Güncelleme Tarihi:
Raiser, Avrupa'da uzun vadeli büyümeyi inceleyen bu raporun, son yirmi yıllık dönem üzerinde özellikle durarak, gelecek on yıllarda zenginliğin devam ettirilmesi için nelerin yapılması gerektiğini ortaya koyduğunu söyledi.
Raporda, Avrupa büyüme modelinin altı temel bileşeninin değerlendirildiğini, bunların, ticaret, finans, işletme, yenilikçilik,işgücü ve kamu olduğunu ifade eden Raiser, “Avrupa'da çoğu ülke finans ve ticaret konusunda iyi, çoğu ülke işletme yenilikçilik konusunda iyi, ancak işgücü ve kamu sektörü bakımından iyi olan ülke sayısı çok az. Dolayısıyla Avrupa'nın kamu sektörünün ve işgücü piyasalarının daha iyi işlemesi için bir çok değişiklik yapması işletmelerde yenilikçiliği ve üretkenlik artışını geliştirmesi için daha az değişiklik yapması, finans ve ticaret alanlarında reform için daha az değişiklik yapması gerekiyor. Üretimin durması nüfusların azalması ve sürdürülebilir mali dengesizlikler birçok değişikliği acil hale getirmiştir” diye konuştu.
Raiser, raporda, Avrupa'nın büyüme modelinin yeniden canlandırılması için üç ayrı tavsiyede bulunduğunu ifade ederek, bu tavsiyeleri, “daha yoksul ülkelerin yüksek gelirli ekonomiler haline gelmesine olanak tanıyan yakınsama makinesinin yeniden çalıştırılması”, “dünya nüfusunun onda birini barındıran kıtanın küresel ekonomik çıktının üçte birine sahip olmasını sağlayan, 'Avrupa Markası'nın yeniden oluşturulması” ve “dünyanın en yüksek yaşam kalitesine sahip bölgesi olarak 'yaşam tarzı süper gücü' konumunu sürdürebilmesi için neler yapılması gerektiğinin yeniden değerlendirilmesi” olarak sıraladı.
Raiser, Avrupa ile daha yakın entegrasyonun aslında Türkiye'nin dünyanın ilk 10 ekonomisinden biri olma arzusu ile de örtüştüğünü dile getirerek, birkaç yıl önce kendilerinin AB'nin büyüme modeline ilişkin şüphelerini dile getirdiklerini kaydetti.
“Avrupa'nın en güzel günleri artık geçmişte kaldı” diyen Raiser, gelecekte ekonomik anlamda Asya kıtasının ve Doğunun daha etkin rol oynayacağını sözlerine ekledi.
BÜYÜME MODELİNDE DEĞİŞİKLİKLERE İHTİYACIMIZ VAR
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Üyesi ve Ekonomik ve Mali İşler Komisyonu Başkanı Tayfun Bayazıt, “Küresel finansal sistem içerisinde, dış faktörleri de dikkate alan güçlü bir büyüme modeli geliştirmek için mevcut model üzerinde değişikliklere ihtiyacımızın olduğu açık” dedi.
Bayazıt, Koç Üniversitesi, TÜSİAD Ekonomik Araştırma Forumu (EAF) ve Dünya Bankasınca düzenlenen, “Büyümenin Altın Kuralı: Avrupa Ekonomik Modeli'ne Görkeminin Yeniden Kazandırılması” başlıklı konferansta, krizin başladığı andan itibaren alınan tüm önlemlerin krizin etkilerini tamamen ortadan kaldırmaya yetmediğini kaydetti.
İlk aşamada alınan krize müdahale önlemlerinin yeni sorunların ortaya çıkmasına bile sorun olduğunu dile getiren Bayazıt, krize müdahale için devletlerin devreye girmesi sonucunda, hane halkı ve şirket bilançolarından alınan sorunların devlet bilançolarına taşındığını anlattı.
Bayazıt, ABD ve Avro Bölgesi başta olmak üzere ortaya ciddi bir devlet borcu sorunu çıktığını ifade ederek, finansal sistem dahilinde reel sektör ve
finans sistemi arasında yaşanan güven bunalımlarının hazinelere yönelik güven bunalımlarına dönüştüğünü söyledi.
Özellikle Avrupa için devlet borcu sorunu ve toparlanma sürecindeki bozulmanın daha zorlu olduğuna değinen Bayazıt, küresel verilerin bu durumu açıkça ortaya koyduğunu belirtti.
Tayfun Bayazıt, IMF'in Dünya Ekonomik Görünüm Raporu Eylül 2011 verilerine göre, 2010 yılında yüzde 3'ü aşan bir büyüme gösteren ABD'de büyümenin 2011 ve 2012 yıllarında yüzde 1,8 oranında olacağının tahmin edildiğini bildirdi.
Buna karşılık 2010 yılında yüzde 2'ye yakın bir büyüme gösteren 27 Avrupa ülkesinin ortalama büyüme hızının 2011 yılında yüzde 1,6'ya gerileyeceğinin tahmin edildiğine işaret eden Bayazıt, söz konusu raporda, Avrupa Birliği 27 ülkesinin 2012 yılında büyümeyeceğinin, bunun yerine yüzde 0,1 oranında daralacağının öngörüldüğünü aktardı.
Bayazıt, rapora ilişkin Ocak 2012'de yapılan güncellemelerin Avrupa açısından çok daha olumsuz bir görünüm ortaya koyduğuna değinerek, Ocak 2012 güncellemesinde IMF, ABD için 2011 ve 2012'ye yönelik olarak yüzde 1,8'lik tahminini değiştirmezken, Avrupa için 2011 tahmini olan yüzde 1,6'yı koruduğunu, ancak 2012 yılı için öngörüsünü yüzde yarım daralma olarak aşağı yönde revize ettiğini anlattı.
Türkiye ekonomisinin büyümesi
Tayfun Bayazıt, Türkiye'nin küresel finansal krizden birçok gelişmekte olan piyasa ekonomilerine göre daha çok etkilense de Türkiye ekonomisinin krizden çıkış ve toparlanma süresinin görece daha hızlı ve güçlü olduğunu belirtti.
Türkiye'nin 2010 yılı son çeyreğinde büyüme hızı açısından Avrupa birincisi, 2011 yılının ilk çeyreğinde de dünya birincisi olduğunu anımsatan Bayazıt, ancak kriz sonrası tüm bu ışıltılı büyüme sürecine karşın bu tür sıralamaların hele hele üç aylık dönemler itibariyle kısa dönemli karşılaştırmaların, başarılı bir büyüme modelini basitçe ayırt etmekte yetersiz kalacağını kaydetti.
Bayazıt, IMF'nin Eylül 2011 Dünya Görünüm Raporu veri tabanının yıllık büyüme oranları açısından 2004 yılında ilk 25'e dahil olan Türkiye'nin, 2006 yılında 55'inci, 2007 yılında 117'inci, 2008 ve 2009 yıllarında ise 162'inci ve 154'üncü sıralara gerilediğine işaret ederek, krizin ardından 2010 yılında 11'inci sıraya çıkan Türkiye ekonomisinin 2011 yılında ilk 10 etrafında yer alacağını söyledi.
Bir başka deyişle istikrarsız büyüme oranlarının bu başarı öyküsünün en zayıf yanını oluşturduğuna değinen Bayazıt, bu bakış açısıyla diğer ülkelerin incelendiğinde son dönemde değer atfedilen ülkelerin bu sıralamadaki yerlerinin Türkiye kadar değişmediğini belirtti.
Bayazıt, örneğin Çin'in 2003 yılından beri hep ilk 20 ülke arasındaki yerini koruduğunu, Hindistan'ın 2003-2010 döneminde hiç 50'inci sıranın altına gerilemediğini anlattı.
Türkiye'nin yıllık büyüme sıralamalarına bakarak bir büyüme modelinin varlığını, geçerliliğini ve başarısını ortaya koymanın henüz pek mümkün gözükmediğine işaret eden Bayazıt, Türkiye'de bir büyüme anlayışının özellikle 2003'den beri mevcut olduğunu, bu büyüme anlayışının devlet eliyle değil, özel sektör girişimleri ile büyümeyi, devletin ekonomideki varlığı ve özel sektörü dışlama etkisini asgariye indirmeyi içinde barındırdığını anlattı.
Bayazıt, bu yaklaşımın ortaya koyduğu yüksek büyüme oranları açısından başarısını göz ardı etmenin mümkün olmadığına değinerek, şunları kaydetti:
“Ancak diğer taraftan istikrar sorunları ve beraberinde getirdiği cari açık problemine bağlı dur-kalk riski nedeniyle, bu büyüme yaklaşımının diğer unsurlarının dikkatle gözden geçirilmesi gerekiyor. Küresel finansal sistem içerisinde finansal sermayeyi gelişmekte olan ülkelere iten güçlerin bu ülkelerin sermaye çekme güçlerinden daha büyük olduğu bir dönemde bu dış faktörleri de dikkate alan güçlü bir büyüme modeli geliştirmek için mevcut model üzerinde değişikliklere ihtiyacımızın olduğu açık.
Kapaklarını kapatamadığımız, dışardan gelen suların debisini kontrol edemediğimiz bir havzanın sel tehlikesine uğraması, dışardan gelen kaynağın kuruması kadar önemli tehlikeler içermekte. Sürekli kuraklıkla sel arasında gidip gelen bir yönetim yaklaşımı yerine büyük ölçüde kendi kontrolümüzde su tutup su bırakabileceğimiz bir modele ihtiyacımız giderek artıyor.”