Güncelleme Tarihi:
Birlikte güneş arabası projesi yürüttüğüm öğretmenim beni üniversitemizi Katar’da temsil etmek üzere görevlendirdi. Böylece Katar’da düzenlenen Arab Innovation Academy’e katılmak için hazırlıklara başladım. Öncelikle ismini ilk kez duyduğum bu akademiyi ve bu akademide neler öğreneceğimi araştırdım. Dünyanın birçok yerınden –özellikle Silicon Vadisi’nden- gelen ve defalarca start-up deneyimi yaşamış başarılı insanların mentor olarak akademide eğitim vereceğini öğrendiğimde bir an önce oraya gitmek istesem de zaman bir türlü geçmek bilmiyordu.
Akademiye katılmam için gereken mülakatı geçtikten sonra ilgili evrak işlerini tamamladım ve bağlı olduğum öğrenci kafilesi ile Katar’a doğru yola çıktım. İlk kez geldiğim bu ülkeye ayak bastığımda ise bir rüyada olduğumu düşünmeden edemedim. Ancak bu etkide kalmam uzun sürmedi. Zira akademi programının yoğunluğu nedeniyle yeri geldiğinde hiç uyuyamıyordum.
Bu program kapsamında ilk haftayı kurmuş olduğumuz takımla bir fikir üzerinde anlaşma ve bu fikrin müşterinin bir derdine çözüm olup olmadığını araştırmakla geçirdik. Bana göre akademi süresince en çok zorlandığımız çalışmanın bu olduğunu söyleyebilirim. Bitmek bilmeyen tartışmalar sonucunda başta akıllı evler için güvenlik sistemi tasarlayacakken çocuklara sağlıklı beslenmeyi sevdiren bir oyun tasarlamaya karar verdik. Bu kararı verdiğimizde programın oldukça gerisindeydik. Müşteri üzerindeki etkimizi, ürünün pazarda ne kadar ilgi görüp görmeyeceğini araştırmamız gerekiyordu. Dahası bir gün sonra ilk prototipimizi çıkarmamız gerekiyordu. Verilen eğitimler sonrası Katar’ı gezmek için bulunduğumuz binadan ayrılacağımıza internet bulduğumuz yerde –Katar’ın hemen hemen her köşesinde internet bulunmakta- araştırma yapmaya ve kanvasımızı hazırlamaya devam ediyorduk. Bu çalışmalarımızın meyvesini aldık ve mentörlerimizin de desteğiyle beraber ürünümüzün prototipini zamanında yetiştirmeyi başardık. İlk hafta bizim için yoğun ama zevkli bir biçimde son bulmuştu.
Bir şirketi kurma yolunda 5. Günü tamamlamıştık. Altıncı güne uyandığımızda ise bu çalışmaların elbette doğru ama yetersiz olduğunu anlayacaktık. Ürünümüze isim bulmakta zorlanıyorduk ve bu noktada saatlerce bilgisayar başında sözcüklere bakarak ve önümdeki kağıda karalamalar yaparak ürünümüzün ismini buldum, logosunu tasarladım. İşte o an girişimci olmaktan ne kadar çok zevk alacağımı anladım. İsmini koyduğum, müşterilerin göreceği ilk şekil olan ürün logosunu hazırladığım bu fikrin paraya dönüşmesi için elimden geleni yaptığımda kendi çocuğumu yetiştiriyormuşçasına mutlu olduğumun farkına vardım.
Geri kalan süreçte ise gelişmeler çorap söküğü gibi birbirini izledi. Ürünümüzün pazarlama ve gelir stratejilerini belirledik. Yatırımcılardan destek alabilmek için sunumlarımızı ve konuşmalarımızı planladık. Ürünümüzün lisansına dair araştırmalar yaptık ve sosyal medya hesaplarımızı açarak tanınırlığımızı arttırdık. Yatırımcıların ilgisini nasıl çekebileceğimize dair eğitimler aldık ve bu bilgileri akademinin başarılı ekipleri arasına girebilmek için ürünümüz üzerinde kullandık.
10 gün içerisinde bir fikri nasıl şirkete dönüştüreceğimizi ayrıntısına kadar öğrenmiş olduk. Evet, kağıt üzerinde bir şirket kurmadık. Herhangi bir müşterimiz yok ve hatta gerçek bir ürünümüz bile yok. Ancak bir fikrimiz ve bu fikri gerçeğe dönüştürecek bir ekibim var. 10 gün öncesine göre çok daha bilgili bir ekip… Ve doğru ekip ile fikirler ete kemiğe bürünebilir, ardından başarı rahatlıkla gelir. Doğru ekip zor kurulur ama kurulduğunda da akan sular durur. Ekip birbirine kenetlenir ise engeller yıkılır gider. Engelleri ortadan kaldırmak kolay değildir, cesaret ister, umudu korumayı gerektirir. Ben ise hiçbir zaman umudumu kaybetmedim.