Güncelleme Tarihi:
LES TUILIERS'İN GÜNEŞLİ BAHÇELERİ
Yıl 1989. Fransa Otomobil Kulübü (AFC), ilk otomobil fuarını organize ediyor. Yer, Paris'teki Les Tuiliers'in güneşli bahçeleri. Fuara 269 firma katılıyor. İlgi çok büyük. 140 bin meraklı ziyaret ediyor. ACF fuara her firmanın katılmasına izin vermiyordu. Katılmak isteyen otomobilin Paris'ten Versailles'a kadar gidip geri dönebilmesi gerekiyordu.
SAVAŞTAN HEMEN ÖNCE
1913 yılında, Birinci Dünya Savaşı'nın arifesinde, Paris Otomobil Fuarı'nın başlangıç tarihi sonbahara kaydırıldı. Paris'te en güzel mevsimin sonbahar olduğu konusunda fikir birliği sağlayan organizatörler, ekim ayında karar kıldılar. 656 firmanın katıldığı fuar otomobil sektörünün büyümesinin de habercisiydi. Yılda 5 ila 20 otomobil üreten ‘‘dev’’ firmalar Renault, Peugeot, Darracq ve Berliet fuardan çok memnun kaldılar...
COŞKULU GÜNLER
2. Dünya Savaşı Fransız otomotiv dünyasına darbe indirdi. Fuar, 1939 yılından 1946'ya kadar düzenlenemedi. Fakat 1946'da düzenlenen fuar, sektörün ölmediğinin, tam aksine patlamaya hazır bir bomba olduğunun habercisiydi. 1950 ise otomobil dünyasının geleceğinin parlak olduğunu gösteriyordu.
Dünyanın en önemli üç otomobil fuarından biri olarak kabul edilen (diğerleri Cenevre ve Frankfurt) Paris Otomobil Fuarı bu yıl 100'üncü yaşını kutluyor. Otomotiv sanayiinin doğuşuna ve gelişimine tanıklık eden fuarın 100 yıllık tarihi; afişler, gazeteler ve tabii ki otomobillerle zenginleştirilmiş bir sergiye dönüştürüldü. 15 Haziran 1898'de ‘‘Exposition Internationale d'Automobiles’’ adı altında Les Tuileries'in güneşli bahçelerinde başlayan Patis Otomobil Fuarı, bugün 25 bin metrekarelik alanda düzenlenen ve 1.5 milyon kişinin ziyaret ettiği, otomobil dünyasının dev firmalarının yeni modellerini lanse ettikleri dev bir organizasyona dönüştü.
100'ÜNCÜ YIL
Bugün Paris Otomobil Fuarı, 100'üncü yaşını kutluyor. 1-11 Ekim tarihleri arasında düzenlenen fuarı 1.5 milyon kişinin izleyeceği öngörülüyor. Ford, Renault, Opel, Mercedes, Audi, BMW gibi devlerin yanı sıra irili ufaklı şirketlerin, otomobil sektörünün yan gruplarının ürünlerini tanıtmak için büyük bir fırsat olarak gördükleri fuar, sektördeki büyük rekabeti tam anlamıyla gözler önüne seriyor...
En ünlü 20 otomobil
Dünya otomobil sektörü artık 100'lü yıllarını kutluyor. Fransız ‘‘Liberation’’ gazetesi de, yüzyılın bu en büyük buluşlarından biri olan otomobilin macerasını dünyanın gelmiş geçmiş en ünlü 20 otomobil modeliyle anlattı. Başlarda garajların keyfine göre alınan arabalar, bir süre sonra insanların kendi tarzlarına göre satın alınıp kullanılan bir heyecan aracına dönüştü. Ama insanlar bu aracı alırlarken, şehirlerinden, manzaralarından ve cüzdanlarından taviz vermek zorunda da kaldılar. Tabii ayrıca şöyle bir çelişki de vardı: Bu kişisel zevk faktörü, başlangıç olarak kendine büyük toplumsal çalkantıları ve işçi devrimlerini almıştı.
BUGATTİ 35, 1924
Hayal etmek güç. Normal bir yolda düzenlenen bir Formula 1 yarışı... Tarih 1924 olmasına karşın hiçbirşey imkansız değil. Sürücüsü komik kıyafetli bir adam. Ettore Bugatti, arabayı yarış için dizayn etmiş ama yarıştan sonra onnunla eve gitmeyi planlıyor. Araba o dönem için dünyanın en hızlısı. Satte 210 km hız yapabiliyor. Yere bir bisiklet kadar yakın. Sanki havayla süspansiyon yapıyor. Alsace'nin küçük kasabası Molsheim, bu otomobil sayesinde Dünya spor otomobillerinin başkenti oldu. Zira bu efanevi araba, 15 yıllık dönem içerisinde istisnasız bütün yarışları kazandı. Bu yüzden de pek tabii dünyanın en panalı, en hızlı, en seri ve en büyük otomobili oldu.
FORD MUSTANG, 1964
Bir dönem Ford'tan General Motors'a ve Corvette'ye kadar bütün otomobil şirketlerinin ortak seçimiydi. On yıl boyunca, Amerika Birleşik Devletleri'nde gösteriş namına tek araba Chevrolet idi. 1964'te bu kural yıkıldı. Bir Coupe 270 CV ile vaftiz edilen Mustang otomobil sektörüne adeta çıkarma yaptı. Ford önceleri Mustang'in toplam üretimini 100 bin olarak öngörmüştü. Ancak daha sonra bu rakamı yedi kat arttırmak zorunda kaldı. 20-30 yaş arası o dönem arabanın müptelası oldu.
RENAULT 4CV, 1939
Renault 4CV modeli aslında belli noktalarda Volkswagen taklidi: arkada küçük bir motor, yuvarlak hatlar vs... 4CV Almanlara karşı Fransız direnişinin sembolü oldu. Prototipi 1939'da ortaya çıktı. Üretimi ise savaş sırasında Billancourt fabrikasında yapıldı. 4CV yeniden yapılanan ve yeniden ayaklanan bir Fransa vaad ediyor. Müsadere yoluyla Louis Renault ve Pierre Lefaucheux'in elinden alınıp millileştirilen fabrika savaş yıllarında Fransız direnişinin bir kalesi gibi görülmüştü. Billancourt fabrikasından her gün 300 araç çıkıyordu. 4CV üretimi Dünya'da 1 milyona ulaştı. 1995'de Renault'un özelleştirilmesine kadar Fransız sanayinin sosyal vitrinin en önünde durdu.
De DİON BOUTON 1902
Broşürü son derece sıradan: ‘‘Bayanlar için kullanımı son derece rahat bir otomobil. Dayanıklı, güzel, seçkin, tasarruflu. Doktorlar, noterler ve seyahat eden tüccarlar için ideal.’’
1902'de Kont Albert De Dion faytonunun bir rant aracına dönüştürmeye karar verdi. Birçok kereler aynı modeli üretmek istiyordu. Ortağı Çilingirci Georges Bouton'a da bu durumu ucuza geleceğini söyleyerek açıklamıştı. Aslında uzun bir süre bu iki insan otomobilin geleceğinin buhar gücünde yattığı konusunda yanılgı içinde kaldı. Yine de bu tip bir araçla 1894'te Paris-Rouen büyük yarışına katıldılar. İki yanlarında bir Panhard ve bir Peugeot vardı. Yarış sonunda De Dion Bouton birinci gelmişti ama motor yapılarında uymadıkları bir kural yüzünden yanlarındaki iki otomobil tarafından şikayet edilerek diskalifiye edildiler. Motorları ateşlemeli değildi. Albert De Dion buna uymaya karar verdi. 1902'de de rakiplerinikinden çok daha ucuza mal ettiği ve yukarıdaki broşürle satmaya çalıştığı iki silindirli bu arabayı yaptı. Kont De Dion müşteri yelpazesini araba heveslisi bir aristokrattan, işine gitmek için otomobile ihtiyacı olan bir çobana kadar yaymayı istiyordu. Ancak Kont hazretleri biraz hayalperestti.
Otomobil Fuarı'nda bir yaya
11 Ekim'e kadar açık kalacak Paris Otomobil Fuarı'nı bu yıl 1.5 milyon kişinin ziyaret etmesi bekleniyor. Doğal olarak bu ciddi organizasyonu takip eden herkes, bir şekilde otomobillere ilgi duyuyor. Ben de hasbelkader bu önemli fuarı gezme şansını yakaladım. Buraya kadar her şey normal gözüküyor ama olay bildiğiniz gibi değil. Ben Şahin'le Doğan'ı bile ayırt etmekten aciz, otomobil konusundaki bilgileri ilkokul seviyesinde ve -hazır olun- bisiklete binmeyi bile bilmeyen bir adamım. ‘‘O zaman ne işin vardı orada be adam!’’ diyebilirsiniz, haklısınız, ama açıklayabilirim...
Her şey Ford'un Türkiye'de 1999'un Nisan ayında satışa sunacağı yeni modeli Focus'un tanıtımı için Fransa'ya davet edilmemle başladı. Gazetede ‘‘Ben otomobile binmeyi bilmem. Saçma ama, Kasnak Meşesi hakkında bile daha fazla şey biliyorum. Onun yerine 'Clinton'ın Seks Hayatının Modern Bale ve Çin Yemekleri Üzerindeki Etkileri' başlıklı bir yazı hazırlayayım. Arkadaşlar hepimiz yetişkin insanlarız, sizleri mantıklı düşünmeye davet ediyorum’’ dediysem de dinletemedim. ‘‘Bilmeyen birinin izlemesi daha ilginç olur. Problem çıkmaz. Sağdaki fren, soldaki gaz. Sürerken yola geyik fırlarsa dur.’’ gibi son derece ikna edici sözlerle beni uğurladılar.
BÜYÜK İNSAN ONNO USTA
Bu gezi sırasında bana, Fransa'ya, Normandiya bölgesindeki tüm canlılara ve tabii ki insanlığa ve Ford'un imajına bir zarar gelmediyse; bunu hepimiz Onno Usta'ya borçluyuz. Kendisini bu gezi sırasında tanıdım. Auto Show'da otomobil üstüne yazılar yazan Onno Usta (Ohannes Tatonyan), otomobil ve motor konusunda bir guru. Çeşitli gazete, dergi ve televizyon kanallarında otomobil konusunda yazan çizen herkes, Onno Usta'nın ağzının içine bakıyor. Bu sadece basın dünyası için geçerli değil. Ford'un yetkilileri de aynı durumda. Onno Usta arada bir dalıp uzaklara baksa biri hemen fırlıyor ve ‘‘Usta sana bir şey danışmak istiyorum’’ diye başlayan ve ardı arkası gelmeyen sorular sormaya başlıyor: ‘‘Onno Usta 70 bin doların olsa nasıl bir spor alırsın?.. Onno Usta Schumacher'le çalıştın sen, nasıl bir adamdı?.. Ustacığım şimdi ben bir dört çeker alacağım ama karar veremiyorum. Nissan mı alayım Toyota mı?..
Onno Usta bu sorulardan daralmış, iki dakika kafasını dinlemek için kaçmış zaten. Sorulardan bunalıyor ama ince bir insan olduğu için soruları cevaplamaya çabalıyor. Neyse, Onno Usta'yla tanıştık ve konuşmaya başladık. Baktı ben hiç otomobilden konuşmuyorum, gözleri parladı. Usta, uçak Fransa'ya inmeden önce co-pilot'unu seçmişti.
OTOMOBİL NEDİR?
Normandiya bölgesinin dar yollarında ve bir yarış pistinde Focus'u denedik. Denedik dediysem Onno Usta denedi, ben de ona co-pilot'luk yaptım. Onno Usta'nın diğer insanlara ‘‘Kanat hakiki bir co-pilot’’ dediği anda ne kadar gurur duyduğumu anlatamam. Yol boyunca, otomobille ilgili çok şey konuşmadık. Aramızda şöyle konuşmalar geçti tabii ki:
Soru: Şu anda 200'le gidiyoruz farkında mısın?
Cevap: Bu Fransızlar da ava amma meraklı. Hep av, hep av...
Soru: Şimdi sert fren deniyorum, sıkı tutunur musun lütfen?..
Cevap: Üstüste iki güzel şarkı çalan istasyon yok bu memlekette de...
Bu arada yemeklerde filan otomobil üzerine derin felsefi tartışmalar da yapıldı. Ben de iki günde ustadan bir şeyler kaptım ya; ‘‘1.6 da iyi ama üç kapılı yolu daha iyi kavrıyor. Küllüğün yeri bana biraz yanlış geldi, sürücünün yanındaki kişi sigara içiyorsa şoförün elini yakabilir’’ türü cümleler kuruyorum. Biri çıkıp ‘‘Sileceği nereden çalıştırıyorsun?’’ diye sorsa ‘‘Onno Usta'dan rica ediyorum, o çalıştırıyor’’ diyeceğim, haberleri yok. Bu arada Onno Usta çerçevelenip duvara asılacak bir laf etti. Aktarmadan yapamayacağım: ‘‘Otomobil kartvizit değildir, ayakkabıdır. Olayı o kadar abartmayın...’’ Savrulan sigara dumanının bile havada bir an durup bu sözü dinledikten sonra dağıldığını söyleyeyim, siz etkisini öyle anlayın...
FUAR YORUCU BİR ŞEY
Sıra otomobil fuarını ziyaret etmeye geldiğinde otomobille ilgili bilgilerim şu düzeye ulaşmıştı: ‘‘Otomobil bir motorun yardımıyla çalışan, dört tekerlek üzerinde ileri ve geri gidebilen, direksiyonla sağa sola döndürülebilen, metal ve plastik ağırlıklı malzemelerden üretilen ve temel amacı ulaşım olan bir insan icadıdır.’’
Fuar alanına geldiğimizde otomobil merakının nasıl bir şey olduğunu daha iyi anladım. İnsanlar otomobillere bir sanat eseri gibi bakıyordu. Otomobile bakıp duygulanan, gülümseyen, işi abartıp iç geçiren insanlar bile gördüm. 25 bin metrekarelik bir alan ve 8 salona yayılan fuarda sadece otomobil yoktu. Aksesuarlar, oyuncakçılar, yedek parçacılar, ses sistemi üreticileri, yani herkes oradaydı. Biz de ustayla hızlı bir fuar turu attık. Fuar maceramdaki en önemli an, Play-Station stand'ında Onno Usta'yla yarış yaptığımız andı. İnanmayacaksınız ama yarışı ben kazandım. Tarihe ‘‘Birinci Play-Station Zaferi’’ olarak geçmesini umduğum bu zaferin ardından insanların benden imza isteyeceklerini filan sandım ama tabii ki öyle bir şey olmadı. Ben de ne yaptım, ‘‘Dahilerin değeri öldükten sonra anlaşılır zaten bu yalan dünyada’’ deyip geçtim...
Artık veda vakti geldi sanırım. Size özetle şunları söyleyebilirim. Otomobiller emin ellerde oldukları sürece insanlık için faydalı araçlar. Otomobil fuarları ise çok büyük ve gezmek hakikaten yorucu...