Güncelleme Tarihi:
SON 17 yılın 16’sı iklim kayıtlarının başladığı 1800’lü yılların sonundan beri en sıcak yıllar olarak kayda geçti. İklim değişikliği, Türkiye tarımını hem verim azalışları, hem de aşırı iklim olaylarının etkileri ve yoğunluğunun artması üzerinden doğrudan etkiliyor. Çiftçiler bu etkileri doğrudan hissediyor ve kendileri bazı uyum metotları geliştirmeye başlıyorlar. Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi (İPM), 700 çiftçi ile anket yaparak, iklim değişikliğine nasıl uyum sağladıklarını araştırdı. Anket sonuçlarına göre, çiftçiler iklim değişikliğini gözlemliyor ve yaşıyor. “Son 5 sene içerisinde iklimle ilgili ısı, sel, kuraklık, don gibi ani gelişen doğa olayı yaşadınız mı” sorusuna çiftçilerin yüzde 97’si “evet” yanıtı veriyor. Özellikle çiftçilerin yüzde 74.21’i daha sık kuraklık olmaya başladığını söylüyor.
MEDYADAN DA TAKİP EDİYOR
Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi (İPM) anketine göre, iklim değişikliğinin etkileri tarlalarda da hissediliyor. Sabancı Üniversitesi İPM’den Barış Karapınar, Boğaziçi Üniversitesi’nden Gökhan Özertan ve Mehmet Yiğit Gürdal’ın hazırladığı anket çalışması sonuçları çiftçilerin iklim değişikliği konusunda giderek artan uyum davranışlarını ortaya koyuyor. Ankara, Kırklareli ve Adana’dan 9 ilçe ve 122 köyde toplam 700 çiftiyle yapılmış bu çalışmaya göre, çiftçiler iklim değişikliğini biliyorlar. “İklim değişikliği nedir biliyor musunuz” sorusuna “Evet” yanıtı verenlerin oranı yüzde 96. Ayrıca çiftçilerin yüzde 91’i iklim değişikliği hakkında gazete ve televizyonda çıkan haberleri takip ediyor. “Son 5 sene içerisinde iklimle ilgili ısı, sel, kuraklık, don gibi ani gelişen doğa olayı yaşadınız mı” sorusuna çiftçilerin yüzde 97’si evet yanıtı veriyor. Sonuçları gazetecilerle paylaşan İPM Araştırmacısı Barış Karapınar, “Ankete göre çiftçiler, hâlihazırda aktif bir şekilde iklim değişikliğine uyum sağlamaya çalışıyor. Çiftçilerin yüzde 87’si uyum yönünde önemli adımlar atıyor. Özellikle zamanlama değişimi, girdi kullanımı değişimi ve toprak ve su varlıklarını koruma üzerine uyum yöntemleri uyguluyorlar” diyor.
PLAN YAPMAK GEREK
Karapınar, iklim değişikliği alanında çiftçilerin devlet kurumlarından çok az destek aldıklarını söyleyerek, şöyle konuşuyor: “‘Bu yaşanan doğa olayı sonrasında herhangi bir yardım ya da maddi destek aldınız mı?’ sorusuna hayır yanıt verenlerin oranı yüzde 89. Politika yapıcıların bir an önce iklim değişikliğinin giderek artan tarımsal etkinlerine karşı planlı uyuma yatırım yapmaya başlaması gerek. Türkiye, OECD verilerine göre ulusal gelirinin yüzde 2.4’ünü tarımsal desteklemelere harcıyor. Bu büyük bir rakam. Ancak bu desteklerin çoğu kısa vadeli ve verimsiz alanlarda yoğunlaşıyor. Doğal varlıklara zarar veren uygulamalar bile destek alabiliyor (zararlı ilaç ve kimyasal gübre kullanımı gibi). Bu desteklerin çiftçilerin yaşamlarını senelik desteklere muhtaç olmadan uzun vadeli sürdürülebilir bir şekilde kazanmalarını sağlayacak altyapı yatırımlarına aktarılması gerekiyor. Toprak, su, orman, mera varlıklarının korunması ve eko sistem hizmetlerinin sürdürülebilirliğine yatırımların yapılması gerek. Çiftçilerin, özellikle de az gelirli, kırılganlığı yüksek olanların, uyum kapasitelerinin ve iklim değişikliği dirençlerinin artırılması gerekiyor.”
TÜSİAD’IN GIDA VE ATIK GÜNDEMİ
TÜSİAD, “Gıda Atık ve Kayıp Stratejik Yol Haritası” üzerinde çalışıyor. Bu konuda yapılan üst düzey istişare toplantısının ardından yazılı olarak sorularımızı yanıtlayan TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik, şöyle konuştu: “TÜSİAD Gıda, İçecek ve Tarım Çalışma Grubu’nun çalışma planının ana temalarından biri gıda atık ve kaybı olarak belirlendi. Araştırmalar gösteriyor ki, gelişmiş ülkelerde ihtiyaçtan daha fazla miktarda üretilen gıda ürünleri, tedarik zincirinin çeşitli aşamalarında ziyan ediliyor. Bu miktar, her yıl dünya çapında yaklaşık 1.3 milyar ton. Aynı miktarda gıdayı üretebilmek için Çin’in yüz ölçümü kadar bir alana ihtiyaç duyuluyor. ‘Gıdayı ziyan etmek’ yalnızca ‘bir gıda ürününü çöpe atmak’ demek değil, ‘o ürünün üretimi ve taşınması dâhil, değer zincirinin tüm aşamalarında suyu, enerjiyi, insan emeğini de ziyan etmek’ demektir. Gıda atık ve kayıp oranı ülkemizde, gelişmiş OECD ve AB ülkelerindeki oranların çok üzerinde seyrediyor. Yapılan araştırmalara göre Türkiye’de üretilen sebze ve meyvenin yüzde 48’i tüketicinin tabağına ulaşana kadar kayboluyor. Verimlilik ve gıda fiyatları üzerinde son derece olumsuz etkisi olan gıda atık ve kayıp konusu üzerine eğilmek, üretim noktasından (tarla, bahçe, mandıra, çiftlik vb.) sofraya uzanan tedarik zincirinin tüm aşamalarını bütüncül bir şekilde ele alan yatırımları (saklama ve taşımacılık başta olmak üzere) teşvik etmek son derece önemli. Artık, birkaç dünya varmış gibi yaşayamayız.”