Güncelleme Tarihi:
DEVLET borçlanma ihtiyacının giderek azalması, kredi faizlerinin gerilemesi ve ticari sektöre büyük miktarlarda açılacak kredilerdeki riski yaymak amacıyla, bankalar, tüketici kredileri vermek için kampanyalar açmaya başladılar.
Altı aylık zaman sürecindeki tüketici kredilerindeki artış 4 milyar doları buldu. Kredi kartları, otomobil ve konut gibi türlerde yoğunlaşan tüketici kredileri, özellikle konutta altı ayda tam dört kat arttı.
‘‘Kira öder gibi’’ sloganıyla vatandaşlar, konut kredisi almaya teşvik ediliyor. Özellikle Amerika ve Avrupa'da konut bedelinin tamamına yakını kadar kredi alınabildiği ve kira öder gibi taksitlerle gerçekten ev sahibi olunabildiği için ülkemizde de bu slogan yaygın. Halbuki ülkemiz şartlarında kira öder gibi ev sahibi olmak henüz mümkün değil.
Yirmi yıllık konut kredilerinde ilk yıl için 340 milyon lira taksit ödüyorsunuz. Kira miktarı kadar. Fakat sadece on milyar lira kredi için. Bugün 340 milyar lira kirayı 60 milyar liralık evler getiriyor. O halde on milyar lira kredinin üstüne bir 40-50 milyar lira koymak gerekiyor. On milyar liraya ise ev yok. On milyarlık evin kirası yüz milyonu geçmiyor.
Zaten satın alınacak konut bedelinin ortalama yarısı kadar kredi veriliyor. Diğer yarısını siz kendi paranızla tamamlayacaksınız. Faizler her yıl Devlet İç Borçlanma senetlerinin aylık ortalamasına yüzde 1 eklenerek yeniden saptanıyor. Küçük gibi gözüken aylık yüzde 1, aslında çok büyük bir oran. Devletin ayda yüzde 2.5'la borçlandığını varsayarsak, siz ayda yüzde 3.5 ödeyeceksiniz. Bu da cari faizin yüzde 40 üstünde bir faiz oranı demek. Uzun vadeli borçlanmalar ve gayrimenkul gibi likidite kabiliyeti olmayan bir yatırım türü için oldukça yüksek bir oran.
DÖVİZZEDELER
On yıl kadar önce, ‘‘dövizle konut kredisi’’ modası çıkmıştı. Ev kadınları, memurlar, sabit gelirliler, özellikle gençler dövizle borçlanarak konut kredisi aldılar. Ev sahibi oldular. İki yıl sonra dövizde büyük artışlar oldu. İnsanlar, önceden ödedikleri peşinatı ve kredi taksitlerini yakarak evleri bankaya bedava geri verdikleri halde çeşitli hesaplama yöntemleri ile gene de üste borçlu çıktılar. Ve yakın ekonomi tarihimizde ‘‘dövizzede’’ kavramı doğdu. Kendini yakanlar ve dama çıkanlar görüldü. Yıllar sonra devlet yasa çıkararak mağduriyetin bir kısmını gidermeye çalıştı. Ama iş işten geçti.
Geniş halk yığınları şimdi de ‘‘faizler düştü’’ sloganıyla tüketici kredisi almaya, borçlanmaya yönlendiriliyor.
Faizler, devlet tahvilinde, mevduatta, repoda çok düşmüştür. Doğrudur. Hatta reel faiz, tasarruf sahipleri için eksiye bile geçmiştir. Fakat kredi faizleri reel anlamda çok yüksektir. Faizler düştü yanılgısı, yakın geçmişte aylık yüzde 12'lere alışmış olan insanların bugünkü aylık yüzde 4'leri düşük zannetmelerinden kaynaklanmaktadır. Halbuki kredi faizleri, cari faizin yüzde 50 üzerindedir. Aylık yüzde 12 zamanında ise, bu orana yakın faiz almak mümkündü. Düşen bir şey yoktur. Telaffuz edilen sayılar değişmiştir.
Enflasyonun yükseliş dönemlerinde borçlanmak, borçlananı zengin eder. Enflasyonun iniş dönemlerinde ise borçlananı bitirir, borç vereni zengin eder. Enflasyon dönemlerinde gayrimenkulün değeri borç faizinden de daha hızlı artar. Malınız kıymetlenir. İniş döneminde ise gayrimenkulün yüzüne kimse bakmaz. Değeri de artmaz.
Bütün bu nedenlerle, böyle dönemlerde kredi talep edenlerin hesaplarını çok iyi yapmaları ve toplumun başından geçmiş olaylardan ders almaları gerekiyor.
Toplumda her üç-beş yılda bir, bankerler, batık bankalar, dövizzedeler, off-shore'cular, borsacılar, batık aracı kurumlar gibi mali sorunlar çıkıyor ve olan amatör olarak para piyasalarında olanlara oluyor.