Güncelleme Tarihi:
İSTANBUL Üniversitesi Jeoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Jeoloji Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Prof. Dr. Hüseyin Öztürk, Kasım ayında gerçekleştirecekleri su sempozyumu öncesi konuştuk. İstanbul’un su politikasına dair ilk çalışmayı 2007 yılında yapan, “Su havzalarımız kent içi gölete dönüştü” diyen Prof. Öztürk, olası Marmara depremiyle ilgili, “Radyoaktif serpintiye karşı İstanbul halkının güvenliği yok” değerlendirmesini yapıyor. Hem su politikası hem deprem yönetimi açısından “24 havzamız var, 24 valimiz olması lazım” sözleriyle çarpıcı bir çözüm önerisinde bulunan Öztürk anlatıyor:
SU HAVZALARIMIZ KENT İÇİ GÖLETE DÖNÜŞÜYOR
*İstanbul’un su politikasına dair ilk çalışma olan İstanbul’un su politikaları sempozyumunda (2007) suyun kalitesi, yeterliliği, sürdürülebilirliği ve depremselliğine dair bildiriler sunduk. İstanbul’da suyun yönetimi çok boyutlu bir iş. Suların depolandığı havzalarımızın etrafı tümüyle yerleşimlerle sarılıyor ve bir kent içi gölete dönüşüyor. Bu göletin üzerinden bir sürü kirletici geçiyor. Analizlerde saptanması zor, tarımdan, çöp yakma tesislerinden gelen kanserojen kirleticiler var. Kemerburgaz’da bir tarafta çöp yakıyoruz, öte yanda göletler. Alibeyköy, Sazlıdere, Büyükçekmece kent içi göletlere dönüştü. Bunların sağlıklı su deposu olduğunu söyleyemeyiz artık. İleride alarm durumu yaratabilir.
TRAKYA SUYU ÇOK TEMİZ, İSTANBUL’A İÇİRİLEBİLİR
*İstanbul’da 800-900 milyon metreküp su deposu var. Şimdi 1 milyar metreküp Melen’den gelecek. Bütün İstanbul barajları kadar bir su. Baraj yapıldığında kuyruk suyu ile yukarıdaki havza su altında kalacak. Tarımdan, sanayiden gelen kirlilikler hepsi bu barajda birikecek ve bu su İstanbul’a verilecek. Trakya’dan 200 bin metreküp su geliyor İstanbul’a, bu çok temiz ve uzun süre temiz kalacak. Istranca dağlarından geliyor, orada tarım, yerleşim, sanayi yok. 10 yıldır söylüyorum, bu su İstanbul’a özel verilmeli. Şimdi bu su getirilip Terkos’a, oradan İstanbul’a veriliyor. Oysa ayrıca İstanbul için arıtılıp halkına içirilmeli. Uzun vadede İstanbul halkına içirilebilecek su bu su. Kasım ayında bir su sempozyumu yapacağız oda olarak.
DÜZCE İLE İSTANBUL HALKI HAVZA KARDEŞİ OLMALI
*Melen suyundaki problem şu: Baraj su tuttuğu zaman kuyruk suyu Düzce’ye geliyor. Bu şehrin bütün atıkları bu baraja gidecek. Halen Düzce’nin tüm atıkları Melen’e atılıyor, biz de Melen’in altına baraj yapıyoruz. Etrafında tarımsal aktivite artıyor. Melen havzasını doğduğu yerden, battığı yere kadar artık İstanbul yönetmek zorunda kalacak. Düzce’nin, İstanbul’un bir ilçesi olması, İstanbul ile bütünleşik olması lazım. Düzce’nin büyümesine İstanbul karar verecek, suyunu da İstanbul tüketecek. İstanbul hortumunu oraya atmış gibi değil, suyu kardeşçe paylaşan bir yönetselliğe ihtiyaç var. Biz adamın suyunu kullanıyorsak, atıklarını da arıtmak zorunda kalacağız. İstanbul’daki su havzaları yağmur suyundan besleniyor, kuraklık olunca işimiz sakat. Ama Melen bir nehirden geliyor.
RADYOAKTİF SERPİNTİYE KARŞI İSTANBUL HALKININ GÜVENLİĞİ YOK
*Bir radyoaktif serpintiye karşı İstanbul halkının güvenliği yok. Bu güvenlik için yeraltı sularının zengin olduğu Bakırköy-Çekmece-Silivri bölgesinin, E-5’in Marmara sahiline doğru hiç ellenmemesi, korunması ve sondaj yapılıp üretilmemesi 1960’larda yürürlüğe girmiştir. Olası acil bir durumda İstanbul’un yeraltı sularını kullanmak üzere rezerv bırakılmıştır buralar. Mevcut durumda kent içi göletlerimiz var ama bir kenti riske açık hale getiren bir afet durumunda en kötü senaryoya göre hazırlanmak lazım. O rezervler artık kalmadı. Bu sular kaçak çekiliyor; çünkü sanayideki su fiyatları çok pahalı. Evlere 2 dolar, sanayiye 5 dolar. Bu sefer adam kaçak olarak bazen fabrikasının içinden olmak üzere sondajı yapıyor.
600 MÜHENDİS, TÜM İSTANBUL’DA ZEMİN ETÜDÜ YAPIYOR
*İstanbul depremindeki büyüklük revize edildi, düşüşe gidildi. 7 art-eksi 2 konuldu. Marmara tabanında yapılan dalışlarda belli bir yerin kırıldığı, kırılmayan az bir yerin kaldığı gözlemsel olarak saptandı. Tarihi depremlerde yıkılan yıkılmayan yapıların hangi büyüklükte depreme dayanıp dayanmayacağı, Ayasofya, Dikilitaş, Çemberlitaş, Bozdoğan kemerleri göz önüne alınarak beklenen büyüklükte yenilemeye gidildi. Su doğal kaynak ama afeti de tetikliyor. Siz suyu çekince yeraltındaki tüm dengeler değişiyor. Bakırköy’de de su çekimi çok fazla ve o bölgede oturmalar söz konusu. 300 metreden sular çekiliyor. Depremle ilgili oda olarak İstanbul’daki zemin etüt raporlarını izliyoruz. 600 civarında mühendisimiz şehrin her yerinde zemin etüdü yapıyor, her sondajı CD’ye kaydedip belediyelere veriyoruz. Odaların yetkisini elinden alan son yasa değişikliği işleri eski hale getirdi. Zemin etütleri yapılsın ama odalar buna bakmasın deniliyor. Kaçak mühendislerin çalışmalarına açık alan bırakıyor bu. Hepsinden önemlisi gelirlerini azaltacak odaların. Odaların kamucu yaklaşımı, siyasi duruşu, Gezi olaylarındaki tavırları nedeniyle hükümetin odalara bir darbe vurmak, gelirini yok etmek temelli bir düzenleme bu. Anayasa Mahkemesi’ne gidilecek ama ciddi personel azaltmaya gidilecek. Yabancı mühendislerin Türkiye’de çalışmasının önünü açıyorlar. Türk mühendislerinin örgütlü yapısı kırılmaya çalışılıyor.
24 HAVZAMIZ VAR, 24 VALİMİZ OLMASI LAZIM
*Depremle ilgili çok laf ediyoruz, hazırlık yapmıyoruz. Nasıl suda havza kardeşliğinden söz ettik, deprem olayında da bölgesel kardeşlik şart. Mesela Tekirdağ’da bir deprem oldu, yardımına İstanbul, Edirne, Çanakkale, Bursa koşacak. Kuzey Anadolu Fayı 6-7 ilin ortasından geçiyor; biz depremin, fayın hangi kolunu kıracağını bilmiyoruz. Afet için bu illerin valileri, garnizon komutanları ve belediye başkanları bölgesel olarak sıkça toplanıp, bölgesel afete hazırlanmalı. Havza bazlı, bölge bazlı kaynak yönetimi yapmamız, afete hazırlanmamız lazım. Havzayı başladığı yerden bittiği yere kadar izleyen otorite; yeni modern yaklaşım bu. Eğer bir su Türk dağlarından doğup, Kürt zonlarından geçip, Arap çöllerinden denize dökülüyorsa o zaman Arap-Türk-Kürt kardeşliğini kuracağız. Nil de 10 tane ülkeden geçiyor. Ülke kardeşliği. Yaşamsal bir zorunluluk. Irk ve güven temelli ayrılıklar artık bir şey ifade etmiyor. Türkiye’de 24 tane havzamız var; 24 valimiz olması lazım. DSİ 24 havzaya bölmüş ülkeyi. Kızılırmak, Yeşilırmak, Çoruh, Ergene havzaları, Tuz Gölü kapalı havzası gibi. Çok eski bir örgütlenme. 7 bölge ve il sınırları komedi. Küçük havzalara kaymakam, büyük havzalara vali atanmalı. İnsan iki şey yapar; doğal kaynak tüketir, afetle mücadele eder. İkisi de havza bazlı. Doğanın mühendisliği bu, afet sosyolojiyi takip etmez, senin ırkın neymiş diye bakmaz. Büyük afetlerle ordudan başkası baş edemiyor. Yine orduya kalacak iş. 24 saat elinin altında adam var.