Güncelleme Tarihi:
Küresel piyasalarda ilk yarıda belirsizlik ve tedirginlikleri artıran risk unsurlarının üst üste deneyimlenmesine karşın, yatırımcıların gelişmeleri fırsat olarak değerlendirmesi dünya borsalarında ortalama yüzde 10'un üzerinde artış yaşanmasını beraberinde getirdi.
ABD ile Çin arasındaki ticaret müzakerelerine dair sıcak gelişmelerle başlanan 2019'da, korumacılık eğilimi endişelerinin artması küresel büyüme önündeki en büyük risk olarak nitelendirildi. Nitekim iki ülke arasındaki müzakerelerden hala bir sonuç alınamazken, yaptırımların başta Avrupa Birliği ülkeleri olmak üzere tüm dünyaya yayılabileceği endişeleri piyasaları derinden sarstı.
Uluslararası kuruluşların küresel büyüme beklentilerini düşürmesi ve ticaret savaşları sonucunda talepte yaşanan azalış, küresel ekonomik göstergelerin gittikçe kötüleşmesine yardımcı oldu. Bu süreçte imalat sanayi Satınalma Yöneticileri Endeksi dünya çapında düşerken, enflasyonda da bir azalış eğilimi gözlendi.
Öte yandan yılın ilk yarısında Umman Körfezi'nde petrol tankerlerine yapılan saldırıda ABD'nin İran'ı sorumlu tutmasıyla jeopolitik riskler de yatırımcılar tarafından dikkat edilmesi gereken bir başka konu olarak ortaya çıktı. Bu gelişme sonrasında ABD ve müttefikleri tarafından İran'a yaptırım açıklanırken, İran'ın ise uranyum zenginleştirme seviyesini aşması taraflar arasındaki gerilimi tırmandırdı.
Avrupa tarafında ise gerek ticaret konusundaki endişeler gerekse de siyasi belirsizlikler yılın ilk yarısına damga vurdu. Brexit belirsizliğinin aşılamaması ile İngiltere'de Theresa May başbakanlık görevinden istifa ederken, bölge ekonomisinde de iyileşme sağlanamadı.
Tüm bunlar sonucunda Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Mario Draghi para politikasında daha fazla gevşeme ve faiz indirimi sinyali vererek piyasaları destekledi. AB'ne üye ülkelerin liderlerinin, Draghi'nin ardından ECB Başkanlığına Christine Lagarde'ı aday göstermesi de "güvercin" tutumun devamına ilişkin beklentileri güçlendirdi.
Diğer taraftan ABD Başkanı Donald Trump'ın, ABD Merkez Bankası (Fed) Başkanı Jerome Powell'ı para politikaları konusunda defalarca eleştirmesi, yıl başında 3 artırım olarak belirtilen faiz beklentilerinin 25-50 baz puanlık indirime doğru evrilmesini beraberinde getirdi.
Tüm bunlar gelişmiş ülkelerin para politikalarında destekleyici tutumunu sürdüreceği beklentilerini artırırken, bu durum dünya borsalarında ortalama olarak yüzde 10'un üzerinde yükseliş yaşanmasını sağladı.
ABD'de piyasalar
ABD'de pay piyasaları açısından ilk yarıda tarihin en iyi dönemlerinden biri yaşandı. New York borsasında işlem gören üç endeks de ilk yarıda tarihin en yüksek seviyelerini test etti. Küresel çapta jeopolitik riskler ve ticaret savaşıının baş aktörü konumundaki ABD'de, mayıs ayında işsizlik 49 yılın en düşüğüne inerken, enflasyon da istenilen seviyeye gelemedi.
Bu dönemde, Trump'ın Çin'e ek yaptırım tehdidi, İran'la yaşanan gerilim, Google tarafından Huawei’ye konulan yasak ve zayıf makro ekonomik veri seti piyasalarda risk iştahını azaltırken, böylece ocak-nisan döneminde tarihi seviyelerini gören S&P 500, Nasdaq ve Dow Jones endeksleri, mayısta sert düştü. Bununla birlikte haziran ayında G20 Liderler Zirvesi sonrası ticaret müzakerelerinin yeniden başlaması ve Fed'in 25 baz puanlık faiz indirimine neredeyse kesin gözüyle bakılması endekslerin yeniden yükselmesine ve mayıstaki kayıplarını telafi etmesine yardımcı oldu.
Tüm bu gelişmelerle S&P 500 endeksi ilk yarıda yüzde 17,3 artarak 2.941,76 puandan, Nasdaq endeksi yüzde 20,7 değer kazanarak 8.006,24 puandan, Dow Jones endeksi ise yüzde 14 yükselerek 26.599,96 puandan kapandı.
Avrupa'da piyasalar
Avrupa tarafında ilk yarıda hem siyasi hem de ticari konularda öngörülebilir bir tablodan uzak olan ülkeler, ekonomik açıdan da istenilen düzeyi yakalayamadı. Öte yandan Brexit belirsizliği bölgeyi en fazla yıpratan konu olmayı sürdürdü. Dikkat çeken bir diğer nokta ise yıla 1,15 seviyelerinden başlayan avro/dolar paritesinin mayısta 1,10 sınırına kadar gerilese de Draghi'nin genişlemeci politikalar sinyali ile yeniden 1,13 seviyelerine yerleşmesi oldu.
Endekslere bakıldığında, ilk yarıda Almanya'da DAX 30 yüzde 17,4 artarak 12.398,80 puandan, İngiltere'de FTSE 100 endeksi yüzde 10,4 yükselerek 7.425,63 puandan ve Fransa'da CAC 40 endeksi yüzde 17,1 değer kazanarak 5.538,96 puandan kapandı.
Asya'da piyasalar
Ticaret savaşının aktörlerinden Çin'de piyasalar müzakere sürecinin etkisiyle yılın ilk çeyreğinde yüzde 24'lük hızlı yükseliş kaydederken, ikinci çeyreğe girilmesiyle kazanımlarının neredeyse yarısını geri verdi. Haziranda müzakere sürecinin yeniden başlamasıyla yeniden yükselişe geçen Şanghay bileşik endeksi ilk yarıyı ise yüzde 19,4'lük artışla 2.978,88 puandan tamamladı.
Japonya tarafında, küresel gelişmelerden kaynaklı risklerden kaçan yatırımcıların güvenli liman alımlarıyla yene talep arttı. Bu durum Japonya'da Nikkei 225 endeksinin yükselişini sınırladı. Söz konusu gelişmeler sonrası Nikkei 225 endeksi yılın ilk yarısında yüzde 6,3'lük artışla 21.275,92 puandan kapanırken, dolar/yen paritesi yüzde 1,6 değer kaybederek yıla başladığı 109,6 seviyelerinden haziran sonu itibarıyla 107,9'a geriledi.
Hindistan'da Sensex endeksi ise uzun bir seçim maratonunun yaşandığı ilk yarıda yüzde 9,2 artarak 39.394,64 puan oldu. Türkiye'de ise atlatılan uzun seçim süreci ve döviz kurundaki volatiliteye rağmen, Borsa İstanbul'da BIST 100 endeksi yılın ilk yarısını yüzde 5,7'lik artışla 94.485,32 puandan kapattı.