Güncelleme Tarihi:
1999 yılındaki adaylık ve 2005 yılında müzakerelerin açılmasından bu yana geçen uzun süre zarfında, müktesebat uyumu gerektiren 33 fasıldan maalesef sadece 14’ünün müzakerelere açılabildiğini ve sadece 1 başlığın kapatılabildiğini belirten Yücelen, Türkiye’nin AB’ye katılım sürecinin, iki tarafta da siyasi mülahazadan uzak yürütülmesi gerektiğine vurgu yaptı.
Yücelen’in rapora ilişkin değerlendirmesi şöyle:
“Genel olarak baktığımızda, Avrupa Birliği’nin ilerleme kaydedilen alanları belirtmiş olmakla birlikte önemli eleştiriler yaptığını da görüyoruz. Rapordan bazı örneklere bakarsak, sivil toplumun gelişmeye devam ettiğini belirten AB, sivil toplumun hükümet ve parlamentoyla ilişkilerinin geliştirilmesi vurgusunu da yapıyor ve bizim de sivil toplum olarak önemsediğimiz ve ihtiyaç duyduğumuz somut ve sürdürülebilir bir işbirliği mekanizmasına dikkat çekmiş oluyor.
Ekonomik değerlendirmelere baktığımızda, raporda, ülke ekonomisinin küresel şoklara dayanıklılığı, büyümeyi sürdürmesi gibi olumlu değerlendirmeler yanında, yüksek dış borca ve cari açığa, ekonomi alanında koordinasyonun zorluğuna, işgücüne ve eğitime katılmayan gençlerin oranının yüksekliğine, sermaye akışına bağımlılığın yarattığı makroekonomik kırılganlığa ve pek çok alanda şeffaflık eksikliğine dikkat çekiliyor.
ASLA TAVİZ VERİLMEMELİ
Türkiye’nin AB üyeliğinin temel unsurlarını içeren Kopenhag siyasi kriterlerine uyumda ise, önemli değerlendirmelerin yer aldığını düşünüyoruz. Çözüm süreci, Gayrı Müslim vatandaşlarımızla ilgili yapılan çalışmalar gibi bazı konuların olumlu yansıdığı raporda, demokratik hukuk devletinin vazgeçilmezi olan ifade ve basın özgürlüğü, adil yargılama, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı, kurumların bağımsızlığı ve şeffaflığı konularında endişe ifadesini ve eleştirileri de görüyoruz.
Hassasiyetle vurgulamak isteriz ki, AB ile müzakereleri başlatmamızda koşul olan ve müzakere süreci boyunca da izlenen siyasi kriterlere uyumda geriye gidiş, Türkiye’nin AB hedefinden uzaklaşması anlamına gelecektir.
Her zaman söylediğimiz gibi bir kez daha tekrarlıyoruz: AB’ye katılım süreci ve tam üyelik hedefi Türkiye için, siyasi alandan bağımsız yürütülmesi gereken bir reform sürecidir ve asla taviz verilmemelidir. Türkiye ve AB'nin birbirine hiç olmadığı kadar çok ihtiyacı var... "