Cehennem mi cennet mi?

Güncelleme Tarihi:

Cehennem mi cennet mi
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 31, 2003 00:00

İKİ hafta önce hepimizi ilgilendiren bir haber basınımızda yer aldı. Forbes iş dergisinin yaptığı bir incelemeye göre Türkiye, vergi oranlarının en yüksek olduğu ülkeler grubuna giriyormuş. Genellikle vergi oranları zengin ülkelerde daha yüksek olur; çünkü o ülkelerin vatandaşları devletin sosyal amaçlı masrafları için gelirlerinden daha fazla katkıda bulunacak güce sahiptirler. Forbes Dergisi'nin verilerine bakarsanız, Türkiye vergi oranları açısından zengin ülkeler arasında yer alan neredeyse tek gelişme yolunda ülke. Bu bağlamda Türkiye'nin bir vergi cehennemi olarak tanımlanmasında şaşılacak bir şey yoktur. Vatandaşların büyük çoğunluğu gerçekten bir cehennemi vergi kıskacı içinde yaşıyorlar. Ancak sayısı bir hayli kabarık mutlu bir azınlık da mevcut. Onlar için Türkiye dünyada eşsiz bir vergi cenneti. Çoğu hiç vergi ödemiyor, bir kısmı kitabına uydurup asgari ödemelerle idare ediyor. Sık sık ilan edilen vergi barışları vergi kaçıranları ödüllendiriyor, normal olarak ödemeleri gereken verginin % 10'u gibi bir ödeme ile vaziyeti kurtarıyorlar. İşin bir başka acıklı yönü var. Kural olarak devlet, zenginlerden aldığı vergileri daha fakir olanlara çeşitli hizmetler sağlamak için kullanır. Bizde tam tersi oluyor. Düşük gelirlerden alınan vergiler zenginleri finanse ediyor, banka batıranlar kurtarılıyor. Anayasa'nın ‘‘sosyal devlet’’ kavramı sonunda işte bu hale geldi.***Forbes Dergisi'nin verdiği rakamlar, aslında Türkiye'deki vergi yükünü tam olarak yansıtmaktan uzak. Örneğin, gelir vergisi oranı % 40 olarak gösteriliyor. Oysa bu rakama gelir vergisinin % 10'u kadar tutan Savunma Sanayii Destekleme Fonu'na katkıyı da eklemek lazım. Gelir vergisi bu suretle % 44'e çıkıyor. Çok yüksek bir oran. Vergi hesaplanmasında bir başka çarpıklık üzerinde de durmak gerekir. Bildiğim kadarıyla vergiden muaf olan ilk gelir diliminin, toplam gelir düzeyi ne olursa olsun, vergi matrahına dahil edilmemesi esastır. Bizde ilk dilim aşılır aşılmaz ona da vergi uygulanıyor. Buna karşılık hazine bonoları gibi rant kaynakları çok yüksek miktarlara kadar vergiden muaf. KDV uygulaması ise olabileceği kadar adaletsiz. Gıda maddeleri, sağlık hizmetleri, eğitim ve kültür harcamaları üzerindeki KDV, diğer ülkelere oranla çok yüksek. Vergiler yüzünden akaryakıt bütün Avrupa ülkelerinden daha pahalı.Türkiye'de normal bir demokratik ülkede akla gelmeyecek vergide adalet kavramına taban tabana aykırı vergiler de tahsil ediliyor. Mükerrer ve geriye dönük vergiler. 1999'dan beri bu vergiler mütemadiyen hortluyor. Bakanlarımız bunun bir servet vergisi olduğunu söylüyorlar. Doğru değil. Servet vergisi muayyen bir servet düzeyinin üstünde alınan vergidir ve geriye dönük olması söz konusu değildir. Türkiye'deki mükerrer ve geriye dönük vergiler ise servete göre ayarlanmıyor, yine en başta düşük gelirlileri vuruyor.***Türkiye, yıllardan beri süren kötü mali ve ekonomik yönetim ve inanılmaz savurganlıklar yüzünden bugün muazzam bir borç yükü altındadır. 1995-2002 yılları arasında sadece iç borçların faiz ve anapara ödemeleri 534 milyar doları bulmuştur. Borç ödemek için devamlı borçlanan devlet, artık yatırım yapamaz hale geldiği gibi, eğitim ve sağlık alanlarında verdiği yetersiz hizmetleri bile sürdüremeyecek bir duruma düşmektedir. Ekonomik büyüme gerçekte yoktur. Sabit fiyatlarla fert başına milli gelir 1990'lı yılların başından beri yerinde saymaktadır. Fakat üretimi, tüketimi ve verimliliği köstekleyen vergilerle büyüme sağlanamaz. Tam tersine, yabancı direkt yatırım engellenir, yerli sermaye de başka ülkelere gider.Bir ülkenin vergi yapısı ve bütçesi o ülkenin ekonomik ve sosyal politikasının aynasıdır. Türkiye'deki verginin verimsizliğine ve adaletsizliğine kamu masraflarının dağılımındaki dengesizlik de eklenmektedir. Türkiye milli gelirinden eğitime ve sağlığa en az kaynak ayıran ülkeler arasındadır. Ülke için en iyi yatırımın insana yapılan yatırım olduğu bir türlü anlaşılamamıştır. Hazin olan, bu politikaların değişeceği yolunda ufukta hiçbir emare görülmemesidir. Fransızca bir deyim var: ‘‘Ne kadar değişirse o kadar aynı kalır.’’ Galiba bize çok iyi uyuyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!