Güncelleme Tarihi:
Bezmialem Vakıf Üniversitesi'nin Beykoz Yaşam Bilimleri ve Biyoteknoloji Enstitüsü açılış törenine katılan Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın vizyonu sayesinde kurulan bu Enstitü'nün, sağlık teknolojileri alanında ülkeyi en üst seviyelere taşıyacak bir merkez olacağını söyledi.
Varank, orta vadede 100 kişilik bir akademik kadro ve gelişmiş 10 laboratuvarı hedefleyen bu Enstitü'nün, dünyanın saygın üniversitelerinden araştırmacıları ülkeye kazandırmayı amaçladığını aktararak, "Bir manada bu mekan tersine beyin göçüne ev sahipliği yapacak da diyebiliriz. Biliyorsunuz pek çok ülke sağlıkta biyoteknolojiyi stratejik alan olarak belirleyip bu alandaki yatırımlarını yoğunlaştırmaya başladı." diye konuştu.
ABD, Singapur, Almanya ve Güney Kore gibi ülkelerin yaşam bilimleri ve biyoteknoloji kümelenmelerini öncelikli olarak desteklediklerini vurgulayan Varank, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Biyoteknoloji sektörü, geçen sene global Ar-Ge harcamalarından yüzde 13’lük pay alarak, en çok harcama yapılan teknoloji alanlarından biri oldu. Küresel ilaç pazarında da biyoteknolojik ilaçların payı giderek artıyor. 2018’de yüzde 28 olan bu oranın, gelecekte yüzde 32’ye çıkması öngörüyoruz. Dünyadaki eğilime benzer bir artışın ülkemizde de gerçekleşmesini bekliyoruz. Dolayısıyla bu alanda katma değerli ürünlerin geliştirilmesi ve ihraç edilmesi için yaşam bilimleri ve biyoteknoloji çalışmalarında aktif bir oyuncu olmak durumundayız.
Bu noktada ilgili kamu kuruluşları, üniversiteler ve özel sektörün de dâhil olduğu bütüncül bir yaklaşıma sahibiz. Biliyorsunuz sağlık endüstrileri alanında teknolojinin geliştirilmesi, yatırım, üretim, ve ihracatın arttırılması için Sağlık Endüstrileri Yönlendirme Komitesi kuruldu. Mevcut durumda Komite; yerli plazma ve aşıların üretilmesi, tıbbi görüntüleme cihazları ve biyoteknolojik ilaçların geliştirilmesi konularına ağırlık vermiş durumda."
"ÇALIŞMALAR, 20-30 YIL SONRASININ TEKNOLOJİLERİNİ DE İNŞA EDECEK"
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Varank, ilaç sektörünü, ülkede desteklenmesi gereken temel sektörlerden biri olarak değerlendirdiklerini belirterek, Teknoloji Odaklı Sanayi Hamlesi programının ilk çağrısına ekim ayında çıktıklarını anımsattı.
Bu programla yüksek katma değerli ürünlerin yerli imkân ve kabiliyetlerle üretimini amaçladıklarını, bunun için ilacın da dâhil olduğu odak sektörlerdeki öncelikli ürünleri destekleyeceklerini vurgulayan Varank, destek aşamasında; Ar-Ge, yatırım, pazarlama ve ihracat süreçlerini uçtan uca yöneteceklerini anlattı.
Varank, bu programın bir diğer farklılaştırıcı özelliğinin de alıcıyla üreticiyi buluşturmak olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
"Programla destekleyeceğimiz yatırımlar, stratejik ya da proje bazlı yatırım teşviklerimizden faydalanacak. Kamunun alıcı olduğu projelerde alım garantisi mekanizmasını çalıştırabileceğiz. Böylelikle üretimde dışa bağımlılığı azaltıp küresel rekabette elimizi güçlendireceğiz. Biliyorsunuz ki küresel rekabette üst sıralara çıkmanın temel koşulu, teknolojiyi üretmekten geçiyor. Teknoloji üretmek içinse; nitelikli insan kaynağı, girişimcilik ruhu ve güçlü bir Ar-Ge ekosistemine ihtiyaç var.
İşte biz Milli Teknoloji Hamlesiyle; kritik teknolojilerde atılım sağlayıp, ekonomik ve teknolojik bağımsızlığımızı güçlendirmek istiyoruz. 2023 Sanayi ve Teknoloji Stratejimizde de bizi bu hedeflere ulaştıracak detaylı politikaları belirledik. Bu kapsamda; Yüksek Teknoloji ve İnovasyon, Dijital Dönüşüm, Girişimcilik, Beşeri Sermaye ve Altyapı başlıklarında politikaları hayata geçireceğiz."
Enstitü'nün stratejide de yer alan, nitelikli insan kaynağıyla kritik teknolojilerde rekabet önceliğini birebir karşıladığına işaret eden Varank, burada yapılacak çalışmaların; biyoteknoloji alanında yetkinlikleri artırmanın yanı sıra 20-30 yıl sonrasının teknolojilerini de inşa edeceğini anlattı.
Varank, şu bilgileri verdi:
"Beni oldukça umutlandıran somut bir örnek vereyim. Her ne kadar resmi açılışı bugün yapıyor olsak da Enstitümüzde akademik çalışmalar şimdiden başlamış durumda. Ülkemizin ilk endüstriyel enzimi başarıyla üretildi. Serdar Uysal Hocamızın üstün gayretleriyle üretilen bu enzim sayesinde, yıllık 150 milyon dolarlık ithalatın önüne geçilecek. Yurt içi enzim pazarının büyüklüğü yaklaşık 300 milyon dolar. 5 büyük şirketin domine ettiği küresel pazar ise 8 milyar dolara ulaşmış durumda. Bu işin taşıdığı katma değer boyutu gerçekten çok önemli. Ülkemizin kilogram başına ihracat ortalaması 1 buçuk dolarken, ürettiğimiz enziminin niteliğine göre bu rakam 20 ila 100 dolar arasında değişiyor. Yine bu Enstitüde üretilen enzimlerin ithalat girdi maliyeti de sıfır. İşte yüksek katma değerli üretim dediğimiz şey bu. Ürüne kattığınız değer arttıkça; daha rekabetçi, daha vazgeçilmez ve daha zengin oluyorsunuz."
Katma değeri artırmanın; Ar-Ge’ye yatırım yapmakla, yenilikçi fikirlerin peşinden koşmakla ve bu fikirleri rekabetçi somut ürünlere dönüştürmekle mümkün olduğuna işaret eden Varank, "Üniversiteler, enstitüler ve araştırma merkezleri ise bu dönüşümü yönlendirebilecek ana aktörler. 2023 Sanayi ve Teknoloji Stratejimizde de vurguladığımız üzere, üretimde yüksek katma değer öncülüğünde yapısal bir dönüşümü hedefliyoruz. Bunu hep beraber başaracağız." şeklinde konuştu.
"PROJELERE 13 MİLYON LİRA KAYNAK AKTARDIK"
Bakan Varank, Bezmialem Üniversitesi'nin Ar-Ge altyapısının güçlendirilmesinde, Bakanlığın desteklerinin de önemli katkıları olduğunu belirterek, TÜBİTAK programları aracılığıyla 30’a yakın projeyi destekleyerek, bu projelere 13 milyon lira kaynak aktardıklarını anlattı.
Okuldaki 28 akademisyenin TÜBİTAK Bilim İnsanı Destekleme Programından faydalandığına işaret eden Varank, şu değerlendirmelerde bulundu:
"İstanbul Kalkınma Ajansı, 3 farklı projeye katkıda bulundu. Beykoz Yaşam Bilimleri Ve Biyoteknoloji Enstitüsü yeni başladığımız Lider Araştırmacılar Programından da faydalanacak. Ülkemizi yüksek nitelikli işgücü açısından bir çekim merkezi haline getirip, yetenek havuzumuzu çeşitlendirmeyi amaçladığımız bu programa; dünyanın en iyi üniversitelerinde ve araştırma merkezlerinde çalışan Türk ve yabancı akademisyenler başvurdu. İlk çağrımızda 98’i Türk, 29’u yabancı olmak üzere 127 üst düzey araştırmacı programdan faydalanmaya hak kazandı. Medikal ve biyoinformatik alanında uzman olan Singapurlu araştırmacı Muhammed Asif Khan da bu program kapsamında ülkemize gelerek Enstitümüzde görev yapacak. Enstitünün, Araştırma Altyapısı olmak gibi bir talebi var. TÜBİTAK’a başvuru yaptığınızı biliyorum. Önümüzdeki günlerde TÜBİTAK panel heyeti Enstitüyü ziyaret edecek."
Varank, ilaç araştırmaları ve biyomedikal cihaz teknolojilerinde yerli ürün geliştirmeyi oldukça önemsediklerini belirterek, "Bu noktada başarılı olmanın sırrı; odaklı ve sürdürülebilir Ar-Ge çalışmalarından geçiyor. Küresel yarışta bizi ileriye taşıyacak, akademik ve özel sektör girişimlerinin yanında olmaya devam edeceğiz. Ak Parti hükümetlerinin hayata geçirdiği Ar-Ge ve reform paketleriyle güçlü bir teknoloji geliştirme altyapısı inşa ettik. 200’ü aşkın üniversite, bin 500’ün üzerinde Ar-Ge ve Tasarım Merkezi, 84 Teknoloji Geliştirme Bölgesi ve 112 bin araştırmacı bu güçlü altyapının temel aktörleri." ifadelerini kullandı.
"TÜBİTAK'I BÖYLE ASILSIZ İTHAMLARLA KARALAMAK KİMSEYE FAYDA VERMEZ"
Mustafa Varank, Teknoparklarda 5 bin 500’den fazla firmanın faaliyet gösterdiğini belirterek, "Burada yeri gelmişken bir hususun altını çizmek istiyorum. Biliyorsunuz geçtiğimiz hafta İstanbul’da yaşadığımız deprem yürekleri ağzımıza getirdi. Deprem sonrasında kamuoyunda, deprem çalışmaları hakkında haklı bir hassasiyet oluştu." diye konuştu.
Bazı yayın organlarındaki yorumcuların, TÜBİTAK’ı töhmet altında bırakan ve deprem çalışmaları alanında güvensizlik oluşturabilecek ifadelerde bulunduğunu aktaran Varank, şunları söyledi:
"Hatta tartışmalar öyle bir noktaya geldi ki, 1,5 milyon avroluk farklı bir gözlem istasyonu daha kurulmuş olsa depremle ilgili her husus çözülecekmiş gibi bir algı oluşturuldu. Aslında TÜBİTAK konuya ilişkin basın açıklamasını yaptı. Ama buradan da tekrarlamak istiyorum. Bilim insanlarımızın deprem ve sismografi alanındaki projelerini TÜBİTAK aracılığıyla destekliyoruz. Bu kapsamda; 1999’a kadar deprem araştırmalarıyla ilgili sadece 45 proje destek görmüşken, son 17 senede 217 projeyi destekledik. 2006-2019 yıllarında onaylanan projelere yaklaşık 110 milyon lira katkı sağladık.
Marmara Bölgesi özelinde yürütülen TÜBİTAK proje bütçelerinin yüzde 38’ini de İstanbul Teknik Üniversitesi aldı. Deprem araştırmaları konusunda, mülga DPT ve Kalkınma Bakanlığı 29 farklı proje ve altyapı yatırımı için 200 milyon liranın üzerinde ödenek sağladı. Hal böyleyken, dile getirilen iddialar bizleri büyük bir üzüntüye boğdu. Türkiye’de her türlü Ar-Ge faaliyetine milyarlarca lira kaynak aktaran 56 yıllık ulusal araştırma kuruluşumuzu böyle asılsız ithamlarla karalamak kimseye fayda vermez."
Bakan Varank, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın liderliğinde 17 senede bilime ve araştırmaya büyük önem verdiklerini vurgulayarak, "Bu samimi çabalarımızın karşılığını işte bugün açılışını yaptığımız enstitülerde görüyoruz. Ekosistemin gelişimi için imkanlarımızı seferber etmiş durumdayız. Bugün burada bulunmamıza vesile olan Yaşam Bilimleri ve Biyoteknoloji Enstitüsünün ülkemizin yüz akı kurumlarından biri olacağına tüm kalbimle inanıyorum." diyerek sözlerini tamamladı.
Bu arada, Bakan Varank açılış töreni konuşmalarından önce, Beykoz Yaşam Bilimleri ve Biyoteknoloji Enstitüsü açılış töreni kurdelesini kesti. Burada Varank, "İnşallah bu merkezde geleceğin teknolojileri üzerinde çok önemli çalışmalar gerçekleştirilecek." diye konuştu.