Güncelleme Tarihi:
Boşanmış Mağdur Babalar Derneği Onursal Başkanı Süleyman Geyik, yaptığı açıklamada, çiftlerin boşanmasının ardından asıl mağduriyeti çocuğun yaşadığını, bazı boşanmalar sonrası velayeti kaybeden kişinin çocuğunu icra yoluyla görebildiğini anlattı.
Bu amaçla örgütlenerek sorunlara çözüm aramak istediklerini dile getiren Geyik, her ne kadar babalardan oluşan bir dernek olsalar da üyeleri arasında mağdur olan annelerin de bulunduğunu ifade etti.
Çiftler boşanma aşamasında da olsa sosyal ilişkinin idamesi açısından babanın ayın 1. ve 3. haftaları çocuğunu görmesi yönünde hakimin karar verdiğini, karşı tarafın genelde bundan rahatsız olduğunu ve mahkeme kararına uymadığını belirten Geyik, "Böyle olunca da çocuk icra yoluyla görülebiliyor. Babalar çocuklarını ayda iki kez görebilmek için icraya para yatıyor. İcra memuru, polis memuru ve pedagog dahil yaklaşık 5-6 kişiyle çocuğunu almaya gidiyor" dedi.
Bu durumun, çocuğun gözünde babayı rencide ettiğini bildiren Süleyman Geyik, şunları söyledi:
"Çocuğun gözünde babası bir idoldür. Her zaman güçlüdür, örnek alınacak biridir. Ama bir bakıyor ki babası çaresiz bir şekilde 5-6 kişiyle geliyor ve psikolojisi bozuluyor. Ayrıca ayda bu kadar para bulamayan babalar da evlatlarını göremiyor. İnsanların anlaşamayarak boşanmalarını doğal karşılıyoruz ama çocuğun mağdur edilmesini istemiyoruz. Amacımız çocuğun mağdur edilmemesi. Yetkililere sesleniyorum; özellikle boşanma aşamasındaki ailelerin çocuklarına
çok daha fazla değer verip, bununla ilgili farklı önlemler alınmasında fayda
var. Çocuğu icra yoluyla görmek, çocuğa psikolojik şiddettir."
"Yasa mağduru binlerce baba var"
Boşanmış Mağdur Babalar Derneği Başkanı Muhammet Özen ise bu sorunun 6284 sayılı Aile İçi Şiddetin Önlenmesi Yasası'ndan kaynaklandığını ve Türkiye'de binlerce babanın mağdur olduğunu ifade ederek, yaklaşık 22 bin kişinin kendileriyle irtibat halinde olduğuna dikkati çekti. Yasanın tamamen kadının beyanını esas aldığını, bunun sonucunda da boşanma oranlarının çok arttığını savunan Özen, yasanın erkeğin elini kolunu bağladığını kaydetti.
Üyeleri arasında, delil olmadığı halde eski eşinin beyanı esas kabul edilerek tecavüz suçundan 14 yıl hapis cezası alan bir kişinin bulunduğunu kaydeden Özen, "Bu durum kötüye kullanıma açık. Ayrıca, boşanan erkeğin gelirinin büyük kısmı nafaka ve tazminata gidiyor. İstanbul'daki üyelerimizden biri 1240 liralık emekli maaşına karşılık 500 eski eşine, 500 lira çocuğuna nafaka ödüyor. Bu adam nasıl yaşayacak? Nafaka ödemezseniz anında hapis cezası alıyorsunuz. Bir mağdur baba nafaka ödemek için başka bir ilde PTT şubesini soydu, başka biri de banka şubesini soymaya kalktı" diye konuştu.
"Devlet 4 bin çocuğu bana emanet ediyor ama kendi çocuğumdan uzaklaştırıyor"
Kendisinin de boşandığını ve çocuğunu yıllarca göremedeğini anlatan Özen, şöyle devam etti:
"Ben öğretmenim. 4 bin öğrencim var ve devlet bu çocukları bana emanet etmiş. Diğer yandan eski eşim bir tedbir koruma kararı aldırıyor, kendi çocuğumun okuluna yaklaşamıyorum. Kadın mağdur olmasın diye erkeğin geleceğini karartıyorsunuz. Dikkat edin kadın cinayetleri boşanma sürecinde işleniyor. Şiddete tamamen karşıyız ancak boşanma anında erkeğe hukuksuzluk yapılıyor. Erkeğin hayatı mafediliyor, çocuğunu göremez hale geliyor, nafakalar, tazminatlarla gelirine el konuyor sonra da ya cinayet işliyor, ya da intihar ediyor. Türkiye'de kadına şiddet önlenmesi isteniyorsa, erkeğe uygulanan hukuksal şiddetin önlenmesi gerekir. Bir üniversitede Ceza Hukuku Ana Bilim Dalı Başkanı üyemiz 2,5 yıldır çocuğunu göremiyor. Ben çocuğumu 11 yıldır doğru dürüst göremiyorum, ayda 500-600 lira icraya para ödüyorum. Kadının delil göstermesine gerek görülmediği için eski eşim her 15 günde bir dava açıyor. Beyanı esas olduğu için hakkımda şu anda 150 civarında dava açıldı. 20 yılda 17 bin öğrenci yetiştirdim ama kendi çocuğumu görmekten acizim. Bunlara çözüm bulunsun, yasada düzenlemeye gidilsin."
Mağdur babalar
Temmuz 2011'de boşandığını, kayınbabasının tehditleri nedeniyle kendisine iki koruma tahsis edildiğini, 5 yaşındaki çocuğunu ayda 2 kez icra aracımlığıyla görebildiğini anlatan dernek üyelerinden endüstri mühendisi Mete Mert, babalık vazifesini yerine getirebilmek için elinden geleni yapmaya çalıştığını ancak velayeti elinde bulunan kişinin çocuğunu psikolojik baskıyla uzaklaştırmaya çalıştığını öne sürdü.
"İcraya para yatırıyorum, yanıma icradan biri, polis, çocuk uzmanı, pedagog alıp çocuğumu almaya gidiyorum" diyen Mert, bu durumu çocuğuna anlamakta zorlandığını belirterek, şöyle devam etti:
"Çocuğun hem anne hem de babanın sevgisine ihtiyacı var. Bu tip ayrılıklarda çocuğun durumdan yalıtılıp düzenli olarak görüştürülmesi lazım. Ancak velayeti elinde olan bunu koz olarak kullanıyor ve istediği zaman icrayla da gitseniz çocuğunuzu vermeyebiliyor. Boşanmalar olacaktır ancak çocuğu babadan boşayamazsınız. 40 yaşındayım ama hala babamın varlığı beni ayakta tutuyor. Çocuk için baba işte böyle birşey. Bütün yasalar Türkiye'de kadından yana. Asıl mağdur olan çocuklarımız. Çocukların bu durumuyla ilgilenen kimse yok."
Emekli öğretmen Bahadır Üney ise 11 ve 8 yaşında iki çocuğunun olduğunu, ayrıldıktan sonra yaklaşık bir yıl çocuklarını göremediğini dile getirdi. Üney, "Başkalarının çocuklarını yetiştirebilmek için canla başla çalışırken kendi çocuğunuz için hiçbirşey yapamıyorsunuz. Bütün boşanmış anne babalara sesleniyorum. Çocuklar kuş gibidir. Bir kanadı anneyse bir kanadı babadır. Ne olur çocuklarımızın kanatlarını kırmayalım. Yetkililer lütfen bu sesi duyun" diye konuştu.
"Babaya karşı yabancılaştırma sendromu"
Derneğin avukatı Yasemin Öztürk de, mevcut yasalarda eşitliğin gözetildiğini ancak uygulamada problem yaşandığını, hakim ve savcıların kadına pozitif yaklaşıp erkeğe önyargıyla baktığını öne sürdü.
6284 sayılı yasada "delil aranmaksızın" diye bir ibarenin bulunduğunu ve kadının beyanını esas aldığını ifade eden Öztürk, "Bunun iptali için başvuru yapıldı ancak henüz sonuç alınamadı. Bu hakkın kötüye kullanılmasına da neden olabiliyor. Gerçekte erkeğin kadına ve çocuğa hakaret, olumsuz davranışta bulunmamasına rağmen bilinçli olarak böyle bir davranış gösterildiği iddia edilip şikayette bulunulduğunda bir uzaklaştırma kararı çıkabiliyor" dedi.
Nafakayla ilgili de hakkın kötüye kullanılmasının söz konusu olabildiğine işaret eden Öztürk, şöyle devam etti:
"Boşanma kararında velayet bir tarafa verilse de diğer tarafın da çocuğuyla ilişki kurma, bağını sürdürme hakkı vardır. Bu çeşitli nedenlerle velayet kendisinde olan tarafça engelleniyor. 'Göstermeyeceğim, gerekirse icraya ver' deniliyor. İcra dairesine her görüşme için harç yatırmak, aynı zamanda psikolog götürmek zorunda oldukları için bunun için de para ödemek gerekiyor ve çocuğu polisle birlikte almaları gerekiyor. Çoğunlukla babalar bu durumda mağdur kalıyor. Çocuğun karşısına öyle çıkınca da baba tehlikeliymiş gibi bir algıya neden oluyor. Velayet kendisinde olan taraf etki kurarak 'babaya karşı yabancılaştırma sendromu' denilen uygulamayı sergiliyor, çocuk babayı istememeye başlıyor.
Delil aranmaksızın verilen kararlar var. Bu şekilde görülmeye devam ettikçe sürekli babalar aleyhine kararlar çıkmaya devam edecek. Bu mağduriyeti yaşayan hakimler bile var. Yasa değişirse belki bu sorun çözülebilir. Ama öncelikle önyargıların, babanın sürekli çocuk kaçıran, anneye ve evladına zarar veren kişi olarak algılanmasının önüne geçmek sorunu çözecektir."