Güncelleme Tarihi:
Hüseyin Koyuncuoğlu / hurriyet.com.tr
Avrupa ve ABD başta olmak üzere 25 ülkeye yaptığı ihracat ile dokuduğu kumaşları dünya tekstil devlerine satan Bilici ailesinin şirketlerinin başında ailenin 2. kuşak yöneticisi olan eski Milletvekili Mehmet Ali Bilici bulunuyor.
Ancak Mehmet Ali Bilici’nin aile şirketlerinin başına geçmesi hiç de kolay olmamış. Baba Arif Bilici bugün şirketin başında bulunan oğlu Mehmet Ali Bilici’nin hem en büyük destekçisi hem de en büyük rakibi olmuş. Üstelik aynı evde yaşayan baba ve oğul Bilici sahip oldukları iki şirket ile birbirlerinden iş kapma yarışına bile girişmişler. Babasının her zaman kendi başarısından onurlandığını söyleyen oğul Bilici o dönemleri şu cümlelerle özetliyor:
"İş kuracağım dediğimde bana bir kuruş dahi destek olmadı. Sıkışıp da borç istediğimde babamın şirketinden faizle para aldığımı bile hatırlıyorum. Ama ben başardıkça babam hep benimle gurur duydu. O bana bu işi o şekilde öğretti."
Bugün halka açılma yolunda sona gelen Bilici Yatırım’ın Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ali Bilici, aile şirketlerini ve iş hayatının başında babasıyla yaşadığı rekabeti hurriyet.com.tr'ye anlattı.
Bilici Ailesi ilk yatırımlarına ne zaman başlamış?
Şirketin ilk kurucusu 1950 öncesi büyük amcamız Süleyman Bilici’dir. Kendisi manifaturacıydı. Manifaturacılığın yanında yöremizin en önemli ürünü pamuk ticaretine başlayarak bugünkü şirketimizin ilk temellerini atmış.
Amcam genç yaşta rahmetli olunca babam 23 yaşında, küçük kardeşiyle birlikte şirketin başına geçiyor. Babam işin başına geçer geçmez 1952 yılından sonra pamuk ticaretine daha fazla ağırlık veriyor.
İlk başlarda fabrika kiralayarak fason üretim yaparlarken, giderek büyüyen işlerin ardından babam ve amcam 1962 yılında ilk çırçır fabrikasını kuruyorlar. O zamanlar iplik fabrikaları olmadığı için üretilen bütün pamuk ihraç ediliyordu. Yıllar geçtikçe pamuk üretimi azalınca, çırçır fabrikaları üretecek pamuk bulmakta zorlanmaya başlamış.
1990’LI YILLAR ATAK YILIMIZ OLDU
1990’lı yıllarda pamuğun geleceği olmadığını görünce dışarıda fason olarak iplik üretmeye başladık. İlk olarak 1992 yılında iplik büküm tesisi kurduk. Hemen ardından 1994 yılında da dokuma tesisi kurduk. Ondan sonra ihtiyaçlarımız doğrultusunda 1994 yılında kumaş boyama fabrikasını kurduk. Grubumuz adına 1990’lı yıllar bizim için atak yılı oldu.
Kendi markanızı ne zaman yarattınız?
Malı pazarlama konusunda fasonculuktan vazgeçtik ve BTD adında bir pazarlama şirketi kurarak mallarımızı BTD markasıyla bütün dünyaya satmaya başladık. Bizim için en büyük atılım bu oldu. Mango, Marks&Spencer, Zara, Banana gibi sayılı markalara üretim yapmaya başladık. İhracatımızın birçoğunu Avrupa’ya ve ABD’ye ihraç etmeye başladık.
Peki şirkette siz ne zaman aktif olarak rol almaya başladınız?
Ben ticaret hayatıma babam ve amcamın yanında sadece pamuk ticareti yaptığımız yıllarda başladım. Ben, babamın şirketinde ailenin büyük oğlu olarak, işlerin işleyişinde çok aktif bir şekilde rol alıyordum. Şirkette babam ve amcam patronken, çiftçilerden pamuğu ben topluyordum. 1982 yılında onların yanından ayrılarak kendi yatırımlarımı yapmaya karar verdim.
Babanızın ayrılma isteğinize tepkisi ne oldu?
Babam ayrılma isteğimi duyunca önce ne iş yapacağımı sonra da param olup olmadığını sordu. Ben ‘param yok ama itibarım var’ dediğimde bana çok güldüğünü hatırlıyorum. Sonuçta babam bana kendi işimi kurmak için bir kuruş bile para vermedi. Ben de annemin desteği ile 1982 yılında bir arkadaşımla ortak çırçır fabrikası kiraladım.
Babamların işlerini yürüttüğü zamanlarda babamlar çiftçilerle hiç muhatap olmazlardı. Bütün diyalogları ben kurar, bütün çiftçilerle ben konuşur ürünü alırdım. Onların bütün sorunlarını dinler destek verirdim. Ailemizin itibarlı tüccar olması ve çiftçilerle olan ilişkilerim sayesinde kendi işimi kurduktan sonra mal bulmakta fazla zorlanmadım. Zaten kendi işimi kurduğum ilk dönemde amacım para kazanmak değildi. Piyasadaki itibarımı güvenirliliğimi artırmak istiyordum. O yüzden hep çiftçiye parasını gününde ödedim ve mağdur etmedim.
Babanız kendi çabalarınızla başarılı olduğunuzda tepkisi ne oldu?
Ben bir şeyleri başardıkça o da mutlu oluyordu. Ama ben başardıkça babamın mal aldığı bütün çiftçiler ürünlerini bana getirmeye başladı. Ve babam benim fabrikam ile rekabet etmeye başladı.
BABAMI ANNEME ŞİKAYET EDERDİM
Artık rekabet öyle bir boyut kazanmıştı ki, benim 10 lira verdiğim çiftçiye babam 11 lira vermeye başladı. Bekar olduğum için ailemle yaşıyordum. Bazen akşamları anneme “babam benim malımı aldı diye” şikayet ettiğimi hatırlıyorum. Çiftçileri daha fazla vererek etkilemeye çalışırdı. Hatta bir ihalede babam ihalelere gitmediği halde benim katıldığım bir ihaleye bizzat gelerek kazanacağım ihalede sürekli fiyat yükseltmişti.
BABAMIN BU DAVRANIŞI BANA ÇOK ŞEY ÖĞRETTİ
Bütün bunlar olurken babam aldığı arazileri apartman dairelerini benim üzerime yapmaya da devam ediyordu. Baba oğul ilişkisinin babam için ticarette hiçbir zaman yeri yoktu. Çok sıkıştığım bir dönemde babamdan aldığım 5 milyon lirayı birkaç hafta sonra ödemeye gittiğimde muhasebecisinin benden faiz talep ettiğini bile hatırlıyorum.
Ama neticesinde babam bu şekilde davranarak bana ticareti, iş yapmayı ve nasıl davranılması gerektiğini yaşatarak öğretti.
Sonra babanızla şirketlerinizi birleştirdiniz mi?
Sonrasında hep ilgi alanım olan siyasete başladım ve var olan işlerimi de aileme devrettim.
Şu anda kaç ülkeye ihracat yapıyorsunuz?
Üretimimizin yüzde 80’inini başta Avrupa ve ABD olmak üzere 25 ülkeye ihracat yapıyoruz.
Size daha yakın coğrafya olan Ortadoğu ve Türki Cumhuriyetlere olan ihracatınız ne durumda?
Bize yakın olmasına karşın bu bölgelere olan ihracatımız çok sınırlı. Biz daha çok İtalya, Fransa, ABD gibi moda devi ülkelere yapıyoruz. Bu sebeple de son dönemde yaşanan Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerindeki krizden hiç etkilenmedik diyebilirim.
Bugünlere gelmenizde en önemli etken nedir?
Biz köklü bir aile olmamıza rağmen hemen büyük yatırımlara yönelmedik. Fabrika yapacağımızı zaman bu fabrika üretim yapmazsa batarsa ‘borcumuzu nasıl öderiz’in hesabını en başta yapardık. Bu ihtimali göz önünde bulundurup bir karşılık ayırmadan hiçbir zaman yatırım yapmadık. Kalkınma sürecinde yavaş kalmış olabiliriz ama sağlam bir şekilde büyüdük.
Sırasıyla pamuk, iplik, dokuma ve kumaş boyama işine girmişsiniz. Sırada konfeksiyonculuk mu var?
Hayır, dikim işine girmeyi düşünmüyoruz. Konfeksiyon işi biraz daha farklı, sonrasında markalaşmak gerekiyor. O yatırım zaman ve ayrı bir konsantrasyon gerektiriyor. Biz tekstilde var olduğumuz alanlarda kapasitemizi artırmak istiyoruz. Bu doğrultuda iplik ihtiyacımızı karşılamak için Osmaniye’de yeni bir iplik fabrikası kurduk.
Bütün tesisleriniz Adana’da mı? Başka şehirlerde yatırım yapmayı düşünmüyor musunuz?
Faaliyetteki bütün tesislerimiz Adana ve Osmaniye’de. Yatırımlar anlamında genellikle Çukurova bölgesini düşünüyoruz. Burası bizim bildiğimiz bir bölge, bu yörenin insanıyız. Şimdilik başka şehirlere yatırım yapmayı düşünmüyoruz.
Tekstil sektöründe bazı şirketler ucuz işgücü, teşvikler nedeniyle Uzakdoğu ve Türki Cumhuriyetlerde üretim yapıyor? Sizin böyle bir düşünceniz yok mu?
Öncelikli olarak Türkiye’deki teşvikleri değerlendirmek istiyoruz. Hem işgücü hem de enerji teşvikleri ile Osmaniye’de bir fabrika açtık. Bizim önceliğimiz kendi yöremiz. Bizden sonraki nesil ne düşünür onu bilemem ama biz şimdilik yurtdışına yatırım yapmayı düşünmüyoruz.
Ayrıca o bölgelerde işçilik ucuz ama kalite çok düşük. Çalışanlar 3 gün geliyor 5 gün ortadan kayboluyor. Oralara göre Türkiye’de işçilik kalitesi ve verimlilik çok çok yüksek. Gidip de pişman olan çok yatırımcı var.
Yeni sektörlere yatırım düşünüyor musunuz?
Halka arz ettiğimiz Bilici Yatırım olarak Adana’da otel yaparak turizm işine giriyoruz. Mayıs ayı içerisinde kazı işlemlerine başlayarak 2013 başlarında otelimizi faaliyete geçirmeyi düşünüyoruz. Bununla birlikte enerji sektörünü de izliyoruz. Özellikle Ceyhan’ın ileriki yıllarda enerji üssü olacağı düşüncesiyle bu bölgedeki enerji yatırımlarından pay almak istiyoruz. Ayrıca yine Ceyhan’a yakın gelecekte bir AVM yapmayı da düşünüyoruz. Artık tekstil sektörü dışında Bilici ailesi olarak farklı sektörlerde de adımızı duyurmak istiyoruz.
Çalıştığınız markalar Türkiye’yi nasıl görüyorlar?
Türkiye’ye duyulan güven giderek artıyor. Ülkemiz kalitesini, güvenilirliliğini ispatlamış durumda. Özellikler tekstil sektöründe Uzakdoğu ülkelerine, Çin’e ve Hindistan’a göre kalitemiz çok yüksek. Tek dezavantajımız işçilik maliyetleri olsa da kalitemiz ile o açığı da kapatıyoruz. Avrupa’ya olan yakınlığımız da bizim elimizi çok kuvvetlendiriyor.
ÇİN VE HİNDİSTAN TEKSTİLDE TÜRKİYE İLE YARIŞAMAZ
Coğrafi konumumuz itibarı ile bizden siparişte bulundukları anda üretimi gerçekleştirip İspanya’ya göndermemiz 6 hafta sürüyor. Oysa Çin’den siparişlerin gemi ile gelmesi sadece 2 ayı geçiyor. Bütün bu avantajlarımız ile birlikte Çin ve Hindistan bizimle yarışamaz
Peki Sabancı ailesinin Adana’dan İstanbul’a taşınmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sabancı Ailesi hedefini büyüttüler ve bunu başardılar. Adana’da kalsalardı dünya firması olma hedeflerini bu kadar hızlı gerçekleştirmezlerdi.
Siz de İstanbul’a gitmeyi düşünüyor musunuz?
Evet bizim de böyle bir düşüncemiz var. Ne zaman olacağı henüz belli olmasa da şirket merkezini İstanbul’a götürmeyi düşünüyoruz. Hedeflerimize daha rahat ulaşabilmek adına İstanbul’a taşınmak istiyoruz. Ama taşınsak dahi yatırımlarımız yine Adana bölgesine olacak. Ama asla fabrikalarımızı taşımayı düşünmüyoruz.