Güncelleme Tarihi:
SİZİN Almanya maceranız nasıl başladı?
Almanya’dan gelen turistlere Türkiye’de rehberlik yapıyordum. 1998 yılında gelen grubu gezdiriyordum. Grupta Conny adındaki genç kızla aramızda önce arkadaşlık başladı. Ardından bu arkadaşlık aşka dönüştü. Birbirimizi çok sevdik. 1999 yılında Türkiye’de deprem oldu. Tabi yaşanan terör olayları da eklenince turist gelmez oldu. Turizmde bugüne benzer günler yaşanıyordu. Ben de bu durumdan yararlanarak Almanya’ya geldim. Hem Conny ile birbirimizi yakından tanıyalım istedik, hem de doktoramı yapacaktım. Hedefim akademik kariyerdi. Potsdam Üniversitesi’ne yazıldım. Ama okul maceram kısa sürdü. Çalışmak zorundaydım. Okul ve işi birlikte yürütemedim. Okula gittiğim sırada akşamları saat 22.00’den 04.00’e kadar bir İtalyan restoranında bulaşık yıkayıp temizlik yapıyordum. Tabi çok zordu. Sabaha doğru eve gel, ardından az uykuyla okula git. Bünyem kaldırmadı. Bu yüzden okulu bıraktım.
İlk hedefinizi tutturamadınız yani!
Maalesef olmadı. Ancak Conny ile birbirimizi daha çok sevdik ve evlendik. Çalıştığım İtalyan restoranından ayrıldım. Türk Hava Yolları’nın Berlin bürosunda işe girdim. Yarım gün çalışıyordum. Sabahları Potsdam’dan kalkıp Berlin’e geliyordum. Berlin’de çalışmanın yanında Türkiye hasretini de gideriyordum. Bu bana iyi geliyordu. Potsdam’da Türk yoktu. Türkiye ile özlemimi sadece tren istasyonuna gelen Hürriyet Gazetesi ile gideriyordum. O yüzden Berlin bana çok iyi geliyordu. THY’den aldığım ücret bana yetmeyince Berlin’deki Türk bakkallarına elma çayı satmaya başladım. İşten çıkıyordum akşamları da kentteki bakkalları gezip çay pazarlıyordum. Daha sonra THY’den ayrıldım. 25 metrekarelik bir dükkanı depo olarak kiraladım. Bakkallara pazarlamanın yanı sıra fuarlara gidiyordum. Fransa’da fuarda yaşadığım olaydan dolayı çay satmayı bıraktım. Şimdiki işimi kurdum.
Fransa’da ne yaşadınız ki ticarette başka bir alana kaydınız?
Çay işi çok tatmin etmiyordu. 2006 yılında Fransa’da fuarda gezerken Türk sabunları ve benzeri hijyen ürünlerinin satıldığını gördüm. Stanttaki görevlilerle konuşmak istedim ancak beni resmen kovdular. Bu olay çok canımı sıktı. Hem Türk ürünlerini satıyorlardı, hem de Türklere ve Türkiye’ye saygıları yoktu. Almanya’ya döndüğümde kafama koydum. Dedim ki ‘Ben de Türk ürünü sabun, havlu, peştamal, kese, zeytin yağından yapılan şampuan ve krem satacağım...’ Ancak çevremdekiler beni ciddiye almadı. Benimle dalga geçtiler. Yapamayacağımı söylediler. ‘Bunlarla uğraşacağına git bir küçük dükkanda döner sat. Koy cebine ayda 2-3 bin Euro otur yerine’ dediler. Ben ise kafama koymuştum. Onlara ‘Hem de Türkiye’den üretilenleri getireceğim’ dedim. İnat ettim. Ottoman 1881 isimli şirketi kurdum. İlk başlarda Türkiye’de paketlenen ürünleri getirip satmaya başladım. Türkiye’nin dört bir yöresinde üretilen sabun, peştamal, zeytinyağından üretilen krem, şampuan, losyon, havlu, kese ve bunun gibi aklınıza ne geliyorsa getirdim. Başlarda Avrupa’nın çeşitli şehirlerinde yılda 12 kez fuarlarda stand açıyordum. Standlarda hem pazarlıyor, hem de perakende satış yapıyordum. Açıkçası istediğim gibi işler gitmedi. Ben de stratejiyi değiştirdim. Ürünleri buraya getirdim. Ambalajını Almanya’da yapmaya başladım. Bunun için de Türkiye’de iki dairemi ve bir arsamı satıp sermaye yaptım. Almanya’da paketlemeye başladım. Almanların ve Avrupa’nın zevkine uygun ambalaj yapmaya karar verdim.
Burada ambalajlamanın ne tür bir faydası oldu?
Türkiye’deki ambalajlar pek tutulmadı. Brandenburg Eyaleti’nde büyük bir depo kiraladım. 4 bin 250 metre karelik bir depo. Türkiye’den ürünleri getiriyoruz. Burada ambalajlıyoruz. Ambalaj bölümünde yaşları 16 ile 55 arasında değişen 162 engelli çalışan var. Bu arkadaşlar ürünleri Avrupalıların beğeneceği şekilde ambalajlıyor. Bu arada Brandenburg Eyaleti’nde en fazla engelli istihdam eden bizim şirketimiz. Şirkette yaklaşık 200 kişi istihdam ediliyor. Ambalajın değişimiyle birlikte işler açıldı. Almanya’nın büyük bölümüne ürünlerimizi veriyoruz. Ayrıca Danimarka, İsviçre, Polonya ve İspanya’da da şubeler açtık. Oralara da ürünlerimiz satılıyor. Herhangi bir yerden talep gelirse posta yoluyla 24 saatte ulaştırabiliyoruz. İçindeki ürün aynı olmasına rağmen ambalaj değişince patlama yaşandı.
Şirketin ismi oldukça dikkat çekici. İsmin bir hikayesi var mı?
Benim büyük büyük babam Osmanlı ordusunda asker. Yemenden dönüşte sabun getiriyor. O sabunları çarşıda satıyor. Karşılığında da akçe alıyor. Bizim ailenin ilk ticareti olarak bu tarih biliniyor. Yani 1881... Ben de bu yüzden şirketin adını Ottoman 1881 koydum. İsim de sanırım uğurlu geldi.
TÜRK VE HİTİT TARİHİNİN İZLERİNİ SÜRÜYORUM
Yaşadığım bölgede hemen hemen hiç Türk yok. Tarihe ve kültüre meraklıyım. Geleneklerimize bağlı biriyim. Çocuklarımla çok zaman geçirmeyi tercih ediyorum. Onlarla tarihi ve kültürel alanları geziyoruz. Biri 13, diğeri 10 yaşında iki kızım var. Birisiyle tavla oynamayı seviyorum. Diğeriyle de satranç. Eşim ve iki kızımla dünyanın birçok ülkesini gezdik. Vietnam’a gittik. Amerika’yı gezdik. Avrupa’da müzeleri ziyaret ediyoruz. Ben bu gezilerde ve boş zamanlarda iki kızıma Türk ve Osmanlı tarihini ve kültürünü anlatıyorum. Avrupa’da Türk tarihini ve Hitit tarihinin izlerini sürüyorum.