Nilgün KARATAŞ
Oluşturulma Tarihi: Şubat 19, 2002 03:02
Türkiye'yi tarihinin en derin ekonomik krizine sürükleyen olaylı Milli Güvenlik Kurulu toplantısının üzerinden bir yıl geçti.
19 Şubat 2001'de Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in Başbakan Bülent Ecevit'e Anayasa kitapçığını fırlatmasıyla fitili ateşlenen kriz, Türkiye'nin milli gelirinin 51 milyar dolar azalmasına neden oldu.
Geçen yıl 19 Şubat sabahı sıradan bir gün olarak başladı. Sabah saatlerinde Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in başkanlığında toplanan Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında yaşananların öğrenilmesine kadar Türkiye'nin gündemi, uygulamadaki ekonomik programı delmeden, kur politikasından taviz vermeden kasım krizinin yaralarını nasıl sarılacağıydı. Ancak bir anda 19 Şubat, hem siyasi hem de ekonomik olarak ‘‘eşi benzeri görülmemiş’’ bir güne dönüştü. ‘‘Anayasa'nın uçuştuğu’’ MGK toplantısının ardından Türkiye'de 2001 yılının kaderi de çizilmiş oldu ve 2001, Cumhuriyet tarihinin‘‘en derin kriz’’ yılı olarak tarihe geçti. Ekonomi yüzde 8.5 küçülürken, Türkiye'nin Gayri Safi Milli Hasılası'da bu kriz yılında 201 milyar dolardan 150 milyar dolara indi. Böylece, Sezer'in Ecevit'e fırlattığı Anayasa'nın ülkeye faturası 51 milyar dolar oldu.
Yaşanan hızlı devalüasyonun da etkisiyle enflasyon azdı, iç-dış borç yükü katmerlendi. Türk halkı, 2001 yılında yaşanan ciddi ekonomik krizin sonucu olarak, 2002 yılına da ağır bir yoksulluk ve yüksek iç-dış borç dağlarıyla girdi. IMF'den sağlanan 16 milyar dolarlık kaynakla uygulanacak 3 yıllık yeni ekonomik programa göre, Türk halkının kriz öncesindeki 2000 yılı düzeyini yakalaması ancak 2004 yılında mümkün olacak.
Devletin zirvesinde başlayan siyasi gerginlik, aslında Türkiye ekonomisinde uzun yılların biriktirdiği ciddi yapısal sorunların sonucu olan ekonomik krizin pimini çekti, piyasalar da anında tepki verdi. Seansın ilk yarısını 9.746.18 seviyesinden geçen borsa endeksi, Başbakan'ın MGK toplantısını terk ettiğini ve bunun ciddi bir kriz olduğunu söylemesinin ardından 697.13 puan birden şok düşüş kaydetti.
Hisse senetlerinin değer kaybı 5 dakikada yüzde 7'yi aştı. O günü panik satışlarıyla geçiren borsa günü yüzde 14.62 değer kaybıyla 8 bin 683 puanla kapattı. Ertesi gün direnen borsa günü artıyla kapattı ama bir sonraki gün 1588 puanlık kayıpla endeks 7 bin 181 puana geriledi. Hisse senetleri yüzde 18.11 oranında değer yitirdi.
19 Şubat'ta bono bileşik faizleri yüzde 85'i geçti. Gecelik faizler ise yüzde 760'ı gördü. 20 Şubat'ta Hazine yüzde 144.2 faizle borçlandı. Ertesi gün TL sıkışıklığının yarattığı baskıyla gecelik faizler rekor kırarak İMKB'de yüzde 3 bine, Interbank'ta ise yüzde 2 bin 300'e ulaştı. Kasım krizinde 15 günde 7 milyar dolarlık döviz çıkışı olurken, 19 Şubat'ta beş saatte toplam 5 milyar 77 milyon dolarlık satış yapıldı. Serbest döviz piyasasında dolar 685 bin 200 liradan, mark 322 bin 800 liradan günü kapattı.
‘‘Hükümet görevinin başındadır’’, ‘‘Cumhurbaşkanı uygulanmakta olan ekonomik programı desteklemektedir’’ açıklamaları piyasaları sakinleştirmeye yetmedi. Önce kur politikası terkedildi ve hükümet serbest kur politikasına geçildiğini açıkladı. Bu kararın alındığı 22 Şubat'a 800 bin lira olarak başlayan dolar, hemen o gün 1 milyon lirayı gördü. Faizler tırmanışa geçti. Ertesi gün Standard and Poors Türkiye'nin
kredi notunu düşürdü. Krizin ilk faturası Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel'e kesildi ve Erçel yerini Süreyya Serdengeçti'ye bırakmak zorunda kaldı. Ardından Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Recep Önal'ın yerine Kemal Derviş, Hazine Müsteşarı Selçuk Demiralp yerine Faik Öztrak, BDDK Başkanı Zekeriya Temizel'in yerine Engin Akçakoca'nın geçtiği ve yeni bir ekonomik programın uygulandığı dönem başladı.
BİR YIL SONRA
Derviş'in ‘‘Tanrı Türkiye'ye ve hiçbirimize bir daha göstermesin’’ dediği ve her fırsatta ‘‘çöküş tehlikesi’’ yaşandığını dile getirdiği 2001 yılı, sadece uygulanmakta olan ekonomik programın değiştiği değil, tüm taşların yerinden oynadığı bir yıl oldu. 19 Şubat 2001'de ortaya çıkan siyasi krizden geriye bir şey kalmadı ama ekonomik krizin yaraları henüz sarılamadı.
İşte ‘Uçan Anayasa’nın Türkiye'ye faturasıEkonomi yüzde 8.5-9 daraldı.
Milli gelirimiz 51 milyar dolar azaldı.
Kişi başına gelirimiz 725 dolar geriledi.
19 banka, 125 bin işyeri kapandı.
1.5 milyon kişi işsiz kaldı.
Yüzde 30'lara düşen enflasyon yüzde 70'i aştı
Hazine'nin faiz ödemeleri yüzde 101 arttı.
İç borç stoku 2000 yılının dört katına ulaştı. Türkiye krizin yarasını ancak 3 yılda sarabilecekEkonomik krizin, piyasalarda dengelerin alt üst olduğu hararetli günleri çok geride kaldı. Türkiye'nin IMF'den sağladığı 16.2 milyar dolarlık kaynakla 2002-2004 döneminde uygulayacağı 3 yıllık yeni ekonomik programla da krizin aşılması yönünde beklentiler daha da güçlendi. Ancak, üretim, istihdam, yatırım ve halkın gelir düzeyinin artması için henüz zamana ihtiyaç olduğu ortada. Yeni programın hedefi Türkiye'yi milli gelirde ancak kriz öncesi olan 2000 yılı düzeyine getirebilmek. Hedef 2000 yılındaki 201.3 milyar dolar düzeyinden, ağır ekonomik krizin yaşandığı 2001'de 150.3 milyar dolara düşen GSMH'ın bu yıl 165.6 milyar, 2003'te 183 milyar ve 2004 yılında 201.3 milyar dolara ulaşması. Buna göre milli gelirde geçen yıl ekonomik kriz yüzünden yaşanan ağır tahribat, ancak üç yılda giderilebilecek. Milli gelir üç yıllık ekonomik programın uygulanması sonucunda, ancak 2000 düzeyine gelebilecek. Program döneminde, faiz dışı bütçe fazlasının büyütülmesi ve genel olarak kamu maliyesinde ciddi bir iyileşme sağlanması hedefleniyor. Bu kapsamda, faiz dışı fazlanın GSMH'a oranının 2001'deki yüzde 5'lik düzeyinden 2004'te yüzde 5.6'ya çıkarılması, net faiz ödemelerinin payının da yüzde 23.2'den yüzde 13.5'e çekilmesi öngörülüyor. Konsolide kamu kesimi borçlanma gereğinin milli gelire oranının 2001'deki yüzde 19'luk düzeyinden, 2004'te de yüzde 6.8'e kadar düşürülmesi hedefleniyor. 2001 yılında TEFE bazında yüzde 88.6, TÜFE'de yüzde 68.5 olarak gerçekleşen yıllık enflasyonun, aşamalı olarak düşürülerek programın son yılı olan 2004'te her iki bazda da yüzde 12'ye çekilmesi hedefleniyor. Geçen yıl yüzde 100 sınırına dayanan Hazine bonosu yıllık nominal faiz oranının üç yılın sonunda yüzde 32.4'e, reel faiz oranının da yüzde 32.4'ten yüzde 20.5'e çekilmesi öngörülüyor.