Güncelleme Tarihi:
MARMARA GmbH nasıl doğdu?
Babam Mustafa Kuru ve büyük amcam Hüseyin Kuru, bir yandan otomotiv sektöründe işçi olarak çalışırken bir yandan da eğitimlerini tamamlamışlar. Sonra Hüseyin amcam gıda alanında böyle bir boşluk görmüş. İbrahim ve Mülahim amcalarım o dönemde daha Türkiye’de okul hayatlarını sürdürüyorlarmış. Onlar da eğitimlerinden sonra Almanya’ya gelerek aile şirketimize dahil olmuş ve işleri hep birlikte geliştirmişler. Marmara’nın kuruluş yılı 1980. Düsseldorf halinde faaliyete başlamış. O yıllarda Almanya’ya çok sayıda Türk işçi geliyormuş ama her gıda maddesi bulunmuyormuş. Halde 20 metrekarelik bir alan kiralayarak ve Türkiye’den sadece birkaç ürün getirerek ticarete başlamışlar. Tabii Türk olarak halde yer kiralamak ve iş kurmak zor olmuş. Birçok engelle karşılaşmalarına rağmen şirketi kurmuşlar. Günden güne işler gelişmiş ve 20 metrekarede başlayan iş, büyüyerek bugünlere geldi.
Şu anda geldiğiniz nokta nedir?
Bir tek Düsseldorf ve Ratingen’de değil, Hannover ve Frankfurt’ta da şirketlerimiz var. Marmara grubunun altında ayrıca, Hannover’de ‘Kurular’ ve ‘Leko’ şirketleri, Frankfurt halinde de ‘Kule’ şirketi var. Bu 4 şirketin toplam çalışan sayısı 200 civarında. Şu an 20 bin metrekare kapalı alana sahibiz. Şirketlerimiz yoğun yerleşim yerlerinde ve geniş bir coğrafyayı içine alacak şekilde dağılmış. Sebze ve meyveden kuru gıdaya kadar tüm ürünlerin toptan satışını yapıyoruz.
SEBZE MEYVEYLE BAŞLADIK
Ürün portföyünüzde neler var?
İlk yıllarda sebze ve meyve ağırlıklı başlamışız, buna hâlâ devam ediyoruz. Zamanla ticaretimiz kuru gıdaya kaymış, kendi markalarımız Marmara ve Harika’yı geliştirmişiz. Bunun yanı sıra Türkiye’deki belli markaların Avrupa partnerliğini yapmayı üstlenmişiz. Marmara ve Harika adı altında yaklaşık 20 ürün grubu ve bin ürünümüz var. Bu ürünlerin içinde zeytin ve zeytinyağı ağırlıkta. Bunun yanı sıra bakliyatta çok etkiniz. Kırmızı mercimek, nohut, kuru fasulye gibi bakliyattan, bulgura kadar çeşidimiz var. Çay ve kahvaltılık ürünlerde iddialıyız ve soğutucu ihtiyacı olan fresh ürünlerimiz de var. Bunlar 4 derecede muhafaza edilen et ve süt ürünleri. Bunların dışında konservelerimiz ile tahin, pekmez, lokum gibi tatlı grubumuz var. Baharat çeşitleri, makarnalar ve şehriye de ürünlerimiz arasında yer almakta. Türkiye’deki belli başlı markaların Avrupa distribütörlüğünü yapıyoruz. Tat Konserve, Melis Turşu, Aroma Meyve Suları, Evyap’ın Arko ve Duru markalı kişisel bakım ürünleri, Doğanay Sirke ve Şalgamı örnek olarak sayabilirim.
Faaliyetleriniz sadece Almanya ile mi sınırlı?
Türk nüfusunun yoğun olduğu ülkelerin birçoğunda varız. Bu ülkeler arasında Avusturya, Belçika, Fransa, Hollanda, İsviçre, İngiltere ve İskandinav ülkelerini sayabiliriz. Biz müşteri grubumuzu ‘etnik pazar’ diye nitelendiriyoruz. Almanya ve merkezi Avrupa ülkelerinde 6.5 milyon civarında Türk kökenli tüketici var. Bizim ürünlerimizi ulaştırmak istediğimiz ilk hedef kitle bu. Bunun yanında Balkan ülkelerinden gelenlerin tüketim alışkanlıkları bizimkilere yakın. Onlar da Türk marketlerinden alışverişi tercih ediyor. Belçika ve Fransa’da yoğun nüfusa sahip Kuzey Afrikalılar da hedef müşteri kitlemiz arasında yer alıyor.
Marmara GmbH’ya genç yaşta nasıl genel müdür oldunuz?
Ben üniversiteyi bitirdikten sonra 21 yaşında Marmara’da işe başladım ve 27 yaşında genel müdür oldum. Bugün 32 yaşındayım. Tabii gelir gelmez, bugünden yarına genel müdür olmadım. Şirketin farklı departmanlarından geçip, A’dan Z’ye tecrübe kazandım. İşime sevgiyle, dört elle sarıldım. Aile büyüklerim performansımdan memnun kalarak beni bu göreve layık gördü. İlla genel müdür olacağım diye bir şey yoktu. Benim için farklı alternatifler olabilirdi. Çok şükür, işler yolunda ilerliyor. Baktığımızda şirket olarak her yıl büyüyoruz, işlerimiz gelişiyor; partnerlerimiz memnun. Türkiye’de gıda sektöründen bir şirket Avrupa’ya açılmak istediğinde genelde partner olarak önerilen şirket biziz. Dağıtım ağımız ve satış ekibimiz çok iyi.
Aile büyükleri sizde nasıl bir ışık görmüşlerdir?
Çoğu şeyi doğru yapmışım ki, aile büyüklerim beni bu göreve layık gördüler. Şirket yönetme veya yöneticilik bazen çok çalışmayla olan bir şey değil. Biraz kabiliyet meselesi ve içinizde olacak. Birkaç kişisel faktörün kombinasyonu olarak, ya oluyor ya da olmuyor. Ben hem ürün geliştirmeyle uğraştım hem de işin satış kısmına hakim oldum. Eğer satışta çalışmasaydım, bugün satış ekibinin sıkıntılarını anlayamazdım. Her zaman teori ile pratik uyuşmayabiliyor. Ama hem teoriniz hem de pratiğiniz varsa, bunun kombinasyonu çok sağlıklı sonuçlar getirebiliyor, bu çok önemli. Eğer kurumsal bir şirket olmak istiyorsanız, sadece teoriyle beslenmiş biri kuşbakışı her şeye hakim olamaz. Mutlaka pratik tecrübeler edinmiş olmalı.
ÖZGÜVENİM OLDUKÇA İYİDİR
Genç yaşta genel müdür olmanın avantajları veya dezavantajları var mı?
Tek dezavantajı var, o da kendinizi hem içte hem dışta kanıtlamanız gerekiyor. İş konusunda özgüvenim oldukça iyidir. Tabii burada ayarı iyi yapmak gerek. Özgüven başka, “Her şeyi ben bilirim” havasında olmak başka. İşe başlarken, “Aile şirketinde başlayıp burada devam edeceğim” gibi bir düşünce de yoktu kafamda. “İş beni, ben işi sevecek miyim”, düşüncesiyle başlamıştım. Sonra hoşuma gitti ve devam ettim. Ben sektörde bu pozisyonda olan en gençlerden biriyim ama eminim ki benim yaşımda olup da benim işimi benden daha iyi bilen çok azdır. Genç olmanın avantajı ise vizyonunuzun farklı olması. Yaşım çok genç olmasına rağmen trend olan sosyal medya konusunda kendimi yaşlı görüyorum. Sosyal medyanın ticarete etkisi çok fazla olabiliyor. Bunu yapabilmek için sosyal medya ile sizin hedeflediğiniz kitle arasında bir bağlantı sağlamanız gerek. Bunu sosyal medyanın tüm parametrelerini iyi anlayarak yapabilirsiniz. Yaşım biraz fazla olsaydı bunu yapabilmem daha zor olacaktı.
AYRANA AYRAN, BULGURA BULGUR DİYORLAR
Volkan Kuru kimdir? Biraz kendinizi anlatır mısınız?
Almanya’da doğdum. İlkokula Düsseldorf’ta gittim. Başarılı bir öğrenci olduğum için yine Düsseldorf’ta Gymnasium’a gittim. Okulumdaki tek Türk öğrenciydim. Ama bunun zorluğunu hiç çekmedim. Yabancı olduğum için dışlanmışlık hissetmedim, zaten böyle bir şey yoktu. Bunlar kendinizi kanıtlama ve insanın yapısıyla alakalı olabilir. Beni dışlamaları için sebep yoktu, neredeyse herkesten daha başarılıydım. Sonra yurtdışına çıkmaya karar verdim ve 11. sınıfta İsviçre’de bir yatılı okula geçtim. Orada iki yıl İngilizce ve Fransızca eğitim gördüm. Liseyi bitirdikten sonra Londra’da Uluslararası İşletme okudum. Bu süreçte Türkçe, Almanca ve İngilizce dillerini çok iyi öğrendim. Fransızcam biraz zayıf kalmıştı bunun için Paris’te bir sömestr Erasmus programı çerçevesinde eğitim gördüm. 2006 yılında üniversiteyi bitirdikten sonra Almanya’ya dönerek Marmara GmbH’da çalışmaya başladım.
SEYAHAT ETMEYİ SEVERİM
Hobileriniz, yetenekleriniz, ilginç uğraşlarınız var mıdır?
Almanya’da öğrencilik yıllarımda futbol ve voleybol oynar, ayrıca yüzerdim. İsviçre’de kaldığım yatılı okul ise bin 400 metre yükseklikte, dağın tepesindeydi. Spor dersimiz üç ay boyunca kayaktan ibaretti. Çok eğlenceli, keyif veren şeylerdi. Kış sporlarından snowboard’a ilgim var. Kayaktan çok snowboard yapıyorum. Farklı ülkeler ve kültürlere karşı çok ilgiliyimdir. Dolayısıyla seyahati severim. Kimi zaman iş ile gezmeyi birlikte yapıyorum. Örneğin Sri Lanka’ya gittim, orada çaylar hakkında daha fazla bilgi edinmeye çalıştım. İran’a gittim, orası da ilginç bir ülke. Türkiye’nin yıllar önceki haline benziyor. Tayland’ı gezdim. Burma, Laos, Golden Triangel denen ve pirincin yetiştiği bölgelerdi. Bunlar biraz, ticaretle ziyaretin kombine edildiği yerlerdi. Ama sırf tatil amaçlı gezilerim de oluyor.
Sektörde başardığınız en önemli şey nedir sizce?
Gıda sektöründe faaliyet gösteren firmalar olarak önemli bir şeyi başardığımıza inanıyorum. Bazı gıda ürünlerimizi Türk isimleriyle farklı ülkelerin mutfaklarına sokabilmeyi başardık. Almanya’dan örnek verirsem; Mesela sucuğun ticari adı Knoblauchwurst nach Türkische Art. Ama her Alman sucuğu tanır ve sucuğa sucuk der, hiçbir Alman, Knoblauchwurst demez. Her gün daha fazla Alman sucuk yiyor. Ayranı yine ayran ismiyle kabul ediyor ve içiyor Almanlar. Bulgur son dönemlerde en trend ürünlerden biri ve yüzlerce restoranın mönüsünde var. Bulgurun Almanca ticari ismi Weizengrütze ama Almanlar bulgur diyor. Bu ürünlerimizin Türk kimliğiyle kabul edilmesi önemli bir başarı bence. Artık bir Almanın, Hollandalının buzdolabında sucuk da ayran da olabiliyor. Bu, bir ülkenin kültürünün tanınması için çok önemli. Türk mutfağı dünyanın en zengin mutfaklarından biri ve mutfağımızı böyle ağır ağır tanıtıyoruz.
AZ YA DA ÇOK HER YIL BÜYÜDÜK
Şirketi her yıl büyütebiliyor musunuz?
Elbette. Bu konuda hedeflerimiz var ama her yıl şu kadar büyüyeceğiz gibi bir sınır çizmek mümkün değil. Bunun için bizim hitap ettiğimiz etnik pazarın büyümesi gerekiyor. Mesela 2016 yılı büyüme açısından gayet iyiydi. Çünkü faliyette olduğumuz ülkelere yoğun göç oldu. Bizim hitap ettiğimiz kitle belli. Her yıl Avrupa’ya 300 bin Türk gelse biz de büyüyen bu müşteri grubumuza endeksli olarak hedef koyabiliriz. Büyüme bunun dışında ya ürün gamınızın genişlemesi ya da daha fazla noktaya ulaşamanızla mümkün. Biz şirket olarak bugüne kadar her yıl az ya da çok büyümeyi başardık.