Oluşturulma Tarihi: Haziran 04, 2006 00:00
Koç Holding Yönetim Kurulu Başkan Vekili Sunan Kıraç’ın hayatını, evliliğini, kızı İpek’i evlat edinmesini, çalışma anılarını hastalığını ve hayallerini anlattığı "Ömrümden Uzun İdeallerim Var!" adlı kitabı yayınlandı. 1998 yılında anılarını yazmaya karar veren Suna Kıraç’ın kitabı, eşi İnan Kıraç tarafından notları derletilerek, Rıdvan Akar’ın editörlüğünde 3 Hazian’daki doğum gününe yetiştirildi.
GELİRİ EĞİTİME: Suna ve İnan Kıraç Vakfı tarafından satışa sunulacak kitap, ilk kez dün akşam Suna Kıraç’ın 65’inci doğumgünü nedeniyle dün akşam Pera Müzesi’nde İnan Kıraç tarafından düzenlenen davette aile dostlarına hediye edildi. Kitap, 12 Haziran’dan itibaren D&R, Migros, Tansaş, Pera Müzesi ve büyük kitapevlerinde kitapseverlere ulaşacak. Kitabın bütün geliri Suna Kıraç’ın kuruluşuna öncülük ettiği Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı’na (TEGV) bırakılacak.
Koç Holding’in kurucusu Vehbi Koç’un kızı Suna Kıraç, kitabında çocukluğunun yanısıra yakalandığı hastalığın mücadelesini de "Bir direniş öyküsü" başlığıyla anlatıyor.
HASTALIĞINI İLK KEZ PAYLAŞTI: Kitabı yayına hazırlayan Rıdvan Akar, kitabın önsözünde şu cümlelere yer veriyor: "Suna Kıraç, tam altı yıldır sadece gözleriyle konuşuyor. Yakalandığı o melun hastalık nedeniyle vücudunu hareket ettiremiyor, yürüyemiyor, konuşamıyor, başını bile hareket ettiremiyor. Buna karşılık pırıl pırıl beyni ile hayallerini gerçekleştirmek için düşünüyor proje üretiyor. Bu kitap Suna Kıraç’ın o insanüstü direnişini anlatıyor. Pes etmeyen, hastalığına yenik düşmeyen ve yaşamı seçen bir annenin, eşin ve işkadınının hayatı."
GÖZLERİYLE KELİME YAZIYOR: Suna Kıraç 6 yıldır yaşamla bağını sadece gözleriyle kuruyor. Gözleriyle konuşuyor. Konuşmak ya da bir mesaj iletmek istediğinde tam karşısına koyu renklerle yazılmış 29 harften oluşan alfabe konuluyor. Hemşireler tek tek harfleri gösteriyor. Suna Kıraç kirpiklerini kırpıştırdığında ilgili harf yazılıyor. Kelimeler tek tek bulunarak cümle oluşturuluyor.
İkiz kızlarım olsun istedim sonra İpek’i bağrıma bastımSUNA ve İnan Kıraç çifti, evliliklerinin 15 yılında çocuk sahibi olamayınca, adını ’İpek’ koyacakları bir bebeği evlat edinme kararı aldılar. Suna Kıraç, kitabında o günleri şöyle anlatıyor: "İkiz kızlarım olsun istiyordum. Ancak üç yıl geçti. Bir pazartesi günü İnan heyecanla geldi, ’İkiz bulamamışlar ama tam bize göre bir kız çocuğu varmış, gidip görmemizi istiyorlar’ dedi. Hastaneye gittiğimizde yavrum İpek oradaydı ve henüz dört aylıktı. İş dünyasının bize kazandırdığı tedbirlilikle İnan, ’Bize bir gün verin, muayene ettirelim’ dedi. O gün doktor bize bugün bile unutamadığım çok özlü bir şey söyledi: Diyelim ki bu çocuk sakat çıktı, artık onu bırakamazsınız’ dedi. Eve döndüğümüzde karmakarışık duygular içindeydik. Doktorun söylediklerini o gece daha iyi anladık. İpek’ten vazgeçemezdik. Gittik ve yavrumuzu bağrımıza bastık."
’Ölümü öpün’ dedi, kızı İpek makineye bağlanmaya ikna ettiVEHBİ Koç’un vefatı sonrasında iş yükü artan Suna Kıraç, hastalığının ilk belirtilerini 55 yaşında yaşamaya başlamış. 1996’da sesinin kısılması, 1997’de ellerindeki uyuşma, 1998’de dilinin peltekleşmeye başlaması bu hastalığın işaretleriydi. Kitapta "Bir direniş öyküsü" adlı bölümde Suna Kıraç’ın hastalığının ortaya çıkışı şöyle anlatılıyor: "1998’de İnan Kıraç Amerika’da mide ameliyatı olacaktı. Suna Kıraç’ın da muayene olmasına karar verildi. İnan Kıraç ameliyatlı olduğu için tek başına tahlillerini yaptırdı. Biyopsi sonucunda doktorlar Suna Kıraç’la görüşmek istedi. Houston Methodist Hospital Neurology Bölümü’nün başındaki Prof. Dr. Y. Harati ’Hastalığınız ne yazık ki ALS!. Kötü bir hastalık ve bir ilacı ok. Hastalığın nedenini de bilmiyoruz’ dedi.
KIRAÇLARA BÜYÜK ŞOK: Kıraçlar yaşamlarının en büyük şokunu yaşıyordu. ALS, merkezi sinir sisteminde ve beyin sapı adı verilen bölgede motor hücrelerin (nöronlar) kaybı nedeniyle ortaya çıkıyor. Hücre kaybı kaslarda zaaf ve erimeye yol açıyor. Kaslardaki zayıflık ellerde ve bacaklarda ağız yutak bölgesinde ya da dilde başlayabiliyor ve sürekli ilerleyerek yayılıyor. İleri devrelerinde solunum yetersizliğine de yol açabiliyor. Hastanın zihinsel foksiyonları ve belleği hiç bozulmuyor. Doktor son olarak 3-5 yıl içinde solunum cihazına bağlanacağını, 7 yıl içinde de yaşamını yitireceğini söyledi. Suna ve İnan Kıraç birbirlerine sarılarak ağlamaya başladılar.
ANNENE KÖTÜ ŞEYLER OLUYOR: Bir gece sabaha karşı İnan Kıraç uykusundan Suna Kıraç’ın nefes almak için zorlandığı o seslerle uyandı. Suna Kıraç’ın nefes alışı gitgide azalıyordu. Amerikan Hastanesi’ndeki doktorlar hemen hastaneye ulaştırılması gerektiğin söyledi. İnan Kıraç kızı İpek’i uyandırdı. ’Annene kötü şeyler oluyor, hazırlan hastaneye gidiyoruz’ 13 yaşındaki İpek korkmuştu. Ambülans gelmişti. Suna Kıraç sedyeye konulacağı sırada bir an durdu ve evine şöyle bir baktı. İnan Kıraç da bu bakışı yakalamıştı: Baktı ve ağlamaya başladı. Bu, eve Allahaısmarladık anlamına geliyordu."
BENİ MAKİNEYE BAĞLAMAYIN: Suna Kıraç başına gelecekleri anlayınca İnan Kıraç ile şu konuşmayı
yapmış: "İnan senden bir isteğim olacak, bunun sonu makine ama ben makineli bir hayatı istemiyorum. O gün geldiğinde sana soracaklar ve sen muhakkak hayır diyeceksin. Ölümü öp bunu yapacaksın."
SANA İHTİYACIM VAR ANNE: 14 Ağustos 2000’de yeniden hastanaye kaldırıldığında doktorlar onu hızla makinelere yani yaşama bağlamaya çalışıyordu. O ise makineye bağlanmamakta kesin karar almıştı. İpek sadece 13 yaşındaydı. Annesine, "Anne ben daha çok gencim ve benim sana ihtiyacım var. Beni evlat olarak aldığında anne olmaya karar verdin. Bu sorumluluğun, bana karşı görevlerin henüz bitmedi. Beni üniversiteye sokacak, evlendireceksin. Anneme çok ihtiyacım var" dedi. İpek’in bu sözlerinden sonra Suna Kıraç suskunluğunu bozdu ve ’tamam’ dedi.
Galatasaray Başkanı olursan yenilince Koç’a küfrederler
SUNA Kıraç kitabının 74’üncü sayfasında da İnan Kıraç’ın Galatasaray’a başkan olmasını neden engellediğini anlatıyor. Bu bölümde; "İnan’ın yaşamı ve tercihlerine her zaman saygılı oldum. Muhalefet ederek, engellediğim tek konu Galatasaray oldu" diyen Suna Kıraç şöyle devam ediyor: "1979’da Selahattin Beyazıt Galatasaray başkanlığı için listesini hazırlarken İnan’a ’Bir ilke imza atalım; listemiz seçildiğinde sen başkan olacaksın, ben de yönetim kurulu üyeliği yapacağım. Çünkü değişik yapıda bir adamsın ve Galatasaray’a faydalı olabilirsin’ demiş. O da bir Galatasaray’lının ulaşabileceği bu en güzel mevkinin heyecanını duyuyordu. Konuyu akşam yemeğinde açtı. Ona sadece ’böyle bir şey yaptığın takdirde ayrılırız, boşarım seni’ dedikten sonra yemekten kalktım ve uyumaya gittim. İnan öylece kalakalmıştı.
SANA PARA KASASI DERLER: İnan bu çıkışımı işyerindeki bir tatsızlığa yormuş. ertesi sabah kahvaltıda konuyu yeniden açtı. Son söyleyeceğimi dobra dobra baştan söyleyerek konuşmaya başladım. Dedim ki; "Maç kazanacaksınız herkes pohpohlayacak, kaybettiğiniz takdirde de herkes küfredecek. Dolayısıyla benim aileme de küfür edecekler. Koç’la Galatasaray birbirine karışacak. Sana para kasası gözüyle bakacaklar. Alt tarafı 11 kişinin peşinden koşan bir adam durumuna düşeceksin. Ben bunu yanlış görüyorum. Buna girme. Kaldı ki çok popüler bir isim olursun ki aile bunu istemez."
Fidye ödenmesine karşı çıktı, Nebbaşlar pes etti
SUNA Kıraç, 1996’da vefat eden babası Vehbi Koç’un mezarından naaşının çalınması üzerine nebbaşlara (naaş hırsızlarına) fidye ödenmesine kesin bir tavırla karşı çıkmış. Kitabın 161’inci sayfasında bu konuda şu bilgiler yer alıyor: "Naaşın çalınmasından itibaren aile tarafından oluşturulan kriz komitesine Suna Kıraç başkanlık etti. En kritik eşik nebbaşların fidye isteği karşısında gösterilecek tavırdı. Fidyenin ödenmesi halinde ülkeyi ve Koç Ailesi’ni sıkıntıya sokan bu kriz sonlandırılabilirdi. Suna Kıraç, ilk dakikalardan itibaren böylesi bir tehdite, şantaja popuç bırakılmaması gerektiğini savundu. Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan da görüş alındı. Babasının naaşı bulunsa da bulunmasa da babasının kabri onu defnettikleri mezar olacaktı. Nebbaşlar da bu kararlılık karşısında çaresiz kaldılar ve 2.5 ay sonra naaş bulundu."
Bernar Bey imam nikahını 300 altınla bağladıSUNA Kıraç ’Ömrümden Uzun İdeallerim Var’ adlı kitabında; İnan Kıraç ile imam nikahı kıyılmasının öyküsünü de 67’inci sayfada şöyle anlatıyor: "İmam nikahı için yapılan törene ben ve İnan katılmadık. İmam nikahında benim şahidim dayım (Emin Aktar), İnan’ınki ise Bernar Nahum’du. Töre gereği önce
altın (Mihir) pazarlığı yapıldı. Dayım yeğenine öyle yüksek değer biçmişti ki Bernar Bey, ’bizim oğlan fakir o kadarını veremez’ dedi. Bunun üzerine babam pazarlığa müdahale etti ve 300 altınla kapattı. Yani İnan benden ayrılacak olsa 300 altın ödeyecekti."
İnan’ı evlendikten epey sonra sevmeye başladım
SUNA Kıraç, kitabının "İnan’çlı yaşam" bölümünde ise İnan Kıraç ile tanışmasını ve evlenmesinin öyküsünü şu sözlerle anlatıyor: "İnan (Kıraç) Ankara’da yaşıyordu. İlk karşılaşmamızda Ankara Palas’ta yemeğe çıkmıştık. İnan beni dansa kaldırmak istedi. ’Ben dans etmem’ yanıtını verince kös kös yerine oturdu. Aradan zaman geçti İnan Londra’ya yerleşti. Koç Grubu Otoyol’u satın alınca İnan Genel Müdür olarak geri döndü. Üç yıl boyunca aramızda iş ilişkisinden kaynaklanan mesafeli bir duruşumuz vardı. İnan’a dönük projelerim başkaydı, İnan’ı arkadaşlarımla evlendirmek gibi bir niyetim vardı. O gün Tepebaşı’ndaki Pelit’te buluşacaktık. Ancak geç kaldım. Nasıl olsa bekler diye düşünüyordum. Beyoğlu’ndaki ofisimizin kapısı açıldı ve İnan hışımla kükreyerek içeri girdi. İnan bana ’Yeter artık benimle oynamayın, ya bugün yüzük takarız ya da bu iş burada biter’ dedi. Çok ısrarlıydı, ’Nişanlanalım’ dedi. Annem o akşam konuyu babama açmış, babam hiç itiraz etmemiş. İnan ile evliliğim, yaşam biçimi haline getirdiğim mantığımın eseriydi. İnan’ı evlendikten bir hayli sene geçtikten sonra sevmeye başladım, Çünkü İnan’ı değiştirmeye çabalamaktan vazgeçtim."