Güncelleme Tarihi:
ABD borsası açılalı henüz 17 dakika olmuş. Leon Cooperman, telefonunu eline alıp özel bir hattan günde 10-15 kez yaptığı üzere New Jersey'deki brokerini arıyor.
"Gün iyi başladı mı?" diye soruyor.
Cevap, "Hem de nasıl. Piyasa biraz sallantıda ama siz yükseliyorsunuz" oluyor.
Diyalog şöyle devam ediyor:
"Bana bir sayı söyle."
"6-7 milyon gibi görünüyor."
"Güzel, teşekkür ederim. Sabit devam edelim."
78 yaşındaki Cooperman, telefonu kapatıp bilgisayarının ekranındaki bir borsa grafiğinin dakika dakika yükselmesini izliyor. Amerika'da milyarder olmak için güzel bir gün daha...
"PARAMI DAHA BAŞKA NEYE HARCAYABİLİRİM Kİ?"
ABD'nin 745 milyarderinden biri olan Cooperman, Florida eyaletinin düşük vergi kurallarından faydalanmak için yılın 183 günü burada, Boca Raton'da yaşıyor. Her gün sabah 7'den gece yarısına kadar, kariyeri boyunca elde ettiği 2,5 milyar dolarlık servetini yönetiyor.
Cooperman, aşağı yukarı 1975 yılından bu yana ailesinin harcayabileceğinden çok daha fazla para kazanıyor. Üstelik uzun bir zamandır para kazanmayı bir şahsi ihtiyaç değil, oynayıp kazanabileceği ciddi bir oyun olarak görüyor.
Hayatı boyunca parayla yapan, borç veren, bağış yapan Cooperman, günbegün hesaplarının ihtiyaçlarının, arzularının hatta idrakinin ötesinde büyümesini izliyor.
Cooperman, zaman zaman "Bu noktada tek olayımın parayla oynamak olduğunu söylemek istemiyorum ama paramı daha başka neye harcayabilirim ki?" diye düşünmeden edemiyor. Zira eşinin gardırobunun kapladığı alan, çocukluğunu geçirdiği Güney Bronx'taki apartman dairesini çoktan aşmış durumda. Florida'daki evlerinde de özel üretim bir sonsuzluk havuzu bulunuyor ama Cooperman'ın 5 yıldır havuza ayağını bile soktuğu yok.
Biraz zaman geçtikten sonra ekranındaki hisse grafiğini yeniden kontrol edip brokeri bir kez daha arıyor:
"Hâlâ iyi mi gidiyoruz? Haber var mı?"
"Evet, evet, çok iyi. Çok yüksek hisseler çakılıyor ama daha düşük fiyatlı olanlar çok iyi gidiyor. Aşağı yukarı 10 milyon kazandınız."
Boca Raton
GEÇEN YIL HER DAKİKA 4788 DOLAR KAZANDI
2021 yılı ABD'nin 745 milyarderi için tarihin en iyi yılı oldu. Pandeminin başından bu yana milyonlarca düşük gelirli çalışan işini veya evini kaybederken, 745 kişinin kümülatif serveti yüzde 70 arttı. Şu an bu 745 kişinin net değeri, ABD'deki hane halklarının yüzde 60'ına tekabül ediyor. Üstelik makas her gün biraz daha açılıyor. Örneğin Cooperman, ortalama her dakika 4788 dolar, her gün 1,9 milyon dolar, 2021'in başından sonuna kadar da toplam 700 milyon dolar kazandı. Varlıklar ekonominin zirvesindeki çok az sayıdaki insanın kasasına doğru kayarken, Cooperman başka kaymalar da hissediyor.
Örneğin yatırım tavsiyeleri vermek için katıldığı bir televizyon programının ardından kendisine gönderilen mesajlardan birinde, "Amerika'da milyarderler var olmamalı bile..." deniyor. Bir başka mesajda, "Bir gün hepinizi yabalarla kovalayacağız" ifadeleri yer alıyor. Üçüncü mesajda ise, "Uyansana, geri zekalı! En büyük toplumsal sorunlarımızın kökeninde SEN ve bir türlü doymayan gözün var" deniyor.
Cooperman kendisine gönderilen böyle e-postaların çoğuna yanıt veriyor. Ölüm tehditlerini ayrıca arşivliyor. Elizabeth Warren, Bernie Sander, Alexandria Ocasio-Cortez gibi siyasetçiler, konuşmalarında milyarderleri eleştirdiklerinde onlara mektuplar yazıyor. Çünkü bir türlü anlayamadığı bir şey var: Ben tam olarak nerede yanlış yaptım? Hangi kuralı ihlal ettim?
'AMERİKAN RÜYASI'NIN GERÇEKLEŞMİŞ HALİ
Cooperman, kapitalist ekonominin kaybedenleri arasında sayılabilecek bir göçmen ailenin çocuğu. Devlet okullarında okumuş, ailesindeki üniversiteye giden ilk kişi olabilmek için büyük borçların altına girmiş, haftada 80 saat çalışmış, akıllıca kararlar almış, biraz şansın da yardımıyla hem kendisi için hem de müşterileri için hatırı sayılı servetler yapmış ve devlete milyonlarca dolar vergi ödemiş. Eşiyle 57 yıldır evli, iki başarılı çocuğu, üç de torunu var. Torunları kendisine parasını hangi vakıflara bağışlaması gerektiği konusunda yol gösteriyor.
Bu vakıflardan birinin düzenlediği etkinlikte kendisine verilen plaketi kabul ederken, "Benim hayatım Amerikan Rüyası'nın hikayesi" diyen ve kendisini her zaman yokluktan zenginliğe ulaşmış bir kahraman olarak gören Cooperman, bugün ise ekonomik eşitsizliğin kontrolden çıktığı bir dünyada açgözlü bir kötü adam olarak görülüyor.
"BİR MİLYARDERİN AHLAKİ SORUMLULUKLARI NELERDİR?"
Bu arada New Jersey'deki bir hayır kuruluşunu yöneten bir kadından bir e-posta geliyor. Kadın milyarderlerin vergi yasasındaki boşlukları kullanarak vergi kaçırdığını savunuyor, biriktirdikleri bu akıl almaz servetlerin "gelecek nesillerin sırtına yük olduğunu" belirtiyor ve ekliyor: "Siz fakirlik içinde yaşamanın ya da 'Elimdeki kısıtlı parayı kiraya mı yoksa yiyecek almaya mı yatırsam?' diye düşünmenin ne demek olduğunu bilmiyorsunuz."
E-postayı okuyan Cooperman, "Söylediklerinde haklılık payı var" dedikten sonra yeniden düşünmeye başlıyor: Eşitsizliklerin tarihi boyutlara uğraştığı bir zamanda, bir milyarderin ahlaki sorumlulukları nedir?
Ardından kadına bir cevap yazıyor: "E-postalarınız için teşekkürler. Size biraz kendimden bahsetsem iyi olur diye düşünüyorum." Kısa bir biyografisini ve politikacılara yazdığı mektupları da e-postaya ekleyen Cooperman, "Benim kim olduğuma dair temel bir yanlış anlaşılma var gibi görünüyor" ifadelerini kullanıyor.
NE GATES GİBİ ÖZEL ADASI VAR NE DE BEZOS GİBİ UZAY ARACI
Aslında "milyarder" kelimesini duyan insanların aklında canlanan görüntünün farkında. Aşırı tüketimle ilgili haberleri okuyor, hatta bazılarına şahsen tanık oluyor. Ama kendi hayatında bunlara yer yok.
O Ken Griffin gibi New York'taki bir çatı katına 238 milyon dolar ödemiyor, Bill Gates gibi Belize'de özel adasında tatil yapmıyor, Stephen Schwartzman gibi 10 milyon dolarlık doğum günü partileri vermiyor, Donald Trump gibi kuaförlere yılda 80 bin dolar harcamıyor, Steven Cohen gibi 8 milyona mumyalanmış köpekbalığı satın almıyor, David Geffen gibi sanat eserlerine 1 milyar dolar harcamıyor, Mark Zuckerberg'ün Facebook'ta yaptığı gibi kendi güvenliği için 23 milyon dolarlık bütçe ayırmıyor.
Elon Musk ya da Jeff Bezos gibi uzay araçları, Sergey Brin gibi zeplini, Larry Ellison gibi kullanımdan kalkmış Sovyet savaş uçağı, Steve Wynn gibi 215 milyon dolarlık yatı, John Paul DeJoria gibi özel bir treni veya Kylie Jenner gibi 5 milyon dolar değerinde özel otomobil koleksiyonu da yok.
Cooperman, yakın yerlere gideceği zaman 25 yıllık bisikletiyle, daha uzaklara ise Hyundai marka otomobiliyle gidiyor.
Ekrandaki hisse grafiğini tekrar kontrol ettikten sonra, telefonunu eline alıp bu kez diğer odadaki eşi Toby'i arıyor.
"Birazdan dışarı çıkıp ucuzluk marketinden biraz et alacağım" diyor Cooperman.
Eşi, "Başka bir şeye ihtiyacımız var mıydı?" diye soruyor.
Cevap: "Zannetmiyorum. Ama nelerde kampanya olduğuna bir bakacağım."
FAKİR BİR AİLE, İYİ BİR EĞİTİM, ÇOK ÇALIŞMA, BOLCA ŞANS
Toby ve Leon Cooperman çifti, 1962'de Hunter College'da öğrenciyken tanıştı. O zamandan beri de beraberler. Cooperman'lar öğrenciyken New York'taki devlet üniversitelerinin harçları sömestr başına ortalama 24 dolardı ve Amerika'da her neslin kendisinden öncekilerden daha iyi bir hayat yaşayacağına inanılıyordu.
Toby, ekonomik zorluklar içindeki Romanya göçmeni bir yastık kılıfı satıcısının kızı, Leon ise 13 yaşındayken Polonya'dan ABD'ye göçmüş bir sıhhi tesisatçının oğluydu. Babası liseyi bile bitirememişti, haftada 6 gün çalışıyordu ve ağır bir lavaboyu dört katlı bir apartmanın merdivenlerinden çıkarmaya çalışırken kalp krizi geçirerek vefat etmişti.
Baba Cooperman, oğluna 100 bin doların biraz altında bir mirasla birlikte zenginler ile yoksullar arasındaki merdivenin kararlılık ve çalışkanlıkla tırmanılabilecek kadar kısa olduğu inancını bıraktı. 1940'larda ABD'de doğan çocukların yüzde 90'ından fazlasının gelirleri ebeveynlerinin üstündeydi; fakirlik içinde doğan her üç kişiden ikisi hayatının ileri aşamalarında en azından orta sınıfa yükselebiliyordu.
Cooperman, yaz tatilleri sırasında garsonluk yaptı, üniversitede işletme okurken geceleri Xerox'ta çalıştı ve ardından yıllık 12 bin 500 dolarlık maaşla Goldman Sachs'ta analist olarak çalışmaya başladı. "Benim doktoram fakirler, açlar ve hırslılar için" demekten hoşlanıyordu. İş arkadaşlarıyla sohbetlerinde kapitalizmi, Afrika safarisindeki bir hayatta kalma mücadelesine benzetiyor, başarılı olmanın sırrının av sırasında aslanın ya da ceylanın düşünme biçimini benimsemek olduğunu söylüyor ve ekliyordu: "Güneş doğduğuysa eğer, koşmanız gerek." 9 yıl içinde ortaklığa yükseldi, 10 yıl içinde milyonerler arasına girdi.
ÇOCUKLARINI DA ŞIMARTMAK İSTEMEDİLER
Cooperman çifti zengin olmanın ne anlama geldiğini de zamanla öğrendi. Paralarını nereye harcamamaları gerektiğine karar vermeleri gerekiyordu. Cooperman, giysilerini toptan satış mağazalarından aldığında ve New Jersey'deki işine toplu taşımayla gittiğinde kendini daha rahat hissediyordu. Eşi de engelliler okulunda öğretmenlik yapıyordu ve her ne kadar saatte 25 dolar kazanmaya ihtiyacı olmasa da işinden keyif alıyordu. Dolayısıyla çalışmaya devam ediyor, maaşını da okuluna bağışlıyordu.
1980'lerde New Jersey'de 325 bin dolara bir ev satın aldılar. Daha sonra Florida'daki evlerini de 5 milyon dolara inşa ettirdiler. Çocuklarını çok fazla miras bırakarak tembelleştirmek istemediklerinden servetlerinin çok küçük bir kısmını bir güven hesabına yatırdılar. Oğulları bu hesaptaki paraya ancak 35 yaşında erişebildi ki o noktada zaten bir tanesi başarılı bir iş adamı, öbürü de doktoralı bir çevre bilimci olmuştu.
Bill Gates ve Warren Buffett
BAĞIŞ YAPTIKÇA SERVETLERİ ARTIYORDU
Cooperman bir noktada Goldman Sachs'tan ayrılıp kendi hedge fonu Omega'yı kurdu. Sonraki 20 yıl boyunca borsadaki yükselişlerin etkisiyle servetini her yıl ortalama yüzde 14 artırdı. Ta ki o ve Toby, ABD'nin en varlıklı insanları arasına girene kadar... 2010 yılında Bill Gates ve Warren Buffett'ın başlattığı Giving Pledge programının akşam yemeğine davet edildiler. Gates ve Buffett'ın talebi, milyarderlerin servetlerinin en az yarısını hayır kurumlarına bağışlamalarıydı. Cooperman'lar hiç düşünmeden kabul ettiler.
Cooperman, Gates ve Buffett'a, "100 milyon dolara bir Picasso tablosu alabilirim ama bu beni heyecanlandırmıyor. Çok rasyonel bir hayat yaşıyoruz. Paramızın hayır işlerine harcanmasından daha faydalı ne olabilir ki?" diye yanıt vermişti.
New Jersey'deki bir hastaneye 150 milyon dolar, Newark'taki lise öğrencilerine üniversite bursu veren bir kuruma 50 milyon dolar, Columbia İşletme Okulu'na 40 milyon dolar, Hunter College'a 40 milyon dolar, gösteri sanatlarına 30 milyon dolar, Yahudi Aile Fonu'na 25 milyon dolar, uzmanlık gerektiren hemşirelik çalışmalarına 20 milyon dolar, gıda bankalarına 15 milyon dolar ve daha birçok yere büyük miktarda bağışlar yaptılar. Ancak ne kadar bağış yaparlarsa yapsınlar, zenginlikleri artmaya devam ediyordu.
"BAY COOPERMAN, LÜTFEN…"
Orta sınıfın geliri ise sabit çizgide ilerliyordu. Son 50 yılda fakir ailelerle en üst yüzde 0,1'lik dilimdekiler arasındaki fark 10 kattan fazla arttı. Günümüzde doğan çocukların ailelerinden daha fazla para kazanma ihtimali de yüzde 43'e geriledi.
Hal böyleyken Cooperman'a her gün bağış çağrıları geliyor:
"Bay Cooperman, bağışınız Amerikan Rüyası'nın yaşam destek ünitesine bağlanmasını önlemek için çok önemli.
"Bay Cooperman, bugün 11 milyondan fazla Amerikalı çocuk fakirlik içinde yaşıyor."
"Bay Cooperman, lütfen insanlara temiz içme suyu sağlamamıza yardımcı olun."
"Bay Cooperman, pandemi yüzünden 60 milyon aile, evlerini kaybetme riskiyle karşı karşıya."
Cooperman, her yıl 50'den fazla kuruma ve kendisine e-posta gönderip yardım isteyen çok sayıda kişiye bağışlar yapıyor. "Ailemle geçirdiğim zaman dışında yaptığım en anlamlı şey çek yazmak" diyen Cooperman, bağışı ne kadar büyük olursa olsun hep daha fazlasını vermek istiyor.
"Bu ülkede, birçok üzücü açıdan yanlış yöne gidiyoruz" diyen Cooperman, kapitalizmin meritokratik idealine yani "eşit sonuçlar elde edilmese bile fırsat eşitliği sağlanmasına" inanıyor. Ancak başarı şansının ırk, toplumsal cinsiyet ve başlangıç noktasındaki ekonomik konum tarafından belirlendiğini de düşünüyor.
ABD'de nesiller arası yoksulluk oranları son 30 yılda hızla arttı. Dezavantajlı çocuklar eskiye kıyasla çok daha geride kalıyor. Cooperman, kendi tecrübesine göre, bu döngüden çıkmanın en iyi yolunun üniversite eğitimi olduğunu belirtiyor ama okul harçları da roket hızıyla yükselmeye devam ediyor. Cooperman, "Eşitsizlikleri eşitlemezseniz, çok da adil bir sistem değil" diyor.
"ZENGİN ÖLEN UTANÇ İÇİNDE ÖLÜR"
Bağışı hak eden çok sayıda kurum ve kuruluşu değerlendiren Cooperman çifti, servetlerinin yüzde 50'sini bağışlamanın yeterli olmadığına karar verdi. Ülkenin durumuna bakılırsa yüzde 60 ya da 75 de yetmeyecekti. Bu nedenle bir aile vakfı kurdular. Varlıklarının yüzde 90'ının bu vakıf üzerinden dağıtılmasına karar verdiler. Cooperman da emekli olmak yerine hesaplarını yönetmeye karar verdi. Böyle daha fazla kazanıp daha fazla bağış yapabileceklerdi.
Cooperman'ın ofisindeki masasında tarihin en zengin insanlarından biri olan Andrew Carnegie'ye atfedilen bir söz yazılı: "Zengin ölen utanç içinde ölür." Ama bir yandan da Cooperman zenginleşmeye devam ediyor. "Ne kadarı yeteri olacak?" diye düşünüyor, "Nedir bunun çözümü?"
O arada bir kez daha ekranındaki hisse grafiğine bakıyor. 5 saat içinde 2,6 milyon dolar kazandığını görüyor. Cooperman'ın hesaplarındaki paranın toplamı, 23 bin orta sınıf Amerikan ailesinin net zenginliğine denk geliyor.
YÜZDE 50'DEN FAZLA VERGİYE KARŞI
Her gün borsa saat 16.00'da kapandıktan sonra Cooperman elindeki 40 hissenin son durumlarını kontrol ediyor, ertesi günkü yatırım stratejisini gözden geçiriyor ve evinin çevresindeki palmiye gölgesindeki yolda yürüyüşe çıkıyor.
Yaşadığı 700 konutluk site yoğun güvenlik önlemleriyle korunuyor. Çünkü komşuların birkaçı Cooperman gibi milyarderler, gerisi de milyonerler. Pandemi sırasında lüks emlak piyasasında yaşanan patlama sonucu, evlerinin değeri yüzde 40'tan daha fazla artınca site sakinlerinin hepsi biraz daha zenginleşmiş.
Çevrede milyonlara mal olmuş evler yıkılıp yerine daha da pahalı evler inşa ediliyor. Bir komşusu 200 bin dolarlık Bentley otomobiliyle Cooperman'ın yanından geçip el sallıyor. Cooperman, "Bir sürü insan parasıyla hava yapmayı seviyor ama ben bu adamı 100 kere satın alırım" diye konuşuyor.
Cooperman, torununun Stanford Üniversitesi'nde okuduktan sonra "varlığın yeniden dağıtılmasını destekleyen ultraliberal bir sosyaliste" dönüştüğünü belirtiyor. Torununu çok sevse de, zekâsına ve empatisine hayran olsa da milyarderlere yüzde 70'in üzerinde vergi oranları uygulanması önerisine de şiddetle karşı çıkıyor. "Paramı ben kazandım, harcayacak mıyım yoksa dağıtacak mıyım, onun kararını da ben veririm" diyor.
Federal hükümete üç ayda bir 10 milyon dolarlık bir çek gönderiyor yani kazandığının yüzde 34'ünü vergi veriyor. Siyasetçilere yazdığı mektuplarda "Fazlasını da ödemeye hazırım" diyor ama yüzde 50'den fazlasının zenginlerin cezalandırılması anlamına geleceğini belirtiyor.
"FARKLI SEÇİMLER, FARKLI SONUÇLAR"
Cooperman ile Aralık ayında yaşamını yitiren ağabeyi Howard'ın hayat tarzları arasında çok büyük farklar var. Cooperman, her gün 5.15'te kalkıp haftada 80 saat çalışıyor, sadece Şükran Günü'nden sonraki cumaları tatil yapıyor.
Ağabeyi ise tam tersi, üniversiteye gitmemiş, erken emekli olmuş. Zamanını raketbol oynayarak, arkadaşlarıyla kumarhaneye giderek ve hastanede gönüllü çalışarak geçirmiş. Cooperman'ın milyarları ve kapısında adı yazan bir hastanesi var. Kardeşi ise çok daha mütevazı bir servete sahipmiş ama öldüğünde telefon rehberi dostlarının numaralarıyla doluymuş.
Cooperman, "İkimiz de istediğimizi elde ettik. En iyi arkadaşımdı, birbirimize hayrandık ama kazandığımı ona vermem yanlış olurdu" diyor ve ekliyor: "Farklı seçimler, farklı sonuçlar. Dünya tamamen eşit olmamalı."
Ama kendi hayatını da sorgulamadan edemiyor: "Bütün bir gün bir makinenin başında oturup tanımadığım birine vermek üzere ihtiyacım olmayan bir parayı kazanmak mantıklı mı?"
"ZENGİN OLMAK FAKİR OLMAKTAN DAHA İYİ"
Ağabeyinin ölümünden sonra "Daha başka ne yapabilirim?" diye düşündüğü günlerden birinde Cooperman, evinin yakınlarındaki Florida Atlantik Üniversitesi'nin daveti üzerine burslu öğrencilere bir konuşma yapmaya gitmiş. Onlara tek odalı bir evden Forbes'un en zengin 400 Amerikalı listesine giden yolculuğunu anlatmış.
Sunumun sonunda gelen bir soru üzerine 1960'larda değil de 2022'de her şeye sıfırdan başlamanın nasıl bir şey olduğunu düşünmüş.
"Kabul ediyorum, çok zor ve daha da zorlaştı. Ama yüzde 99 halen yüzde 1'e katılabilir. Yeterince şans ve kararlılıkla bu mümkün" diyor.
Ancak hem fakirliği hem de zenginliği yaşamış bir insan olarak emin olduğu bir şey var: "Zengin olmak fakir olmaktan daha iyi."
The Washington Post'ta yayımlanan "The moral calculations of a billionaire" başlıklı haberden derlenmiştir.