Güncelleme Tarihi:
Ali Babacan, Gayrettepe’deki Point Hotel’de düzenlenen geleneksel "Bab-ı Ali Toplantılarının bu ayki konuğu oldu. Babacan, toplantıda yaptığı konuşmada, Türkiye’nin, dünyada baş gösteren 2008-2009 krizinden hızla çıkmasının en önemli sebeplerinden birinin, bankaların bünyesinin sağlam oluşundan kaynaklandığını vurguladı.
Babacan, şöyle devam etti
"Aksi halde tek bir bankada dahi olabilecek bir zafiyet bütün sisteme bir gecede sirayet edebilir. Bir gece belli başlı bir banka takasında bir zafiyete uğrasın, ertesi günü bunun 10 bankaya, 15 bankaya anında etkilerini görürsün. Dolayısıyla, birbirleriyle kenetlenmiş tek bir bankanın dahi tüm sisteme zarar verebileceği bir yapıdır bankacılık. Bu noktada çok şükür sütun sağlam ve büyümemizi finans edecek bir yapımız var. Ama ileriye doğru dikkat etmemiz gereken bir husus var. O da şu... Bankalarımız şu anda 100 liralık mevduat topladıysa, 121 liralık kredi kullandırmış durumda. Peki, bu parayı nereden buldular diyeceksiniz. Yurtdışından borçlandılar. Ve biraz da kısa vadeli borçlandılar. Bununla ilgili biz düzenlemelerimizi son 3-4 ay içerisinde yaptık. Hem bankalarının mevduata ağırlık vererek finansmanlarını sağlamalarını hem de daha uzun vadeli yurtdışına borçlanmalarını sağlayacak düzenlemeleri yaptık. Ve onlar da sonuç vermeye başladı. Dolayısıyla, bu sağlam bünyenin korunması da çok çok önemli.''
"HUKUKTAKİ TABLO BÖYLE DEVAM EDERSE..."
Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Biz ekonomi alanında ne yaparsak yapalım, Türkiye için güzel şeyler yaptığımızı iddia edersek edelim, eğer Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olmasıyla ilgili ciddi soru işaretleri oluştuysa, bu başlı başına bir problem. Bu ekonomimiz açısından da problem, demokrasimizin işleyişi açısından da problem. Demokrasi kuşkusuz yönetim şekillerinin en güzeli. Halkın kanaatlerinin, eğilimlerinin bir ülkenin nasıl yönetileceğine yansıdığı güzel bir yönetim modeli. Demokrasi hemen yanı başında sağlam bir hukuk ile ancak ayakta durabilir. Eğer bir ülkede ’Demokrasi var, ancak hukuk konusunda sorunlar var’ diyorsanız, işte o ülkede demokrasinin sıhhatli işlemesi bir süre sonra mümkün olmaz. Eğer kurallar açık değilse, kurallar şeffaf değilse, kurallara uymayanlar ile alakalı yaptırımlar yeterince güçlü değilse, eğer ülkenin yargısı iyi işlemiyorsa, burada demokrasi zaafa uğrayabilir. Ekonomi üzerindeki etkilerini zaten iş dünyamız, günlük işlerde gayet güzel bunu hissediyor. Eğer davalar çok uzun sürüyorsa, bilirkişilik müessesesi ile ilgili ciddi sıkıntılar oluştuysa, kararlar tutarlı değilse, alt mahkeme ile üst mahkeme birbirinden tamamen farklı sonuçlara varabiliyorsa, bu iş dünyası açısından ve tabii ki ekonomi açısından son derece sıkıntılı bir tablo oluşturur. Yargının, mutlaka ve mutlaka evrensel hukuk ilkeleri çerçevesinde, Anayasa, yasalar ve belki de daha önemlisi vicdan ile hareket etmesi gerekiyor. Yasaların bir dili var, bir de ruhu var. Onun için vicdan faktörü çok çok önemli. Biz evrensel hukuk normlarını baz alan bir sistem arzu ediyoruz. Anayasamızın kolay, anlaşılır, sade bir anayasa olmasını arzu ediyoruz. Yasalarımızın kısa, öz ve anlaşılır olmasını arzu ediyoruz. Bunun yanında, yargı sisteminin hem bağımsız hem tarafsız işlemesi gerektiğini söylüyoruz. Tabii kolay bir alan değil. Yargı alanında ne kadar başarılı olursak demokrasimiz o kadar güçlenecek. Yargı alanında ne kadar başarılı olursak ekonomimiz de o kadar başarılı olacak. Eğer bu zayıf tablo devam ederse de, hem demokraside hem de ekonomide görmüş olduğumuz bu tabloyu bile mumla arar duruma geliriz. Bu kadar önemli. Su ve ekmek nasıl ihtiyaç ise, eğer refah diyorsak, demokrasi diyorsak, hukuk da aynen öyle bir ihtiyaç. Ekmek, su gibi ihtiyaç.''