Ben de isterim

Güncelleme Tarihi:

Ben de isterim
Oluşturulma Tarihi: Ocak 04, 1999 00:00

Haberin Devamı

Türkiye'nin son günlerde sık sık duymaya başladığı bir kelime var, ‘‘Kalite’’. İş hayatından televizyon reklamlarına, eğitimden Sanayi Bakanlığı'na kadar birçok alana sızmayı başaran bu kelime aslında Türkiye'nin yeni, dünyanın ise 2. Dünya Savaşı'nda keşfettiği bir kavram. Türkiye'ye ‘‘kalite’’ parkuruna ilk adım atışı ise yabancı ortaklı şirketlerin Türkiye içinde yapmaya başladıkları yatırımlara kadar uzanıyor. Dünya pazarlarının rekabetçi ortamında başarı kazanmak için sıklıkla telaffuz edilmeye başlanan bu kelime, biraz da Gümrük Birliği'nin zorlaması. ‘‘Ülkemize ithal edeceğiniz malların belli bir kalite ve standartta olması gerek’’ diyen

Avrupa ve Amerikalılara mahçup olmamak için alınmış bir önlem. Ancak önceleri dünya kurallarına ‘‘zorunlu uyum’’ olarak başlayan bu akımın kısa süre içinde işleri oldukça düzene soktuğunun gözlemlenmesi ve Türklerin ‘‘Bizim neyimiz eksik, biz de kalite isteriz’’ tutumu, ülkeyi topyekün kalite kulvarına sokuyor. Bu sene içinde ilk defa düzenlenen Kamu Alanında Ulusal Kalite Kongresi, Türkiye'nin Beko Ticaret ile kazandığı Avrupa Kalite Yönetimi Vakfı Büyük Ödülü, 7'inci Ulusal Kalite Kongresi'nin düzenlenmesi ve kalite oskarlarının verilmesi, hep bu toplu harekete birer örnek olarak ortaya çıkıyor. Çünkü artık ‘‘Türkiye kalite istiyor.’’

Japonya'dan başlayarak Avrupa ve Amerika'yı saran topyekün kalite anlayışı, Türkiye'de zorlukla yol alıyor. ‘‘Bunun sebebi insanların hala kalitenin bir hak mı yoksa, ayrıcalık mı olduğuna karar verememesi’’ diyor, Academy International Eğitim ve Danışmanlık'tan Murat Toktamışoğlu.

Başka bir deyişle ülkenin belli kesimlerinde yaşayan insanlar, kalitenin sadece elinde belli bir ekonomik gücü tutan kesimin sahip olabileceği bir lüks ya da teknikler bütününden oluşan bir yönetim modeli olduğuna inanıyor.

Haksız da değiller. Çünkü genellikle, ‘‘kalite’’ halka ‘‘Nitelikli insanların ulaşabileceği bir nokta’’ olarak lanse ediliyor. İyi eğitim, iyi giyim, iyi yemek ve tabii tüm bunlar için iyi para... Yani hakkı sayılır bir maddi gücün satın alabildiği bir hayat tarzı...

MADDİYATA BAĞLI DEĞİL

Ancak kalite düşünülenin tam aksine sadece maddiyata bağlı değil. Tam tersine insanların kendilerini aşmaları ile ilgili bir bilinç, bir felsefe. Ya da sözlükte yer aldığı gibi ‘‘Bir şeyin iyi veya kötü olma özelliği.’’ Başka bir deyişle kalite, insanın kendini devamlı geliştirerek aşması, hatta zoru seçerek hayat boyu eğitimi kabul etmesi.

Hayat boyu kalite bilincini taşımak ise insanda doğuştan varolan bir dürtü değil. Kalite'nin insana öğretilmesi gerekiyor. İyi ama ne zaman?

Sağlıklı bir toplumda kalitenin çocuk yaşta insana enjekte edilmesinden yana Toktamışoğlu. ‘‘Bu iş ailede başlar. Bu bilinci, yani analitik düşünme yetisini, verilere dayanarak doğruyu bulma kabiliyetini çocuğa öğretecek olan ailenin eğitimi ise okulda’’ diyen Toktamışoğlu, çocuklarda kalite bilincinin oluşturulmasının geleceğe yapılacak çok önemli bir yatırım olduğunun da altını çiziyor.

İlk kalite tohumlarının aile içinde atıldığı bir gerçek ancak sosyal ilişkilerin yapılanmaya başladığı okul çağları sağlıklı, bilinçli ve kaliteli bir toplumun yaratılabileceği neredeyse tek fabrika gibi. Bu fabrikada işler tavsadığı takdirde, toplum adına yapılan tüm atılımların temelsiz kalacağı ve kısa sürede balon gibi söneceği ise kesin. İşte bu noktada kalite adına önemli çalışmaları olmuş eğitmen ve danışmanlar, devletin işlevine dikkat çekiyor.

DEVLET OLMADAN ASLA

TAİ İnsan Kaynakları Müdiresi Özden Aslan, kalite için atılacak adımların başında devletin hemen ardında da tüm bireylerin yeralması gerektiğine inanan bir isim. Kalite kelimesinin sadece kavramda, iş yerlerinde ya da ödüllerde kalmasını engelleyecek olanların Türkiye içinde devlet ya da sivil toplum içinde yer alan herkesin işi olduğunun altını çizen Aslan, bunun için de istikrarın şart olduğuna değiniyor. ‘‘Kalite için takım çalışması gerekir. Bu herkese yüklenmesi gereken bir sorumluluk. Devlet, medya, iş adamları ve bireylerin tümü bu işten sorumlu. Bu aynı bir zincirleme reaksiyon gibi’’ diyen Aslan, böylece Türkiye'nin daha çabuk ilerleme kaydedebileceğini vurguluyor.

Ve ekliyor: ‘‘Kalite alanında bir uyanış olduğuna inanıyorum ancak, çalışmalar daha planlı ve programlı yapılırsa Türkiye'nin uluslararası platformda insan hakları gibi birçok sorunu aşmasının ve ekonomik güç kazanmasının tek ve en etkili yolu bulunmuş olacak.’’

Aslında, Türkiye için neredeyse ütopik gözüyle bakılan ‘‘kaliteli hayat’’ gerçekten de ciddi kazançları beraberinde getiriyor. Murat Toktamışoğlu, kalite anlayışı üzerine kurulu bir şirket yönetiminin belli bir süre sonra ‘‘zaman, işgücü, verimlilik’’ alanlarında kara geçtiğini aynı gerçeğin ülkenin tümü için geçerli olabileceğini belirtiyor.

Eğer bir şirket, toplam kalite sayesinde zamandan kar ediyor, elemanlarına huzurlu bir ortam sağlayarak yüksek verim elde ediyor dolayısıyla da yüksek işgücü elde edebiliyorsa; ülke çapında bir kalite atağının sağlayacağı avantajlar düşgücünü zorlayabilir.

SİVİL TOPLUM İSTEKLİ

Aslında böyle bir atak kısa süre önce sivil toplum kuruluşu Kalite Derneği (Kal-Der)'in çabalarıyla start aldı.

‘‘Ulusal Kalite Hareketi’’ (UKH) adıyla anılacak bu hareketin amacı ise Ankara Kal-Der Başkanı Azmi Kişnişçi'in ifade ettiği gibi ‘‘Bireyler yaşam koşullarını sorgulayıp geliştirmeye çalışmaları ve ülkenin her yerinde ortak bir sorumluluk duygusu yaratarak, Türkiye'de yaşanan gündelik yaşamının her alanında kaliteyi bulmayı sağlamak.’’

Bu faaliyet için tüm toplumun, maddi ya da manevi sponsorluğunu bekleyen Kal-Der'in hedefi ise 2000 yılına kadar bin kuruluşun ‘‘özdeğerlendirme’’ uygulamaya başlamış olması. Konu ile ilgili olarak, öncelikle, kurum ve kuruluşlara doğrudan değerlendirme ve danışmanlık hizmeti verecek olan danışmanları eğitime tabii tutacak olan KalDer, bundan başka kurum eğitim ihtiyaçlarını da karşılayacak.

Aslında, dünyada kaliteyi bir yönetim biçimi, politika olarak kabul etmiş ve bunda da çok başarılı olmuş ülkelere rastlamak mümkün. Örneğin, Kanada'da İnsan Kaynakları Bakanlığı bulunuyor. Bu bakanlık ülke içindeki tüm iş yerlerinde yapılan işlerin kalitesini kontrol ettiği gibi gerekli gördüğü eğitimlerin kuruluşlara ve toplumun tümüne verilmesine de önayak oluyor. Murat Toktamışoğlu'nun da belirttiği gibi, Türkiye'de de kalite bilinci yaratılır ve devlet yönetimine yansırsa, Türkiye'nin gelecekte çıkabileceği bir düzlük var.

Herşeyin yolunda gidip gitmeyeceği endişesine ise Avrupa Kalite Yönetim Vakfı (EFQM) Yönetim Kurulu üyesi Alain De Dommartin cevap veriyor: ‘‘Kalite konusunda bazı ülkelerde büyük bir dinamizm görülüyor. Türkiye ise bu ülkelerin başında geliyor.’’

DAHA KALİTELİ TSK

Cumhurbaşkanlığı ve TBMM Muhafız Alayı

1'inci, 2'inci ve 3'üncü Hava İkmal Bakım Merkezi Komutanlığı

Ankara 600 Yataklı Mevki Asker Hastanesi

Gülhane Askeri Tıp Akademileri

Kara Kuvvetleri Komutanlığı Lojistik Komutanlığı Ordudonatım 4'üncü Kademe Komutanlığı

Kara Kuvvetleri Komutanlığı Çok Programlı Astsubay Hazırlama Okul Komutanlığı

Ege Ordu Komutanlığı İzmir Orduevleri Müdürlüğü

Işıklar Askeri Lisesi

Kuleli Askeri Lisesi

Maltepe Askeri Lisesi

Mızıka Astsubay Hazırlama ve Sınıf Okulu



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!