmde köy turizmini canlandırmak, o alanda bir şeyler yapmak isterdim. Almanya’da var. Çocuklar sütün bir karton olmadığını, inekten elde edildiğini ancak bir çiftlikte görebiliyor. Anadolu’daki köylere teşvik verilse köy turizmi canlanır bence. Tuvaleti düzgün, belli standardı olan, taş köy evleri turizme açılmalı. Şehirde yaşayan bir çocuk doğal yaşamı görmeli. Bunu yapmak isterdim.