Güncelleme Tarihi:
"Uluslararası Adana Film Festivali Afiş Yarışması’nı ilk defa 2015 yılında Kırmızı Ödülleri gecesinde duymuştum. O yıl Kırmızı Ödülleri gecesine ajanstan arkadaşlar ile birlikte katılmıştık. Yanımda oturan reklam yazarı arkadaşıma ben seneye bu afiş yarışmasına katılacağım demiştim. Yarışmadan ilk o gece ödül töreninde haberim olmuştu.
Tasarıma başlarken festivalin varoluş amacına uygun şekilde Adana'nın kültürel değerlerini göz önünde bulundurdum. Tasarım için kritik noktalar vardır. Tasarımın gerçekleşeceği alanını net bir şekilde çizebilmek. Posterin film festivali ruhunu taşırken Adana'nın sembolü olacak fikir ve görsellikte olmasını gerektiğini düşündüm. Bu ikisi, fikri ararken benim olmazsa olmaz dediğim noktalardı. Eskizleri yaparken Adana'nın sembollerini göz önüne getirdiğimde, Çukurova (pamuk), tarihi yapılar (Taşköprü) Adana kebabı gibi semboller çok fazlaydı. İlk ikisi Adana için çok güçlü olduğunu düşündüğüm ilk akla gelen sembollerdi. İki hafta köprü ve pamuk üzerine düşündüğüm eskizler yaptım. Ama olmadı. Sürekli festival ruhuyla bağlantısının yetersiz olduğunu hissediyordum. Hepsi içime sinmeyen ve sıradanlığın ötesine geçmeyen çalışmalardı. Sonra kendi kendime şöyle bir soru sordum: Adanalılar kıymayı şişe geçirip çok güzel bir kebap yapabiliyorsa ben neden festivali şişe geçirip bir afiş yapmayayım? Neden? İşte kendime sorduğum bu soru bulduğum fikri içinde taşıyordu.
Fikir kulağa çok güzel geliyordu. Ama şişe geçirmek için bana 35 mm'lik sinema filmi gerekiyordu. Her şeyin dijitalleştiği bir ortamda 35 mm'lik sinema filmi bulmak inanın hiç de kolay olmadı. Önce yurtiçindeki internet sitelerinde yazışmalardan sonuç alamayınca Avustralya'daki bir siteden filmi satın aldım. Hatta satın aldığım ürünü beklerken "üzgünüz, ürününüzün satıcısı ürünü temin edemiyor" mesajıyla karşılaşınca hayal kırıklığına uğradım. Çünkü fotoğraf çekimi için mutlaka 35 mm'lik film gerekiyordu. Ajansın bir müşterisi için çekimde olduğum bir gün çalıştığımız prodüksiyon şirketinin prodüktörüne film aradığımı ancak bulamadığımı anlattım. Çünkü artık 35 mm'lik filmleri bulmak Şam'da kaysı bulmak gibiydi. Sağ olsun duyar duymaz film için arayışa girmiş. Bana büyük bir sürpriz yaparak filmi hediye etti.
Yarışmanın katılım süresinin bitimine 12 gün kalmıştı. Hafta sonu 35 mm'lik filmleri daha önce aldığım Adana şişine sardım. Siyah film, şişe sarıldığında simsiyah ve hiçbir detayın görünmediği karanlık bir şişe dönüştü. Elimde yanmış bir Adana kebabı duruyordu. Bir yandan çalışırken bir yandan da sürekli bu durumu nasıl çözeceğimi düşündüm.
Hafta sonları çocuklarımla birlikte, onların yaratıcılıklarını keşfetmeleri için de çeşitli etkinlikler yaparız. Bunlar; kartondan kolaj çalışmaları, kozalak, yaprak, taş toplayıp bunların boyanması gibi etkinliklerdir. 10 yaşındaki oğlum Demir: "Baba bu cumartesi taş boyama yapacağız değil mi?" diye sorunca bir anda posterin rengi oluştu. "Hayır oğlum bu cumartesi taş boyama değil film boyama yapacağız" dedim. Film boyama mı?!!Çözüm, son güne çok az zaman kala gelmişti. Cumartesi günü akşama kadar bahçede oğlumla birlikte film boyadık. Filmlerin boyaması bitince artık sona içime sinen posteri görebiliyordum.
Boyama işlemi bitikten sonra cumartesi gece geç saatlere kadar kompozisyonu kurmakla uğraştım. Olabildiğince az photoshop’la uğraşıp işi sadece çekimle bitirmek için kompozisyona çok önem verdim. Sabah gün ışığından faydalanarak boyalı ve şişe geçirilmiş filmlerin fotoğrafını çektim. O kadar dijitalleşmeye alışmışız ki; posteri yaptıktan sonra arkadaşlarıma filmleri tek tek boyadığımı anlattığımda çok şaşırdıklarını söylemeliyim.
İki aşama işin sonucunu direkt olarak etkiledi. Birincisi Adana film festivalinin en iyi şekilde yansıtacak ana fikri. İkincisi sinema ve festival birlikteliği yansıtacak şekilde renkliliğin getirdiği pozitif enerjiyle birleşimi sonucunda ironik bir festival posteri ortaya çıkması.
Genel olarak tasarım yarışmalarında, değerlendirmede sadece fikir değil fikrin nasıl hayata geçirildiğine de önem verildiğini düşünüyorum. Yani çok iyi fikriniz olabilir. Ama fikri yeni ve yukarıya taşıyan bir şekilde görselleştiremediğiniz zaman, fikir ne kadar iyi olursa olsun yeterince anlaşılmama riskini taşıyor. Etkileyiciliğinden hep bir şeyler kaybediyor. Tasarımın diğer bir yönü de ikonik olmasıydı. Çok güçlü ikon yaratırsanız bu tasarımın büyük bölümünü çözmüşsünüzdür demektir.
Artık yaşadığımız dünya ikonlar dünyası değil mi?"