Güncelleme Tarihi:
Salgının patlak vermesinden hemen sonra, dünya genelinde yaklaşık 20 bin yükseköğretim kurumu normal işleyişini durdurdu ve 200 milyona yakın öğrenci evlerine gönderilerek yüzde yüz çevrimiçi ya da uzaktan eğitime geçildi. Bu durum, birçok sorunu da beraberinde getirdi. Çevrimiçi eğitime geçmek için büyük meblağların harcanması; araştırma, laboratuvar ve saha çalışması da dahil olmak üzere birçok etkinliğin süresiz olarak askıya alınması bunlardan bazıları.
KAPANMANIN OLUMSUZ ETKİLERİ
Kampüslerin aniden kapatılarak çevrimiçi eğitime hızlı geçiş, öğrencileri de ekonomik, sosyal ve duygusal yoksunluk açısından hayatlarını alt üst etti. Teknoloji eksikliği, yetersiz internet erişimi veya çevrimiçi eğitim için yetersiz eğitim olanakları yüzünden çok sıkıntı çektiler, zihinsel sağlık sorunları yaşadılar. Bazılarının Z, bazılarının ise milenyum kuşağında olan bu öğrencilerin salgınla birlikte evde kapalı kalmaları, arkadaşları ve sosyal hayatlarından kopmalarına ve sanal gerçekliğe normalde olduğundan daha fazla eğilmelerine sebebiyet verdi. Ek olarak, gelişmekte olan ülkelerdeki kadın öğrencilerin ailelerine ev işlerine yardım etmeleri ile kadın akademisyenlerin de, hane içindeki eşit olmayan işbölümünden dolayı erkeklerden daha olumsuz şekilde etkilendiklerini araştırmalardan biliyoruz.
Seyahat kısıtlamaları ve vize alamama durumları, uluslararasılaşma hareketliliğini de uzun süre durdurdu. Akademisyenler ve öğrenciler, projelerini askıya almak veya iptal etmek zorunda kaldılar. Üniversitelerin yeni ortaklıklar ve işbirlikleri oluşturma olasılığı azalmakla kalmadı, bazıları eski ortaklıklarını bile kaybettiler.
YENİ FIRSATLAR DOĞDU
İyi tarafından bakarsak salgın, toplumu geleceğe hazırlayan kurumlar olarak üniversitelerin eğitimlerini yeniden düşünmelerine, kendilerinin geleceğe etkin bir şekilde hazırlanmalarına ve uzun vadeli değişiklikler yapabilmelerine bir fırsat ve şans sundu. Örneğin, harmanlanmış eğitim (yüz yüze ve çevrimiçi eğitim aynı zamanda sürdürülmesi) iyi bir seçenek olarak karşımıza çıktı. Normale dönüldüğünde bile, çevrimiçi eğitimi tamamen hayatımızdan çıkarmak artık mümkün değil. Harmanlanmış eğitim; zaman, yer, öğrenme yöntemi ve hızı açısından esnek olabildiği için, birçok öğrencinin iş, çalışma ve aile sorumluluklarını dengelemesine fırsat sundu. Harmanlanmış eğitimin standart bir çerçevesinin olmaması nedeniyle üniversitelerin, kendi ihtiyaçlarına, kaynaklarına ve personel niteliklerine bağlı olarak, teknolojiyi müfredatlarına farklı şekillerde entegre edebilmeleri de artı bir özellik.
DİJİTAL GELİŞMELER YENİLİK İHTİYACINI ARTTIRIYOR
Üniversitelerin mutlaka dikkate almaları gereken bir başka nokta da, giderek dijitalleşen bir dünyada yeni öğrenme biçimleri ve öğrenme ortamlarının yaratılmasıdır. Otomasyon, yapay zeka ve büyük veri tabanlı algoritmaların etkileri nedeniyle işgücü piyasasının gelecekteki gereksinimleri, etkili bir eğitim için müfredatta ve akademik programlarda büyük değişiklikler öngörüyor.
Tüm bu gereksinimlerin çoğu, öğrencilere hocaları tarafından öğretim kurumlarında aktarılmaya çalışılıyor. Ancak, etkili eğitim, iyi bir ders tasarımına, çağa ayak uyduran öğretim yöntemlerine, öğrenci psikolojisini iyi bilmeye, öğrenci değerlendirmesi ve/veya sınıf yönetimi konularında bilgili olmaya dayanır. Yoksa öğrenciler uzun ve sıkıcı derslere veya monologlara, anlamsız ödevlere, alakasız sınavlara maruz kalabilirler. Dolayısıyla kalıcı öğrenme gerçekleşmez; öğrenciler çağın gerisinde kalabilir.
ODAK ARTIK ÖĞRETMEDE
Bu yüzden tüm dünyadaki iyi üniversiteler eskisinden daha çok sadece öğrenme değil, öğretmeye de odaklanarak bu konuda akademisyenlerine çeşitli eğitimler sunuyor. Örneğin, üniversitelerin içinde yer alan öğretme ve öğrenme merkezleri bu iş için tasarlanmış ve 1962 yılından beri Michigan Üniversitesi’nin önderliğinde dünyadaki tüm iyi üniversitelerde kuruldu. Bu merkezler, üniversitelerde öğretme alanında bilgiye erişimi hızlandırmış, niceliksel değişikliğin yanı sıra niteliksel değişikliği de beraberinde getirmiştir. Son derece değişik sosyal medya platformlarını kullanan, ‘Metaverse’ gibi üç boyutlu sanal dünyalarla meşgul olan Z ve milenyum kuşaklarının, üniversitelerde gerektiği gibi eğitim alması ülkemizin dünyadaki diğer ülkelerden geri kalmaması için bir zorunluluk teşkil ediyor. Bu yüzden, iyi eğitim almış, alanında uzman, nitelikli akademisyenlere, özgür bilimin önünü açan çağdaş ve özerk üniversitelere her şeyden çok ihtiyacımız var.
PROF. DR. ZEYNEP KIZILTEPE KİMDİR?
1978’de Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun olan Prof. Dr. Zeynep Kızıltepe, yüksek lisansını da burada tamamladı. Doktorasını ise Exeter Üniversitesi’nde yaptı. Halen Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görevini sürdüren Kızıltepe’nin, çalışma alanları arasında; gelişim, öğrenme, motivasyon, öğretmen yetiştirme bulunuyor.