Güncelleme Tarihi:
Pınar, Sütaş, Mis derken Kaymaklı Yoğurt savaşına Tikveşli de katıldı. Bütün yoğurtçular beni çileden çıkartmak için birleşti sanki!
Her yeni kaymaklı yoğurt reklamında çileden çıkıyorum çünkü o kadar çok sevmeme rağmen, evde ağız tadıyla kaymaklı yoğurt yiyemiyorum. Nedeni aile içi kaymaklı yoğurt direnci!
Himiniler ‘‘kaymak’’ lafını duyar duymaz ‘‘tiksinç’’ lafını yapıştırıyorlar. (Himinilere göre iğrendiğimiz şeyler ‘‘iğrenç’’ olduğuna göre, tiksinti veren şeyler de ‘‘tiksinç’’ olurmuş!). Hatta ‘‘kaymak’’ lafını duyar duymaz yüzleri buruş buruş olup, garip bir titreme krizine kapılıyorlar.
Bence bütün herşey karım Ecmel'in başının altından çıkıyor! Ecmel yıllardır sütün içinden küçücük bir kaymak parçası çıksın yutamazdı. Ona göre çocuklar da ‘‘pütürük’’ düşmanı oldular.
Anlayacağınız, kaymaklı yoğurt keyfim, pazarlama kitaplarında pek rastlanmayan bir komploya kurban gidiyor.
Ecmel, doğrudan kaymaklı yoğurt düşmanlığı yapmanın aile içi huzur ortamına zarar vereceğini bildiği için Himinileri bana karşı kullanıp eve kaymaklı yoğurt sokmamaya çalışıyor.
Hadi öğürmeleri tamam da titremelerini nasıl sağlıyor onu bir türlü aklım almıyor.
Tikveşli reklamı sanırım Ecmel'in ekmeğine yağ sürüyor..
Tikveşli'nin kaymaklı yoğurduna verdiği isim Altın Yoğurt. ‘‘Altın’’ benzetmesiyle Tikveşli'nin kaymaklı yoğurdunun kaymak tabakasının farklı bir sarı renge sahip olduğunu vurgulamaya çalışıyor. Buradan yola çıkarak da en iyi kaymaklı yoğurdun Tikveşli olduğu çıkarımının yapılmasını istiyor.
Altın yoğurt reklamında Gazanfer Özcan yaprak sararken, yoğurt anılarını anlatıyor. Damadı da dolaptan çıkardığı yoğurdu afiyetle yiyor.
Özcan'ın yoğurt anıları, Altın yoğurdun geleneksel tadı yakaladığını ima ederken damadın keyifli yoğurt tüketimi, geleneksel tadın bugün de vazgeçilmez tat olduğunu ima ediyor.
Reklam filmindeki iki görüntü bizim evdeki titreme katsayısını arttırdı. Bir tanesi kaymaklı yoğurdun kaymağının gösterilmeye çalışıldığı kaşık çekimi, bir diğeri de damadın ağzında yoğurdu evirip çevirdiği yoğurt yeme planı. Damat sanki yoğurt yemiyor çocuk mamasının tadına bakıyor!
Sözünü ettiğim iki görüntü Altın yoğurdun vaadini aktarmada o kadar önemli iki anahtar görüntü ki; ortaya çıkan itici duygular bir çuval inciri rezil ediyor. Tikveşli bu reklam filmi için bir ön-test yaptı mı bilmiyorum ama bu iki çekim bir an önce yenilense yapılan reklam yatırımından daha fazla verim alınır diye düşünüyorum.
Benim Favori kaymaklı yoğurt reklamım Sütaş'ınki. Oradaki ağlayan adamla kendimi özdeşleştiriyorum. O köyünü özlediği için ağlıyor ben içine düşürüldüğüm komploya.. Ah şu kadınlar ah! ( * * )
Şeker, Botaş, THY tamam. Ya Çay-Kur?
Yaşadığımız krizin en büyük nedeni biz Türklerin akıl kurgusunun hem özel sektörde hem de kamu sektöründe verimli ve ekonomik çalışmaya elverişli olmamasıdır. Bu konu Sayın Derviş'in programında da çok açık biçimde vurgulanıyor.
Yeni ekonomik programa gelen dirençler de aynı akıl kurgusunda ısrarcı olmaktan ve hiçbirşey değiştirmeme isteğinden kaynaklanıyor.
Örnek verelim. Çay piyasasına şöyle bir baktığınızda Çay-Kur'un ton bazında pazar payı % 58,9. Onu Lipton % 5.5 ile izliyor. Daha sonra, Doğuşçay, Obaçay, Akfa ve diğerleri geliyor. TL bazında ise tablo oldukça ilginç. Çay-Kur gelirin % 59.9'unu alırken, Lipton % 10,5'ini alıyor. Lipton'un nasıl bunu becerdiğini anlamanız, çağdaş pazarlamanın her türlü aracından yararlandığını görmeniz için reklamlarına bakmanız yeter!
Karadeniz'de yaklaşık 60 fabrikada 25 bin kişiyi çalıştırarak üretim yapan Çay-Kur karşısında, özel firmalar neredeyse 10'da biri oranında insan kaynağıyla aynı üretimi yapmaktadırlar. Çay-Kur'un hantal yapısı, rekabetçi politikalar uygulayabilmesini ve ekonomik çalışmasını engellemektedir.
Şu anda Çay-Kur'un depolarında 120 bin ton kuru çay aslanlar gibi yatmaktadır. Bu çayın kilosunun parasal değeri 4 dolardır. Yani Çay-Kur'un depolarında yaklaşık 480 milyon dolarlık çay stoğu vardır.
Çay-Kur yaklaşık bir ay sonra yeniden alım yaparak stoklarına 100 bin ton daha çay ekleyecektir. Yani Çay-Kur'un stokları 880 milyon dolara ulaşacaktır.
En iyi çözüm eldeki eski çayı yurtdışına ihraç etmektir. Ama edemez. Çünkü dünyanın en kaliteli çayının kilosu 2 dolardır. Çay-Kur 45 sentten çayını satmak ister satamaz. Çünkü dünya çayları ile karşılaştırıldığında Çaykur'un çayı kalitesiz kalmaktadır.
Dünya piyasalarında en kaliteli çay 2 dolar olmasına rağmen bizler kilosu 4 dolardan çay içeriz. Çünkü çay sektörü % 150 gümrük vergisi ile korunmaktadır. Daha doğrusu devlet çay sektörünü korur ama bazılarına ciddi rant sağlar, kaçakçılığa kucak uçar. Gümrük vergisi yüksek olunca yılda 30 bin ton çay katırlar(!) üzerinde Türkiye'ye kaçak olarak girer. Ama düşük fiyat tüketiciye yansımaz.
Yapılacak olan bir an önce Çay-Kur'un da özelleştirilmesi, gümrüklerin indirilmesi ve çay piyasasının rekabete açılmasıdır.
Ama olmaz. Çünkü Karadeniz'de çay işiyle ilgili yaklaşık 200 bin kişi oy vermezse bazı politikacılar söz gelişi Sayın Mesut Yılmaz bir daha Rize'ye ve Meclis'e giremez. Oysa 30 bin ton kaçak giren çaya % 150 gümrük vergisi yerine % 50 gümrük vergisi alınsa her yıl 40 trilyon TL çay üreticisinin cebine doğrudan kaynak olur, böylece de çiftçi siyasetçi elinde oyuncak olmaz. Tabii kaçak gelirinde kayıt altına alınması ballı börek olur.
Türkiye'yi bataktan kurtarmak için akıl kurgumuzu değiştirmemiz şart. Eğer gerçekten Derviş'in başarılı olmasını istiyorsak ikiyüzlülüğü bırakıp ona gerçekten yardım etmeli, kamu ve özel sektörün gerçek anlamda rekabeti yaşaması için yapılması gerekenleri yapmalıyız.
Verimliğin ve ekonomikliğin kurallarının işlediği yerde ne rant kalır ne de rüşvet! Ne de ikiyüzlü siyaset!
2000 YILI PAZAR PAYLARI
(Ton %) (TL %)
Çaykur 58,9 59,9
Lipton 5,5 10,5
Çekirgelik
Verimlilik,maaş ve ücretlere kaynak oluşturan servet havuzunu yaratır.Havuz büyümelidir, yoksa gerçek gelirler hiçbir zaman artmaz. (Peter Drucker)