Güncelleme Tarihi:
ABD'de Kasım 2016'da Donald Trump'ın başkanlık seçimlerini kazanmasının ardından küresel ticarette korumacılık önlemleri hız kazanırken, bu kapsamda özellikle Çin ile gerilen ilişkiler sonrası ticaret savaşı endişeleri gündemi uzun süre meşgul etti. Her ne kadar İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra kur savaşları küresel anlaşmalarla azalsa da müdahaleli dalgalı kur politikası benimseyen Çin, bu süreçte zaman zaman dolar karşısında ulusal parasının değerini düşürdü. ABD ise kur ve ekonomik büyüklük açısından üstünlüğünü korumak adına tüm adımları atmaktan çekinmedi.
Çin ile 2018'in başlarından itibaren "ticaret savaşı" konusunda gerilim yaşayan ABD'nin, dış ticarette rekabet üstünlüğünü kaybetmesinden duyduğu rahatsızlığı her fırsatta dile getirmesi konuyu gündemde tuttu. ABD, Çin'e karşı 1985'ten bu yana artan miktarlarda dış ticaret açığı veriyor. Bu da ABD'de 3 Kasım'da gerçekleştirilen seçimleri Joe Biden'ın kazanmasının ardından iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin ne yönde evrileceği ve Çin konusunda izlenen politikanın değişip değişmeyeceği konusundaki farklı yorumlamaları beraberinde getiriyor. Öte yandan, Çin ile ticaret müzakereleri kapsamında atılacak ilk adımlar da merakla bekleniyor.
"GENİŞ İÇ POLİTİKA GÜNDEMİ NEDENİYLE TİCARET SORUNLARI ÖNCELİKLİ OLMAYACAKTIR"
Oxford Economics Asya Ekonomileri Başkanı Louis Kuijs, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Biden hükümetinin Çin için bazı olumlu etkileri olmasını beklediklerini ancak ekonomik konularda Çin'e karşı genel ABD politika duruşunun önemli ölçüde değişeceğini düşünmediklerini ifade etti. Bir Biden hükümetinin Çin'e karşı daha öngörülebilir ve daha az agresif bir ABD politikası anlamına geldiğini belirten Kuijs, "Buna karşın seçim kampanyasındaki sert retorik ve ABD'nin siyasi yelpazesinde Çin'e yönelik sert duruşa verilen geniş destek göz önüne alındığında, biz özellikle ekonomik konularda ABD'nin genel duruşunun pek yumuşayabileceğini düşünmüyoruz." dedi.
Kuijs, ABD'de halk arasında Cumhuriyetçilerin Çin hakkındaki görüşlerinin, Demokratlara göre daha az negatif olduğunu aktararak, şunları kaydetti:
"Daha olumsuz tabana doğru bir geçiş olması da ABD'nin ekonomik konular hakkında Çin'e karşı tutumunun Biden hükümeti altında çok fazla değişmesini beklemememizin bir nedeni. İki ülke arasında teknoloji alanındaki çekişmenin de devam edebileceğini düşünüyoruz. Çünkü Biden'ın kendi açıklamaları ve politika programı, ABD'nin teknolojik liderliğini korumaya ve üretim faaliyetlerini çekmeye devam edeceğini gösteriyor. Yeni ABD yönetiminin, Trump yönetiminin ticaret ve yatırım politikalarının stratejik bir incelemesini yapmasını bekliyoruz. ABD için yararsız kabul edilenler müzakerelerin temeli olabilir ancak bu zaman alır. Ayrıca, geniş iç politika gündemi göz önüne alındığında, ticaret sorunları yüksek bir öncelik olmayacaktır."
"GELİŞMİŞ ÜLKELER ARASINDA ÇİN'E KARŞI ORTAK BİR CEPHE ORTAYA ÇIKABİLİR"
Louis Kuijs, mevcut başkanlık seçimi sonuçlarına göre, Cumhuriyetçilerin Senato'nun kontrolünü, Demokratların da Temsilciler Meclisi'nde çoğunluğu elinde tuttuğuna işaret ederek, "Cumhuriyetçilerin kontrolündeki Senato, Biden yönetiminin iç politika değişikliklerini, özellikle de Demokratların yürürlüğe koymayı umduğu mali paketi kabul ettirme yeteneğini büyük ölçüde kısıtlayacaktır. Sonuç olarak, gelecek yıl için ABD'de önemli bir mali politika gevşemesi beklenmezken, bu da büyüme beklentilerimizin aynı kalmasını beraberinde getiriyor. Önümüzdeki yılın başlarında açıklanması beklenen mali genişleme, büyük olasılıkla bizim temel tahminimizde bulunan 1,5 trilyon dolarlık paketle benzer boyutta olacaktır." ifadelerini kullandı.
ABD yönetiminin, dış ve ticaret politikası üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğunu vurgulayan Kuijs, "Donald Trump, bu yetkiyi Çin ve diğer ülkelerle ticaret savaşını sürdürmek için kullandı ve Paris Anlaşması ile Dünya Sağlık Örgütü'nden çekildi. Prensip olarak Biden, ticaret tarifelerinin çoğunu ve selefinin getirdiği diğer değişiklikleri geri alabilir." dedi.
Kuijs, Biden yönetiminin, Çin de dahil olmak üzere dış politikada daha az saldırgan ve daha öngörülebilir olmasını beklediklerini, bunun olumlu sonuçlar doğuracağını söyledi. Biden hükümetinin Çin üzerindeki etkisini şekillendiren iki ek faktör bulunduğuna işaret eden Kuijs, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Hong Kong, Tayvan, Sincan ve Güney Çin Denizi gibi konularda Trump yönetiminden daha güçlü ve kapsamlı bir duruş beklemekteyiz. Dahası, Biden yönetimindeki ABD dış politikasının daha çok taraflı olmasını bekliyoruz. Bu da gelişmiş ülkeler arasında Çin'e karşı ortak bir cephenin ortaya çıkma olasılığını artırabilir. Bu durum, ekonomik cephede, kamu iktisadi kuruluşlarının ekonomi ve sanayi politikası rolündeki değişiklikler için daha tutarlı bir itici güç, yabancı firmalar için eşit bir oyun alanı ve fikri mülkiyetin daha iyi korunmasına yol açabilir. Çünkü bu konular, diğer gelişmiş ülkeler için de ciddi endişe kaynağı. Son yıllarda gelişmiş ülkeler arasında ortak bir konumun olmayışı, büyük ölçüde mevcut ABD hükümetinin tek başına hareket etme eğiliminden kaynaklanıyor."